Akıl Mustafâʼya Kurbân Olsun!

TEFEKKÜR

Kendi hevâ ve heveslerimizden, aklın dünyevî ve nefsânî hesaplarından, Allah için ne kadar vazgeçebildiğimizi sık sık muhâsebe etmeliyiz. Tevhid mücâdelesi veren bütün peygamberler ve ihlâslı ümmetleri gibi, bizler de Hak yolunda mesafe katetmek için, içimizdeki putları ne kadar devirebildiğimize dikkatle bakmalıyız.

Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfleri, aklın dar hudutları içinde ölçüp biçmeye lüzum duymadan, sahâbe misâli bir aşk, vecd ve teslîmiyetle kabûl edip; “İşittik ve ita­at ettik!” diyebilmeli; Hazret-i Mevlânâʼnın tâbiriyle;

“Aklımızı Hazret-i Mustafâ’nın huzurunda kurban edebilmeliyiz.”

Necip Fâzılʼın diliyle;

Gözüm, aklım, fikrim var deme, hepsini öldür! Sana çöl gibi gelen, O, göl diyorsa göldür! Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberʼim; Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim!.. Senʼde insan ve toplum, Senʼde temel ve binâ; Ne getirdin, götürdün, bildirdinse âmennâ!..

diyerek Fahr-i Kâinât Efendimizʼe teslîmiyetimizi ifâde edebilmeliyiz.

AKIL BİR HİÇ SADECE HUDUT

Büyük İslâm âlimi ve mütefekkiri İmâm Gazâlî g şöyle buyurur:

“Felsefe mevzuundaki idrâk, tedkik ve tenkid safhalarından sonra, bu husustaki yoğun mesâimi sona erdirince, maksadım itibâriyle bu ilmin de yetersiz olduğunu, aklın tek başına her şeyi kavramaya elverişli olmadığını, onun her meselenin üzerindeki perdeyi kaldıramayacağını anladım.”[1]

Gazâlî Hazretleri’nin akıl ve mârifet sahaları arasındaki hâlini, Necip Fâzıl Kısakürek bir eserinde şöyle anlatır:

“«İslâm’ın hücceti» diye anılan büyük tefekkür adamı... O; ilmî, fikrî bütün kafa ve idrâk işlerini bir tarafa bırakıp gerçek mârifet istikâmetine yöneleceği zaman şöyle dedi:

«–Gördüm ki, her şey Peygamberler Peygamberi’nin ruh feyzine sığınmaktan ibâret ve gerisi sadece bir maval, vehim ve hayal!.. Akıl ise bir hiç... Sadece hudut!»

Ve cihânın bir eşini görmediği bu mutantan kafa, bütün istifhamlarını söndürüp, Peygamberler Peygamberi’nin ruh feyzine sığındı, hudutsuzu buldu.” [2]

Şunu unutmamalıyız ki, insan sadece aklına ehemmiyet verip onu âdeta putlaştıracak derecede yegâne hakîkat pusulası zannetme gafletine kapılırsa, kalbinin ve rûhunun bütün idrak kanallarını kendi eliyle tıkamış olur. Nefsin oyuncağı ve şeytanın maskarası olan bir akıl, kalbi karartır, rûhu felç eder.


[1] el-Münkızü mine’d-Dalâl (Tasavvuf Bahisleri, İmâm-ı Gazâlîʼden Dersler), s. 127-128, Kitap Dünyası Neşriyat, İstanbul 1984.

[2] Velîler Ordusundan, s. 213, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul 1976.

Kaynak: İslam Nazarında Akıl ve Felsefe, Osman Nuri Topbaş, 128 Sayfa, Erkam Yayınları, 2013