Âhirette Hangi Tarafta Olmak İstiyorsunuz?

İMAN

Âhirette nerede olmak istiyorsak, hayatımızı ona göre tanzim etmeliyiz. Son nefesimizin Hakkʼa vuslat olarak gerçekleşebilmesi için, hayatımızın da vuslat iştiyâkı içinde geçmesi îcâb eder.

Son nefese Hakk’a kulluk ve mahlûkata hizmet şuuruyla hazırlanan o hiçlik ve tevâzu âbidesi Şâh-ı Nakşibend Hazretleri son nefes hakkında şöyle buyurmuştur:

“Son nefeste ne ile olmak isterseniz, onunla meşgul olunuz.”

SON NEFESTE İMAN ÜZERE OLMAK

Son nefeste bize lâzım olan, şehâdettir; îmân üzere Hakk’ı zikredebilmektir. Bu sebeple bir ömür, zikir hâlinde, Hakk’ı hiç unutmayarak, ilâhî kameraların altında olduğumuzun idrâkinde olmak zarurîdir.

Bu idrâk içerisinde bir ömür geçiren Hak âşıkları, ilâhî aşka vesile olan üstadlarına da büyük bir muhabbet içinde olmuşlardır. Başta Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- olmak üzere, ilâhî muhabbetin ulvî rehberlerine muhabbet, iştiyak ve vefâ dolu mısralar yazmışlardır.

YANIK MUHABBET TERENNÜMLERİ

Aslen hıristiyan olduğu hâlde, Hakîkat-i Muhammediye’yi idrâkin hazzına ulaşınca, gözü yaşlı bir mü’min ve yanık bir Peygamber âşığı hâline gelen Yaman Dede’ye talebeleri sordular:

“–Siz, niye Mevlânâ ve Mesnevî’den bu kadar çok bahsediyorsunuz?”

Cevabı şu vefâlı cümleler oldu:

“–Oğlum, benim elimden Hazret-i Mevlânâ tuttu. O, beni Hazret-i Peygamber’in kapısına götürerek hidâyetime vesîle oldu. Beni ateşten kurtaran birisini bu kadar anmam az bile!”

Yaman Dede, Allah Rasûlü’ne kavuşmanın heyecanı içerisindeydi. Bu heyecanı şu yanık mısralarla dile getirdi:

Susuz kalsam, yanan çöllerde cân versem elem duymam,

Yanardağlar yanar bağrımda, ummânlarda nem duymam,

Alevler yağsa göklerden ve ben masseylesem duymam

Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Rasûlâllah!..

İlâhî aşkı ve o aşkın mihmandârı olan Rasûlullâh’a muhabbeti, daha birçok yanık yürek dile getirdi. Rasûlullâh’ı rüyada görmek, mahşer yerinde şefâatine nâil olmak, O’nun havz-ı Kevserinden nûş edebilmek, cennette O’nunla beraber olabilen bahtiyarlar zümresine iltihak etmek hasretleriyle yanan, yandıkça kavrulan bu dertli sîneler, aşkın en güzel terennümlerini ifade ettiler.

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN MUHABBETİYLE DOLU OLMAK

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in muhabbetiyle dopdolu, şeb-i arûsa müştâk içli bir şair olan Fuzûlî, bir gazelinde şöyle der:

Gül-î ruhsâruna karşu gözümden kanlu akar su,

Habîbüm fasl-ı güldür bu; akarsular bulanmaz mı?

“Yâ Rasûlallâh! Gül mevsiminde akan suların bulandığı gibi; Sen’in aşkından, Sana kavuşup kavuşamayacağımın derdinden, gül yüzüne karşı yalvarmaktan, gözümden kanlı yaşlar akıyor…”

Son devrin büyük meşâyıhından Muhammed Es‘ad Efendi kuddise sirruh Hazretleri de Rasûlullâh’a duyduğu aşkın her ciheti saran ateşini, ne güzel ifade eder:

Tecellâ-yı cemâlinden, Habîbim nev-bahâr âteş!

Gül âteş, bülbül âteş, sümbül âteş, hâk ü hâr âteş!

“Habîbim, Sen’in güzelliğinin tecellî ederek ortaya çıkmasından dolayı, Sana âşık olan ilkbahar ateş, gül ateş, bülbül ateş, sümbül ateş, toprak ve diken ateş!..”

Onların yana yana vuslatı özleyişlerini, bu mısraları okuyuvererek anlamak mümkün değildir. Onların hakikî mânâsı, ancak onlar gibi aşk-ı ilâhî ummânına girmek ve o huzûrun derinliklerine süzülmekle mümkündür. Hazret-i Mevlânâ’nın dediği gibi;

“Beni tam anlamak istersen benim gibi ol!”

Bu zevki; hissetmeyenin bilemeyeceğini, İbrahim bin Edhem Hazretleri ne güzel ifade ediyor:

“İlâhî muhabbetteki vecd ve istiğrâkımız müşahhas bir şey olsaydı; krallar onu alabilmek, o zevki tadabilmek için bütün hazinelerini de krallıklarını da fedâ ederlerdi.”

ÖLÜMÜMÜZ BİR VUSLAT ÂNI OLSUN

Cenâb-ı Hak, fânî muhabbetleri kalpten tasfiye ederek, «muhabbetullâh»a birer basamak eyleyebilen Hak âşıklarının hâllerinden bizlere nasipler ikrâm eylesin.

Rabbimiz bizleri de, son nefeste;

“Ey huzûra ermiş nefs! Rabbinden hoşnut olmuş ve Hak rızâsına kavuşmuş olarak Rabbine dön! Hâlis ve sâdık kullarımın arasına, cennetime gir!” (el-Fecr, 27-30) hitâbını işiterek, ölümünü bir vuslat ânı olarak yaşayan kullarından eylesin.

Âmîn!..

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2011 Ay: Aralık Sayı: 82