Sultan 1. Kılıçarslan Kimdir?

1. Kılıçarslan kimdir? 1. Kılıçarslan döneminde ortaya çıkan gelişmeler ve yapılan faaliyetler nelerdir? Anadolu (Türkiye) Selçuklu Devleti Sultanı 1. Kılıçarslan’ın hayatı.

1. Kılıçarslan, Anadolu (Türkiye) Selçuklu Devleti’nin kurucusu Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın oğlu ve ikinci Anadolu (Türkiye) Selçuklu Sultanı’dır.

SULTAN 1. KILIÇARSLAN DÖNEMİ (1079-1107)

1. Kılıçarslan, 1079 yılında doğdu. Babası Süleyman Şah’ın 1084 yılında Antakya seferi sırasında yanında bulundu. Babasının Haziran 1086 yılında Tutuş ile yaptığı savaşta ölümünden sonra I. Kılıçarslan, Vezir Hasan b. Tâhir’in koruması altında Antakya’da kaldı. 1087 ilkbaharında Antakya’ya gelen Sultan Melikşah tarafından İsfahan’a gönderilerek göz hapsinde tutuldu.

Sultan Melikşah’ın 1092’de vefatı üzerine kardeşi Kulanarslan ile birlikte Sultan Berkyaruk’un izniyle İsfahan’dan Anadolu’ya dönmek için yola çıkan Kılıçarslan, eskiden babası Süleyman Şah’a tâbi olan Orta Anadolu’dan büyükçe bir kuvvet toplayarak 1092 sonları, 1093 başlarında İznik’e geldi. Bu sırada İznik’te idareyi elinde tutan Ebu’l Gazi’nin iktidarı kendisine teslim etmesiyle de Anadolu (Türkiye) Selçuklu tahtına çıktı.

ÇAKA BEY NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ?

Babasının ölümünün ardından kumandanları kendilerine teslim edilmiş olan şehirlerde bağımsız hareket etmeye başlamışlardı, bu yüzden devletin birliği dağılmıştı. Başlangıçtaki hâkimiyet alanı sadece İznik ve civarıyla sınırlı görünen Sultan Kılıçarslan ilk iş olarak dağılmış bulunan devletin birliğini kurmaya çalıştı. Yıllardan beri Bizans ile savaşan İzmir Beyi Çaka’nın kızıyla evlenerek Bizans’a karşı Çaka Bey ile birlikte hareket etmeye başladı. Bu durumdan endişeye kapılan İmparator Aleksios, Sultan Kılıçarslan’ı Çaka Bey’in aleyhine tahrik ederek ikisinin arasını bozmaya uğraştı. Esasen Sultan Kılıçarslan da Çaka Bey’in gittikçe güçlenmesini kendi hâkimiyeti açısından tehdit edici bir gelişme olarak görmekteydi. Bu etkenler Sultan Kılıçarslan’ın 1095 yılında Çaka Bey’i öldürtmesine sebep oldu.

Sultan Kılıçarslan, imparatorun Balkanlarda Kumanlar ile yaptığı savaşlardan yararlanarak Bithynia bölgesinde İzmit ve çevresine akınlar düzenlemeye başladı. İmparator da Kumanlar ile savaşı bitirdikten sonra Türk akınlarına karşı Sapanca gölünün güneyinden İzmit körfezine uzanan bir kanal kazdırıp içini su ile doldurarak Türkler’in İzmit çevresine girmesini engellemek istedi.

HAÇLILARA KARŞI SAVAŞAN İLK HÜKÜMDAR

Bu sırada başlayan Haçlı seferinin öncüsü durumunda olan Keşiş Pierre l’Hermite’in idaresinde Anadolu’ya gelen ilk Haçlı ordusu İznik üzerine yürürken Sultan Kılıçarslan tarafından Drakon vadisinde 21 Ekim 1096’da pusuya düşürüldü ve hemen tamamı imha edildi. Kazandığı bu başarı Sultan Kılıçarslan’ın Haçlıları küçümsemesine yol açtı. Bu yüzden Avrupa’dan yola çıkan yeni Haçlı ordularının sayısını ve gücünü doğru dürüst öğrenmeden ve olaya gereken önemi vermeden, ülkesinin doğusunda Dânişmentlilerin de ele geçirmek istedikleri Ermeni Gabriel’in hâkimiyetinde bulunan Malatya şehrini zaptetmek üzere 1097 yılı kış aylarında bütün ordusunu yanına alıp İznik’ten ayrıldı ve Malatya önüne gelerek şehri kuşattı.

