Al-i İmran Suresinin 19. Ayeti Ne Anlatıyor?

KUR’ÂNIMIZ

Al-i İmran suresinin 19. ayetinde ne anlatılmak isteniyor? Allah katında tek dinin İslam olduğunu bildiren ayet-i kerime Al-i İmran suresinin 19. ayetinin meali ve tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz.

Ayet-i kerimede buyrulur:

اِنَّ الدّ۪ينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْاِسْلَامُ۠

Allah nezdinde hak din İslam’dır. (Âl-i İmrân, 3/19)

TEK HAK DİN: İSLAM

Bilgi

İnsanların bir kısmı, kendi istek ve arzularına dayanarak hak dinden başka dinler icat etmişlerdir. Bazıları da hak dini değiştirmeye kalkışmışlardır. Böylece yeryüzünde birbirinden farklı dinî topluluklar oluşmuştur.

Yüce Allah ise, insanlara gönderdiği dinin aslında tek olduğunu haber vermektedir. Peygamberlerin getirdikleri arasında, zamana ve şartlara bağlı olarak bazı farklı hükümler bulunsa da, esas bakımından hepsi birdir.

Mesaj

  1. İslam, Hz. Adem’den beri gelen bütün peygamberlerin tebliğ ettiği tevhid davasının ortak adıdır.
  2. Allah’tan başkasını tanrı ilan eden bir din, hak değildir.

Kelime Dağarcığı

Din: İrade ve akıl sahibi varlıkları, kendi tercihleriyle dünya ve ahiret saadetine ulaştıran ilahî kanun.

İslam: Yüce Allah’ın bütün peygamberlere gönderdiği tevhid odaklı dinin adı olup “barış” anlamına gelen bir kelimeden türemiştir.

Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler

TEFSİR

  1. Şüphesiz Allah katında tek makbul din İslâm’dır. Ehl-i kitap, ancak kendilerine Peygamber’in hak olduğuna dâir bilgi geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Artık kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse, şunu bilsin ki Allah, elbette hesâbı çok çabuk görendir.

 اَلدّ۪ينُ(din), sözlükte “hesap, taat, kulluk, mükâfat veya ceza olarak amellerin karşılığı” gibi mânalara gelir. Bu yönüyle kelime, itaat edenle itaat edilen arasındaki ilişkiyi ifade etmektedir. İtaat edilen ve hâkimiyeti elinde bulunduran taraf itibariyle sevap ümidi veya azap korkusuyla muhatapları, sorumluluklarını yerine getirmeye çağrıdır. İtaat eden taraf itibariyle ise selamet arzusu, korkuyla ümit arasında çarpan bir kalple itaat ve emre bağlılık mânası ifade eder. Terim olarak din, akıl sahiplerini kendi istek ve iradeleriyle iyiliğe ve mutluluğa yönlendiren, onların seçme özgürlüklerine bağlı fiillerini uhrevî kurtuluş ve saadetleri istikametinde düzenleyen ilâhî bir kanundur.

اَلْاِسْلَامُ (İslâm), sözlükte “teslim olmak, itaat etmek, bağlanmak, sulh ve selâmet içinde olmak” anlamlarını ifade eder. Terim olarak ise İslâm, “Allah Teâlâ’nın peygamberleri vasıtasıyla bildirdiği dinî emir ve yasakların tama­mını bütün varlığıyla kabul etmek, gereğini yapmak ve bunu ortaya koyan bir teslimiyet içinde ol­maktır.” Genelde Allah’tan gelen bütün hak dinlerin ortak adı, özelde de son olarak PeygamberEfendimiz (s.a.s.)’e indirilen dinin adı, İslâm’dır. Bu dine bağlananlara da “müslüman” denilir. İslâm, bir taraftan insanlarla Allah arasında bir mutabakatı ifade edip böylece ya­ratanın iradesiyle yaratılmışların iradesi arasında bir uyumu temin ederken, diğer taraftan irade ve akıl sahibi varlıklar arasında anlaşmazlık ve çekişmeleri önleyip uzlaşma sağlamakta, böylece bütün varlık âlemini mükemmel bir barış ve selâmet iklimine ulaştırmayı hedeflemektedir. Şu âyet-i kerîme bu gerçeği dile getirmektedir:

“Yoksa onlar Allah’ın dininden başka bir din mi arıyorlar? Halbuki göklerde ve yerde bulunan herkes isteyerek veya istemeyerek Allah’a boyun eğip teslim olmuş durumdadır ve hepsi O’na döndürülüp götürülmektedir.” (Âl-i İmrân 3/83)

Bu hakîkate binâendir ki İslâm’dan başka bir din kabule şâyan olamayacaktır:

“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, şunu bilsin ki, aradığı din ondan asla kabul edilmeyecektir; o, âhirette de  kaybedenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân 3/85)

İşte bu itibarla Allah katında geçerli olan tek din, İslâm’dır; Allah’ın emirlerine kayıtsız şartsız tam teslimiyettir. Allah Teâlâ’nın gönderdiği peygamberler ve indirdiği kitaplarla kullarına öğrettiği din budur. Cenâb-ı Hak, kullarına bu ilâhî kanununa göre muamele edecek, nimet ve mükafatını bununla verecek ve neticede ebedî selâmete ermek de sadece bununla mümkün olacaktır.

Şâirin dediği gibi:

“Hiç ululuk yok cihanda rütbe-i İslâm’dan bihter.

İzzet ü rif’at istersen, ni’met-i İslâm yeter.”

“Dünyada İslâm rütbesinden, müslüman olmaktan daha iyi, yüce, şerefli ve güzel hiçbir ululuk yoktur. Eğer sen izzet, şeref ve yücelik istersen İslâm nimeti yeter!”

Ancak kendilerine kitap verilen ve önceden dinin ne olduğu hususunda bilgileri bulunan yahudi ve hıristiyanlar, kendilerine gerçek ilim yani vahiy, Kur’an ve apaçık deliller geldikten sonra, sırf menfaat düşüncesi, nefsâni arzu, hırs ve hasetleri sebebiyle anlaşmazlığa düşmüşlerdir. Bununla birlikte kendilerine gerçek din tebliğ edildiği böylece dinin mâhiyet ve maksadının ne olduğunu tam olarak anladığı halde, buna itaat etmeyen ve şahsî çıkarlarını dinin üstünde tutan herkes âyetin şumûlüne dâhildir. Âyette, Allah’ın hesap görmesinin çok çabuk olduğu hatırlatılarak, Cenâb-ı Hakk’ın âyetlerini inkâr edenler uyarılmaktadır.

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com