100. Yılında Çanakkale Destanı

KİTAPLIK

Altınoluk Dergisi, Mart sayısında kapak dosyası olarak Çanakkale'yi işliyor. "Çanakkale'den Çağımıza Ruh Nakli" başlığıyla verilen "Mahşerde Cuma Namazı" fotoğrafı 100 yıl içinde Çanakkale’nin unutulmamasının ardındaki sırrı bize işaret ediyor. 

Ahmet Taşgetiren, dosya konusu bağlamında Çanakkale ruhunu anlatıyor. "Çanakkale bir ruhtur, bir manadır, bir idealdir. Allah'tan başka hiçbir varlığa boyun eğmeme iradesidir." diyor.

"Çanakkale Mahşeri" kitabının yazarı Mehmet Niyazi Özdemir ile Çanakkale üzerine konuşan Selahaddin Kocaarslan'ın röportajı 100. yılında Çanakkale heyecanıyla, acısıyla, ruhuyla soluklandırıyor bizleri. Özdemir, "253 bin Mehmetciğimizin her birini incelesek oradan 253 bin roman çıkar" diyor.

Dr. Adem Ergül, Çanakkale ruhunun neslimize aktarılması gereken dinamiklerini sıralıyor.

Osman Nuri Topbaş Hocaefedi, Hak Dostlarından Hikmetler başlığında "Beyezîd-i Bistâmî-2" Hazretlerini anlatıyor.

Altınoluk'un 12. ve 13. sayfalarında Çanakkale ruhundan yansımaların anlatıldığı tarihi anekdotlar okuyucuyla paylaşılıyor.

Ahmet Şahin Akbulut, "Çanakkale'de 100'ümüz Var!" başlıklı yazısında milletimizin Çanakkale'den nasıl bir özgüven aldığının altını çiziyor.

Prof. Dr. Süleyman Derin, "Müslümanların Dertleriyle Dertlenmek" başlıklı yazısında Müslümanlara düşen vazifeleri sıralıyor.

Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan, "Allah!a Saygısızlık Etmekten Sakın Ya da Temiz Kalma Projesi" başlığında hayat sahnesinde kulluk sınavından başarı ile geçmek için hadis-i şerifler ışığında ip uçları veriyor bizlere.

Rabia Brodbeck "Cihad Nedir?", Ali Rıza Temel "Haklı Güçlü Olmak", Nureddin Yıldız "Zaman da Allah'ındır", Cafer Durmuş "Şeytanın Tuzakları", Dr. Murat Kaya "Ashâb-ı Kiramın Gençliği"

ALTINOLUK'UN İÇİNDEN

Altınoluk, Mart sayısı ile 30’uncu yılına ayak basıyor. 348 aylık bir yolculuk bu.

“Andını hatırla” diye yola çıktık. Bazan Anadolu’da okuyucularımızla buluştuğumuz toplantılarda soruyoruz: İlk sayıdan bu yana hiç aksatmaksızın Altınoluk’la beraber olan var mı? Eller kalkıyor.

Şöyle düşünelim: Bir insan Altınoluk’u lise çağında okumaya başlamış olsa şimdi 50’sine dayanmış oluyor. Ama ilk yıllarda Altınoluk’a ek olarak verdiğimiz Yuvamız’la da Altınoluk camiası ile buluşmuş olmak da mümkün. O zaman Altınoluk’la yolculuğa 10 yaşında çıkmış olanlar olabilir. Onlar da 40 yaşlarına gelmiş olmalılar. Böyle onbinlerce - yüzbinlerce insanla yollarımız kesişmiş demektir geçen 30 yılda.

Görüyoruz ki insanlar çocukluklarını aşmışlar, eğitim kademelerini tırmanmışlar, bugün bir çok önemli görevi ifa eder hale gelmişler. Onların her birinin gönül aleminde Altınoluk’un, Yuvamız’ın, sonraları Altınçocuk’un, Şebnem’in bir izleri var. Bu 30 yılda iyi şeylere imza atıldığını düşünüyoruz. Kur’an’dan, Rasulullah Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)’in muazzez hayatından, Allah dostlarının bu iki ana kaynaktan süzülmüş sözlerinden, davranışlarından örnekler taşımaya çalışmışız. Eksiklerimiz mutlaka olmuştur, ama her sayımızın her satırında taşımaya çalıştığımız hassasiyet, arı – duru mesaj taşıma hassasiyetidir. Rabbimiz bu yolculuğu daim kılsın.

İslam var oldukça – ki kıyamete kadar varolacağı hususu ilahi bir kefaletin gereğidir- onun insanlığa sunduğu mesaja sahip çıkan nesiller olacaktır. Altınoluk da o kervanda ismi zikredilenler arasında bulunmuş olmayı en büyük izzet bilmektedir.

ÇANAKKALE YAŞIYOR

 

Aziz okuyucu, Bu sayımız, Çanakkale destanının 100’üncü yılına tekabül ediyor. Bu sene, Çanakkale’nin ayrı bir heyecan dalgası oluşturacağında kuşku yok.

100 yıl içinde Çanakkale’nin unutulmamasının ardında, milletimizin ona herhangi bir savaştan farklı bir anlam yüklemesi gibi bir sebep bulunduğunu söylemek mümkün.

Belli ki Çanakkale yaşıyor. 250 bin insan şehadet şerbeti içerek o topraklara düştü. Ancak Çanakkale, Kelam-ı Kadim’de “Şehitlerin ölmeyeceği” hükmüyle mütenasib bir dirilikle yaşıyor. Ancak sanki, Kelam-ı Kadimin dirilik hükmü dışında da Çanakkale’nin toplum şuurunda yaşamasının bir sırrı var.

Bir, belki çok sırrı var. Belki Çanakkale’de gerçekleşen hayat – memat mücadelesinin bir şekilde devam ettiği kanaati, Çanakkale’yi unutturmuyor, her daim yüreklerde yaşatıyor.

Bu yıl Altınoluk olarak biz de yeniden baktık Çanakkale’ye. Bu defa bizim yüreklerimize “Çanakkale’den çağımıza ruh nakli” gibi bir söz düştü.

Ruh, evet, ruh. Hani o nefha-i ilahi. İnsanı insan yapan şey. Ruh nakli olur mu, diye düşünmedik.

“Rabbim isterse...” gibi bir cümle kurarsak, orada imkansızlıktan eser kalmaz. Biz dileyelim bir. Çanakkale’nin ruhunu kavrayalım, ona olan ihtiyacımızı görelim ve yüreklerimizi onun intikaline açalım.

Rabbimiz o ruh göçünü başlatır dilerse. Yeter ki içimizden Rasulü Ekrem aleyhissalatü vesselam’ın “ağuşunu açıp bekleyeceği” yiğitler çıksın.

100 yıl geriden de olsa, o mübarek neslin evlatları olma şerefine nail olduğumuz için hamdediyoruz. Onları rahmetle yâdediyoruz. Ve sizleri 30’uncu yılımızın ilk sayısıyla, Çanakkale iklimi ile başbaşa bırakıyoruz. Allah’a emanet olunuz.

Ayrıntılı Bilgi: www.altinoluk.com