1. HAÇLI SEFERİ

Bu sırada askerî gücü çok yüksek büyük Haçlı ordularının İstanbul’dan Anadolu’ya geçerek Pelekanon’da toplandıkları ve hedeflerinin İznik’i zaptetmek olduğu haberini aldı. Ordusunun bir kısmını İznik’e gönderen Sultan Kılıçarslan kuşatmayı kaldırarak hemen yola çıktı. Fakat çok geç kalınmıştı. 1. Haçlı Seferi ordularının şehri 6 Mayıs 1097’de kuşatmasından sonra İznik’e ulaşabildi.

Sultan Kılıçarslan, şehre girişi sağlayabilmek için güney surları karşısında yerleşmiş olan Kont Raymond de Saint-Gilles’in ordusuna hücum etti. Savaş bütün gün sürdü. Türk ordusu Haçlıların sayıca üstünlüğü yüzünden kuşatmayı yaramadı. Gece olunca Sultan ordusunu daha fazla yıpratmadan geri çekmeye karar verdi. 19 Haziran 1097’de Haçlıların genel hücuma hazırlandığı belli olunca Türkler bir gece önce şehri Bizans kuvvetleri kumandanı Butumites’e teslim ettiler. Sultan Kılıçarslan’ın hanımı ve çocukları İstanbul’a götürüldü.

Ordusuyla İznik önünden çekildikten sonra Haçlıların yolunu kesmek amacıyla yeni bir savaşa hazırlanan Sultan Kılıçarslan, Haçlıların Eskişehir’e doğru ilerlediğini haber alınca bölgeye gidip ordusunu Sarısu ovasının yamaçlarına yerleştirdi. Türkler 30 Haziran 1097’de hücuma geçip Haçlı karargâhını kuşattılar. Bu sırada arkadan gelen II. Haçlı ordusu karşısında şaşıran Türkler iki ordunun birleşmesini önleyemediler. Haçlılar saldırıya geçince Sultan Kılıçarslan bir gün sonra fazla kayıp vermemek için ordusunu hızla geri çekti.

Bu olayın ardından Sultan Kılıçarslan, kendilerinden çok fazla olan Haçlı ordularına karşı doğrudan savaşa tutuşmak yerine engelleme taktiği uygulamanın daha yararlı olacağına karar verdi. Anadolu’da yürüyüşlerini zorlaştırmak için geçecekleri yol üzerindeki bütün su kaynakları kullanılmaz hale getirildiği gibi her türlü yiyecek maddesi de yok edildi. Haçlılar, iki gün sonra Eskişehir’den hareket ederek Akşehir üzerinden Konya’ya yürüdüler. Türkler, bütün yol boyunca uzanan bölgedeki yerleşim mahalleri gibi Konya’yı da boşaltmışlardı. Haçlılar, tahrip edilmeden kalan Meram’da birkaç gün dinlendikten sonra Ereğli’ye doğru yola devam ettiler. Sultan Kılıçarslan, Dânişmentli Beyi Gümüştegin Gazi ve Kayseri Beyi Hasan ile birlikte Ereğli yakınında Haçlıların önünü kesmeye çalıştıysa da sonuç alamadı.

1. Haçlı Seferi orduları, Sultan Kılıçarslan’ın dört yıldan beri yeniden kurup genişletmeye çalıştığı Anadolu Selçuklu Devleti’nin gelişmesine büyük darbe vurdu; sadece başşehir İznik değil Ege ve Marmara kıyılarına kadar ulaşan topraklar da kaybedildi. Türkler, Menderes vadisinden Bolvadin ve Akşehir’e kadar doğuya çekildiler. Böylece Anadolu Selçuklu Devleti’nin batı sınırı Eskişehir-Antalya hattına kadar geriledi. Çukurova’nın kaybı Toros dağlarında oturan Ermenilerin bölgeye yerleşmesine imkân verdi. Ayrıca Haçlı seferi sonunda 1098 yılında Urfa’da ve Antakya’da birer Haçlı devleti kuruldu.

