O, Aşık Gönüllerin Rehberi Oldu

TEFEKKÜR

Hazret-i Mevlânâ; Selçuklu medreselerinde ikinci bir İmâm-ı Gazâlî seviyesine ulaşmış, sâkin bir âlim, zühd içinde yaşayan bir müderristi. Hâlbuki onun rûhunda meknûz bir okyanus vardı. O ummânı harekete geçirme, coşturma vazifesi, Şems-i Tebrizî’ye verilmişti.

Hazret-i Mevlânâ’yı; «Hamdım, piştim, yandım!..» diye hulâsa ettiği bu yolculuğa, Hazret-i Şems’in dostluğu, muhabbeti ve sohbeti eriştirdi.

Hazret-i Şems; Hazret-i Mevlânâ’nın ummanlar hâlindeki gönlünü bir aşk kibritiyle tutuşturdu. Meknuz bir irfan okyanusunu, aşk aleviyle coşkun ve mâruf bir hâle getirdi. Dostluğuyla, fânîden Bâkî olana ulaştırdı. Kayboluşuyla da; vuslatı zıddıyla, yani firkatle anlattı, yaşattı.

Böylece Hazret-i Mevlânâ; Rûhunun dilinden anlayan yegâne dostun, yani Şems’in hasretiyle yanıp kavrulurken; artık çekiç sesinde bile Hakk’ın zikrini duyuyor ve vecd ile kendinden geçiyordu. Eriştiği hâl ve makamı;

“Ölü idim; dirildim… Gözyaşı idim; tebessüm oldum… Aşk deryasına daldım; nihayet bâkî olan devlete eriştim…”sözleriyle ifade eden Hazret-i Mevlânâ; Hüsâmeddin Çelebi’nin dostluğuyla ise, Mesnevî ile bülbüller gibi aşkı ve hikmeti dile getirdi. Âşık gönüllerin rehberi olan müstesnâ bir rehber vücuda geldi.

Kalbi bu muhabbet sanatında zirveye ulaşan Hazret-i Mevlânâ, eserleriyle de bu hakikatleri öğretti.

MEVLÂNÂ’DAN MUHABBET ÎKAZLARI

Bedenî iştihâların pençesine düşenlere:

“Teni aşırı besleyip geliştirmeye bakma! Çünkü o, sonunda toprağa verilecek bir kurbandır. Sen, asıl gönlünü beslemeye bak! Yücelere gidecek ve şereflenecek olan odur.”

“Rûha mânevî gıdâlar ver. Olgun düşünüş, ince anlayış ve rûhî gıdâlar sun da; gideceği yere güçlü, kuvvetli gitsin.”

Mal ve mülk muhabbetine kapılanlara:

“İnsana ne oluyor da altının ve dünya malının kölesi oluyor? Hak yolunda harcanmayanlar nedir? Neyi ifade eder? Dünya malının esiri olarak onun kapısında yılan gibi kıvrılıp yerlerde sürünmek zilleti, insanı göklere eli boş gönderen bir sefâlet sebebi değil de nedir!..”

 “Mala, mülke fazla sarılma ki; vakti gelince kolayca bırakabilesin! Hem kolayca verip gidesin, hem de sevap kazanasın! Sen, seni sımsıkı tutana sarıl ki; evvel de O’dur, âhir de O’dur. O’nu bulmak istiyorsan, gönül gemini batıracak ne kadar nefsânî sıkletler varsa içinden çıkarıp at ki, murâdına nâil olasın.”

Kaynak:  Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, 82. sayı, 2011