Ali Râmîtenî Hazretlerinin Hikmetli Sözleri

TEFEKKÜR

Ali Râmîtenî Hazretlerinin hikmetli sözlerinden bazıları…

1- “«İbadetler on cüz olup dokuzu helâli taleb etmektir. Geri kalan bütün ibadetler, bir cüzdür.»[1] Helâl yemeyen kişi, kendinde Allâh’a itaat etme gücü bulamaz, hep isyâna meyleder. Helâl yiyen kişi de Allâh’a isyankâr olamaz…”[2]

2- “Üç kalbin birleştiği yerde, mü’min mânen mesâfe almış olur:

a- Kur’ân’ın kalbi (Yâsîn),

b- Mü’min kulun ihlâslı kalbi,

c- Gecenin kalbi seher vakti.”[3]

3- “Minnetle hizmet eden çoktur. Hizmeti minnet bilenlerse azdır. Siz hizmette bulunma fırsatını elde etmiş olmayı minnet bilir ve hizmet ettiklerinize minnettar kalırsanız, herkes sizden memnun olur, şikâyetçiniz azalır.”[4]

4- “Muhabbetin şartı muvâfakat etmektir. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i sevdiğini iddiâ eden kişinin O’na tâbî olması gerekir.”[5]

5- “Hak Teâlâ ile sohbet edin! Eğer O’nunla sohbet edemiyorsanız, O’nunla sohbet eden kişilerle sohbet edin!”[6] [Yani zikir ehli sâlih ve sâdıklarla beraber olun! Onların hâl ve nasihatlerinden istifâde edin.]

6- “Dünya ve âhiret, iki kız kardeş gibidir. Bir kişinin iki kardeşi birden nikâhlaması mümkün değildir. Dünya ve âhiret sevgisi bir arada bulunmaz. Hâlbuki ikisi de mahlûktur. O hâlde Yaratıcı ile yaratılmışın sevgisi bir arada nasıl bulunsun?!”[7]

7- “«...O’na ancak güzel sözler yükselir...» (Fâtır, 10) âyetinin hükmünce, zikir kuşunun ulvî âlemlere uçabilmesi için iki kanadının olması lâzımdır. Biri huzur, diğeri ihlâs!”[8]

Ali Râmîtenî Hazretleri’ne;

“–Îman nedir?” veya “–Tasavvuf nedir?” diye sordular.

“–Fasl ve vasl, yani ayırmak ve birleştirmektir.” diye cevap verdi.[9] Yani gönlü mâsivâdan ayırmak ve Hak Teâlâ ile beraber olmak.[10] [Diğer bir ifâdeyle, fücûrdan kurtulup takvâya varabilmek ve takvâda mesâfe katedebilmek...]

“–Cehrî zikri hangi niyetle yapıyorsunuz?” diye soranlara Râmîtenî Hazretleri şu cevâbı verdi:

“–Bütün âlimler, ölüm döşeğindeki insana kelime-i tevhîdi telkîn etmenin ve o kişinin yüksek sesle zikretmesinin câiz olduğunda müttefiktirler. Dervişlere göre, zâten her nefes son nefestir.”[11]

8- İyi arkadaş, iyi işten daha mühimdir.”[12]

9- Ali Râmîtenî Hazretleri’nin meclisinde âlimlerden biri onu övercesine:

“–Siz özsünüz, biz ise kabuk!” deyince, Râmîtenî Hazretleri:

“–Öz, kabuğun himâye ve koruması altındadır.” diye cevap verdi. Cevizin kabuğu şerîate, içi de tarîkate benzer. Kabuk olmazsa cevizin içi çürüyüp zâyî olur. Öz, kabuğa muhtaç olduğu gibi tarîkat ehli de şerîat âlimlerine muhtaçtır.[13]

10- “«…Ey îmân edenler! Hepiniz Allâh’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!» (en-Nûr, 31) âyet-i kerîmesinde hem işaret vardır, hem beşâret/müjde… Tevbe etmeye işaret, tevbenin kabûl edileceğine de beşâret vardır. Eğer, Allah Teâlâ tevbeyi kabûl etmeyecek olsaydı onu emretmezdi. Onu emretmesi, kabûl edeceğinin delîlidir. Ancak kişinin kusurunu görmesi şartıyla...”[14]

11- “Amel etmek gerek... Ancak amele güvenmeyip sanki onu hiç yapmamış gibi düşünmek gerek... Bu şekilde kusur ve acziyeti îtirâf ederek amel-i sâlihlere devam etmek gerek!”[15]

[Zira duâlarımız gibi amellerimiz de kabûle muhtaçtır. Bu sebeple kul dâimâ Cenâb-ı Hakk’a ilticâ hâlinde olmalıdır.]

12- “İki şeye çok dikkat ediniz: Konuşurken ağzınızdan çıkana, yemek yerken ağzınıza girene!”[16]

13- “Kabûl olması için, günah işlemediğiniz bir dille duâ edin!” Yani, Hak dostlarının huzûrunda tevâzû sahibi olun ve onların gönüllerinde yer edinin ki onlar da sizin için duâ etsinler.[17]

14- Bir gün, bir kişi, Hâce Azîzân’ın huzûrunda:

“Âşıklar bir demde iki bayram ederler.” mısraını okuyunca o:

“–Hayır! Üç bayram ederler.” buyurdu. O zât bu sözün mânâsını sorunca Hâce Azîzân g şöyle îzah etti:

“–Kulun bir kere Allah Teâlâ’yı zikretmesi, Hak Teâlâ’nın onu iki zikri arasında gerçekleşir.”

Yani Hak Teâlâ önce kendisini zikretmesi için o kula yardım eder. Bu sâyede kul zikre muvaffak olur. Sonra Allah Teâlâ kulunun zikrini kabûl şerefiyle müşerref kılar. Tevfîk, zikir ve kabûl… Bir nefeste yaşanan üç bayram…”[18]


[1] Deylemî, Müsnedü’l- Firdevs, III, 107/4062.

[2] Resâil-i Sitte-i Zarûriyye, Delhi 1308, s. 14.

[3] Muhammed Pârsâ, Muhammed Bahâüddîn Hazretleri’nin Sohbetleri, s. 60.

[4] Reşahât, s. 90.

[5] Erzengî, Şerh-i Risâle-i Azîzân, s. 39.

[6] Erzengî, a.g.e, s. 2-3.

[7] Erzengî, a.g.e, s. 86.

[8] Ali Râmîtenî, Mahbûbu’l-Ârifîn, (Resâil-i Sitte-i Zarûriyye içinde), s. 11-12.

[9] Ebû’l-Kâsım, er-Risâletü’l-Bahâiyye, vr. 49b.

[10] Erzengî, a.g.e, s. 146.

[11] Reşahât, s. 90.

[12] Erzengî, a.g.e, s. 12.

[13] Erzengî, a.g.e, s. 157, 161, 235.

[14] Reşahât, s. 92.

[15] Reşahât, s. 92.

[16] Reşahât, s. 92.

[17] Reşahât, s. 94.

[18] Reşahât, s. 94.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları

https://www.islamveihsan.com/ali-ramiteni-hazretleri-kimdir.html