Sultan Kılıçarslan, bir taraftan Haçlıların ülkesine verdikleri zararları gidermeye çalışırken bir taraftan da Bizans kuvvetlerine karşı batı sınırlarını savunmak ve Avrupa’dan akıp gelen küçüklü büyüklü Haçlı gruplarına karşı mücadele etmek zorunda kaldı. Bu durum, Selçukluların Orta Anadolu’da bütünleşerek daha kısa bir sürede kendilerini toparlayıp güçlenmeleri sonucunu doğurdu.

KONYA NE ZAMAN BAŞKENT OLDU?

İznik yerine Konya başkent yapıldı ve Anadolu’nun ortasında köklü bir yerleşme ve gelişme süreci başladı.

Dânişmentli Gümüştegin, Malatya üzerine yürüyünce şehrin hâkimi Ermeni Gabriel, Antakya Haçlı Prinkepsi Bohemund’u yardımına çağırdı. Malatya’ya gelen Bohemund, Gümüştegin tarafından esir alınıp Ağustos 1100 yılında Niksar’da hapse atıldı.

KUDÜS HAÇLI KRALLIĞI NE ZAMAN KURULDU?

Anadolu’da bu olaylar cereyan ederken Antakya’yı ele geçiren I. Haçlı Seferi orduları, Suriye üzerinden güneye inerek Kudüs’ü zaptedip 15 Temmuz 1099’da burada Kudüs Haçlı Krallığı’nı kurmuşlardı. Bu başarının Avrupa’da yarattığı heyecanla I. Haçlı Seferi’nden sayıca daha büyük yeni bir Haçlı seferi düzenlendi. Lombardlar, Fransızlar ve Almanlardan oluşan bu Haçlı ordusunun sayısı yüzbinlerle ifade edilmektedir. 1101 ilkbaharında İstanbul’a gelen bu ordu, İmparator Aleksios tarafından Anadolu yakasına geçirilerek İzmit yöresindeki karargâhlara yerleştirildi. Lombardlar, hem kendi reisleri kabul ettikleri Bohemund’u esaretten kurtarmak hem de Anadolu’nun bu bölgelerini zaptetmek amacıyla harekete geçtiler.

ANADOLU’DA HAÇLILARLA MÜCADELE ETMİŞ OLAN DEVLETLER HANGİLERİDİR?

Sultan Kılıçarslan’ın böyle bir orduya karşı sadece kendi kuvvetleriyle savaşması mümkün değildi. Danişmetli Beyi Gümüştegin’i durumdan haberdar ederek yeni Haçlı tehlikesine karşı uyardı. Gümüştegin de Selçuklu ordusuyla birleşti. Harran Beyi Karaca, Artuklu Belek b. Behrâm ve Halep Selçuklu Meliki Rıdvân da yardıma geldi. Bütün Türk kuvvetleri Çankırı’da toplandı. Sultan Kılıçarslan, Ankara’yı boşaltarak ve bölgeyi tahrip ederek Haçlıların önü sıra geri çekilip Çankırı’ya ulaştı.

SULTAN KILIÇARSLAN’IN TAKTİĞİ

Haçlılar, Ankara’yı Bizans imparatorunun adamına teslim ettikten sonra 2 Temmuz’da Çankırı önüne geldiler. Türk kuvvetlerinin Çankırı’da toplandığını görünce savaşa girişmeden kuzeye yönelip Bizans’a ait topraklardan Amasya bölgesine ilerlemek istediler. Sultan Kılıçarslan’ın taktiği, Haçlıları yol boyunca âni baskınlarla yıpratıp kendi bölgelerine çektikten sonra savaşa girişmekti. Bunda da başarılı oldu ve Haçlılar’ı ağustos ayı başlarında Merzifon yakınlarında büyük bir yenilgiye uğrattı. Kont 2. Guillaume de Nevers idaresindeki II. Haçlı ordusunu da ağustos ayı ortalarında Konya yakınında imha etti. Sultan Kılıçarslan Nevers ordusuyla uğraştığı sırada Akitanya Kontu Guillaume ve Bavyera Dükü 4. Welf’in idaresindeki 3. Haçlı ordusu da İznik-Akşehir üzerinden ilerleyerek Selçuklu topraklarına girmişti. Sultan Kılıçarslan, Gümüştegin ve diğer Türk beyleriyle birlikte bu orduyu da Ereğli suyu kıyısında yok etti. 1101 yılında üç ayrı Haçlı ordusuna karşı kazanılan bu başarılar Türkleri Anadolu’dan söküp atmayı hedefleyen Haçlı hareketini durdurdu. İstanbul’dan Suriye’ye giden yol hem Bizans hem de Batı dünyasının Haçlı ordularına kapanmış oldu.

