15 Temmuz Gecesi Selalar Neden Okundu?
Selalar neden yükseldi o gece semaya? 15 Temmuz gecesi sela sesleri milletin yüreğinde nasıl bir dirilişe dönüştü?
“Esselatu vesselamu aleyk…”
Bu nida, bu topraklarda; cenaze, bayram ve cuma namazlarına çağrının dışında bir sebeple daha okunurdu: “cihat çağrısı...”
Ani bir düşman baskını olduğunda, seferberlik ilan edildiğinde; asker millet, selalarla davet edilirdi cihada.
15 TEMMUZ GECESİ SELALAR NEDEN OKUNDU?
İşte o gece, 15 Temmuz 2016 Cuma gecesi, şanlı vatanın semalarından yine sela sesleri yükseliyordu. Cihat çağrısı için son sela okunalı neredeyse yüz yıl olmuştu. Cihat çağrısı için aziz vatanda son sela, Sakarya Savaşı'nda okunmuştu.
Asker milletin, darbe teşebbüsünden habersiz milyonlarca ferdi, uykularından bu seslerle uyandı:
“Esselatu vesselamu aleyk...”
Aziz millet, asker millet, okunan selaların tesiriyle sokaklara döküldü. O gece, milyonlarca insan şehit olabilirdi. O gece, gecenin renginin belli olacağı geceydi. O gece, bedel ödeme gecesiydi. Al bayrağın gölgesinde yaşanacaksa bunun bir bedeli olmalıydı. Milletler de imtihanlardan geçer bazen. O gece; imtihan gecesiydi, ecdada layık olma gecesiydi. İnsanlar, abdest alarak çıktılar o gece sokağa. O gece sokağa çıkanlar, biliyorlardı ki bu çıkışın dönüşü olmayabilir. Biliyorlardı ki dönüş, al bayrağa sarılı bir sessiz gemi ile olabilir… O yüzden helalleşip çıktılar ocaklarından. Al bayrağa verilmiş bir söz vardı. Son ocağın son ferdinin son damla kanı tükeninceye kadar bu sancak bu şafaklarda dalgalanacaktı.
Üç kıtada at koşturan o şanlı ceddin torunları; sanki planlanmış gibi, sanki yüzlerce defa provası yapılmış gibi, sürüye dalan bozkurtlar gibi aktılar meydanlara. O gece her biri bir âbide oldu. O gece sokağa çıkanlardan her biri etten bir balyoz oldu indi, karanlık kıtanın kara büyücülerinin uşaklarının tepelerine.
Asker millet, o gece uyumadı. Biliyordu ki uyursa vatan gidecek, namus gidecek, bayrak inecek. Aziz millet, o gece tank paletleri altında ezilme pahasına yollara aktı. Karanlık kıtanın kara büyücülerinin uşakları, bu olanlara şaştı. Nasıl olabilirdi, tankların önünde etten duvar nasıl olabilirdi, 17 yaşında bir genç tankın önüne nasıl yatabilirdi; serdengeçtiler, canları pahasına kurşunlara nasıl bağırlarını açabilirdi?
O gece, sela sesleri, kanat seslerine karıştı. Selatin camilerinden öfkeli siyah kuşlar havalandı. Fecre dek dönmediler. O gece kuşlar, yere hiç inmediler…
O gece, vatan semalarında uçak sesleri ile sela sesleri harp etti. Sertliğine güvenen metal, kalplere seslenen selalara mağlup olacaktı o gece. Ebu Cehiller, meleklerin yardımını hesaba katmamıştı o gece. Selalar okunuyordu, melekler iniyordu gökten. Selalar okunuyordu, sel gibi akıyordu insanlar meleklerin kanatlarında. Azim bir cenk oluyordu meydanlarda. Karanlıkların kansız hizmetkarları, nişan alıp ateş ediyorlardı kendi milletlerinin üzerine. Fidanlar devriliyordu gece karanlığında; kadın, yaşlı, genç… ocaklar sönüyordu birer birer.. Kara toprağın bağrına özgürlük tohumları ekiliyordu, fidanlar tohuma duruyordu.
Al bayrağın solan rengi, 251 şehidin kanıyla yeniden boyandı o gece. Bayrak, yeniden bayrak oldu; vatan, yeniden vatan… Ata yurduna uzanan kara eller kırıldı, karanlık başlar koparıldı o gece.
Şehitler yıkanmazdı ama o gün gassallar, şehitlerin şehitliğine şahitlik yapmak için yıkadılar onları. Her biri şahit oldu: “Şehitler ölü değildir ama siz bunu bilemezsiniz.” hükmüne. Edirnekapı Şehitliği, yeni misafirleri için kucağını açtı, onları bağrına bastı. Misk ve amber kokuları bütün şehitliği sardı. 251 can; kadın, erkek, yaşlı, genç… Kol kola girdiler, cennet bahçelerinden içeri.
Kaynak: Nabi Küçük, Altınoluk Dergisi, Sayı: 473