DANİŞMENTLİLER İLE NEDEN KARŞI KARŞIYA GELİNMİŞTİR?

Dânişmentli Gümüştegin’in 18 Eylül 1102’de Malatya’yı zaptetmesi Sultan Kılıçarslan’ı endişelendirdi. Ancak Dânişmentliler ile mücadeleye girmeden önce Bohemund’un Niksar’da hapiste bulunmasından yararlanarak Antakya üzerine yürümeye karar verdi. Halep Meliki Rıdvân ile anlaşıp 1103 yılı yaz aylarında harekete geçen Sultan Kılıçarslan, Maraş yakınlarına geldiği sırada Gümüştegin’in para karşılığında Bohemund’u serbest bıraktığını öğrenince seferi yarıda kesip Gümüştegin’in üzerine yürüdü ve Dânişmentli ordusunu yenilgiye uğrattı. Bohemund’un serbest bırakılması, hem Antakya seferinin sonuçsuz kalmasına hem de iki Türk hükümdarının arasının bozulmasına sebep oldu. Ayrıca Bohemund’un Antakya’ya dönüşüyle cesaret bulan Haçlılar yeniden Halep bölgesine şiddetli saldırılar düzenlemeye başladılar.

ANADOLU TÜRK BİRLİĞİ NASIL SAĞLANDI?

Gümüştegin’in ölümünden sonra Sultan Kılıçarslan iki ayı aşkın bir kuşatmanın ardından 2 Eylül 1106 yılında Malatya’yı ele geçirdi. Bu başarı ona hem rakibi Dânişmentlilerin nüfuzunu kırma, hem de sınırlarını Güneydoğu Anadolu’ya doğru genişletme imkânını verdi. Bizanslılar, bu sıralarda Balkanlarda yeniden Normanlar’la savaşa tutuştuğu için batı sınırı da güvenlikteydi. Bu durumu değerlendirip doğuya yönelen Sultan Kılıçarslan’ı bölgeye hâkim olan ve hepsi de Büyük Selçuklu Devleti’ne tâbi bulunan Türk beyleri memnuniyetle karşıladı. Sultan Kılıçarslan önce Silvan’a gitti ve burada hüküm süren Ziyâeddin’e Elbistan’ı iktâ olarak verip onu kendisine vezir yaptı. Bundan sonra Saltuklular ve Ahlatşahlar dışında bölgedeki bütün beyler Sultan Kılıçarslan’a itaatlerini arzettiler ve kendisiyle birlikte Haçlılara karşı mücadele edeceklerini bildirdiler.

SULTAN KILIÇARSLAN’IN ASIL AMACI

Sultan Kılıçarslan, 1106 yılında Urfa Haçlı Kontluğu üzerine yürüyüp Urfa’yı kuşattı. Ancak şehrin sağlam surlarını aşmak mümkün olmadı. Bu sırada Musul Valisi Çökürmüş’ün Harran’daki adamları şehirlerini teslim etmek üzere kendisini çağırdılar. Kuşatmayı kaldıran Sultan Kılıçarslan Harran’a gidip şehri teslim aldı. Burada iken hastalanarak bir süre için Malatya’ya döndü. Bu arada Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar, Sultan Kılıçarslan’ın Güneydoğu Anadolu’daki ilerlemesinin sadece Haçlılara karşı olmadığını, onun dedesi Kutalmış’tan beri süregelen Büyük Selçuklu tahtını ele geçirme çabası içinde bulunduğunu anlamıştı. Musul Valisi Çökürmüş’ün de Sultan Kılıçarslan’la gizli bir anlaşma içinde olduğunu düşünüyordu. Bu sebeple 1106’da Diyarbekir, el-Cezîre ve Musul’un idaresini Çavlı’ya vererek Çökürmüş’ten kurtulmak istedi. Çavlı yapılan savaşta Çökürmüş’ü yendi, fakat Musul halkı şehri Çavlı’ya teslim etmedi.

Sultan Kılıçarslan’a haber gönderip Musul’a gelmesini ve idareyi eline almasını istedi. Sultan Kılıçarslan da hemen Malatya’dan Musul’a doğru yola çıktı. Bu arada Musul ileri gelenleri Nusaybin’de kendisine bağlılıklarını bildirdiler. Heyetle birlikte Musul’a giden Sultan Kılıçarslan 22 Mart 1107 Cuma günü halkın sevgi gösterileri arasında şehre girdi ve ilk iş olarak Sultan Muhammed Tapar adına okunan hutbeyi kendi adına okutmaya başladı. Böylece Büyük Selçuklu Sultanlığı’na adaylığını açıkça ilân etmiş oluyordu.

SULTAN KILIÇARSLAN’A KARŞI YAPILAN İTTİFAK

Sultan Kılıçarslan’ın el-Cezîre ve Suriye’nin Kuzeyi’nde hâkimiyet kurmasından rahatsızlık duyan Mardin Artuklu Beyi Necmeddin İlgazi ile Halep Meliki Rıdvân ona karşı Çavlı ile birleşerek Sultan Kılıçarslan’ın hâkimiyetini kabul etmiş olan Rahbe’yi 19 Mayıs 1107’de ele geçirdiler. Bunu haber alan Sultan Kılıçarslan, Çavlı üzerine yürümeye karar verdi. Oğlu Melikşah’ı melik ilân edip Musul’da kendisine vekâlet etmekle görevlendirdi; Emîr Bozmış’ı da ona atabek tayin etti. Hanımı Ayşe Hatun ve en küçük oğlu Tuğrularslan Musul’da kaldı. Çavlı’ya karşı savaşa karar vermesine rağmen bütün ordusu yanında değildi. Balkanlarda Bohemund ile savaşan İmparator Aleksios Komnenos’a yardım için gönderdiği birlikler henüz geri dönmemişti. Yine de Anadolu’dan kendisine takviye birlikleri yollanmasını istedi. Ancak bu birliklerin gelmesini beklemeden Habur suyu kenarında savaşa karar verdi.

SULTAN KILIÇARSLAN NASIL ÖLDÜ?

Sultan Kılıçarslan’ın yanındaki beyler Çavlı’nın askerlerinin çokluğunu farkedince savaşı göze alamayıp çekildiler. Sultan Kılıçarslan’ın kuvvetinin iyice azalmasından yararlanan Çavlı 13 Temmuz 1107’de hemen saldırıyı başlattı. Sultan Kılıçarslan, sayılarının azlığından dolayı daha savaşın başında moralleri bozulan askerlerinin savaş alanından kaçmaya başlamaları üzerine artık başarıya ulaşmanın mümkün olmadığını anladı. Esir düşmemek için karşı kıyıya geçmek amacıyla atını Habur suyuna sürdü. Fakat zırhlı olduğu için Habur’u geçemeyip atıyla birlikte sulara gömüldü. Cesedi birkaç gün sonra Habur’un Şemsâniye köyü yakınlarında bulundu. Cenazesi Silvan’a götürüldü. Atabeki Humartaş burada onun için “Kubbetü’s-sultan” adıyla meşhur olan bir türbe yaptırdı. Oğlu Sultan I. Mesut 1143-44 yılında babasının mezarını Konya’ya nakletmek istemişse de bu gerçekleşmemiştir.

Sultan Kılıçarslan’ın genç yaşta beklenmedik ölümüyle Güneydoğu Anadolu’da ve Suriye’nin Kuzeyi’nde Haçlılara karşı yürütülen mücadele ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin siyasî birliği zaafa uğradı. Dânişmentliler, durumdan faydalanarak Anadolu’da siyasî güçlerini arttırma ve topraklarını genişletme imkânını buldular. Bizans da Ege bölgesine doğru yayılmaya başlamış olan Türkleri Batı Anadolu’dan tekrar geriye itme fırsatını yakaladı.

Kaynak: DİA

İslam ve İhsan

ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ SULTANLARI

Anadolu Selçuklu Devleti Sultanları

SULTAN BERKYARUK KİMDİR?

Sultan Berkyaruk Kimdir?

SULTAN MUHAMMED TAPAR KİMDİR? - MUHAMMED TAPAR’IN HAYATI VE DÖNEMİ

Sultan Muhammed Tapar Kimdir? - Muhammed Tapar’ın Hayatı ve Dönemi

BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ SULTANLARI

Büyük Selçuklu Devleti Sultanları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.