Sultan Alaaddin Keykubad Kimdir?

Sultan Alaaddin Keykubad kimdir? Sultan Alaaddin Keykubad’ın tarihteki yeri nedir? Sultan Alaaddin Keykubad, Türk-İslam dünyasında neden çok seviliyor? İşte Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad’ın hayatı...

Saltanatı boyunca inşa ettirdiği ve çoğu günümüze kadar erişen eserler, idari ve askeri bakımdan hem şahsına hem de devletine kazandırdığı itibar sebebiyle Türkiye ve dünyadaki en ünlü Anadolu Selçuklu sultanıdır.

SULTAN ALAADDİN KEYKUBAD DÖNEMİ (1220-1237)

Alaaddin Keykubad, Konya’da 1190’da doğdu. Babası 1. Gıyaseddin Keyhusrev, 1196’da tahtı kardeşi Rükneddin Süleyman’a bırakmak zorunda kalıp gurbet hayatına çıktığında Alaattin Keykubat ağabeyi 1. İzzeddin Keykâvus’la birlikte babasının yanında bulundu. 1. Gıyaseddin Keyhusrev, 1205 yılında yeniden Selçuklu tahtına geçince Alaaddin Keykubad’ı Tokat’a Melik tayin etti. Meliklik döneminde bastırdığı paralarda “el-Melikü’l-mansûr Alâüddevle ve’d-dîn Nâsıru emîri’l-mü’minîn” unvan ve lakabını kullandı.

SULTAN ALAADDİN KEYKUBAD’IN TAHT MÜCADELESİ

Babasının Alaşehir savaşında ölümü üzerine 1211’de ağabeyi 1. İzzeddin Keykâvus en büyük oğul olduğu için devlet erkânı tarafından Kayseri’de Sultan ilân edilince Keykubat, ağabeyinin hükümdarlığını kabul etmeyip ittifakına aldığı Ermeni Kralı Leon ve Erzurum Meliki olan amcası Mugīsüddin Tuğrul Şah ile birlikte Kayseri’yi muhasara etti. Ancak sonuç alamayıp Ankara Kalesi’ne çekildi, erzak stoku tükenince kendisine ve Ankara halkına zarar verilmemesi şartıyla teslim oldu ve 1212’de hapse atıldı.

1. İzzeddin Keykâvus kardeşini öldürmek istediyse de hocası Mecdüttin İshak buna engel oldu. Alaaddin Keykubad, 1. İzzeddin Keykâvus’un vefatı üzerine hapisten çıkarılıp 1220’de Sivas’ta hükümdar ilân edildi. Daha sonra muhteşem törenlerle Konya’da yeniden tahta oturdu. Halife Nâsır-Lidînillâh Şehâbettin es-Sühreverdî ile menşur, hil‘at, çetr ve diğer saltanat alâmetlerini göndererek hükümdarlığını tasdik etti.

SULTAN ALAADDİN KEYKUBAD’IN İLK İŞİ

Sultan Alaaddin’in ilk icraatı Eyyûbîlerle bozulmuş olan münasebetleri düzeltmek oldu; daha sonra Eyyûbî Hükümdarı Melik Adil’in kızı Adile Sultan ile evlenerek dostluğunu kuvvetlendirdi. Yaklaşmakta olan Moğol istilâsına karşı tedbir olarak Konya, Sivas ve Kayseri’yi sağlam surlarla çevirtti. 1222’de Alanya’yı fethetti. Türk denizciliğinin ilk döneminde önemli bir yeri olan Alanya’da bir tersane inşa ettirdi. Şehri kendisine teslim eden Kyr Vart’ın kızı ile evlendi. Ertesi yıl sadakatinden şüphe ettiği Beylerbeyi Seyfeddin Ayaba, Mübârizüttin Behram Şah, Niğde Subaşısı Zeynüddin Başara ve daha önce Malatya Subaşısı olan Bahaddin Kutluca gibi değerli emîrleri öldürttü. Sultan Alaaddin, bir ara onlara mensup olan bazı emîrleri de sürgüne gönderdiyse de daha sonra affetti.

SULTAN ALAADDİN KEYKUBAD’IN KIRIMLILARI HİMAYE ETMESİ

Moğolların 1223 yılında Kırım sahillerindeki Suğdak’a hücumları üzerine halkın çoğu şehirden ayrılmıştı. Bunlardan bir kısmı gemilerle Karadeniz kıyısındaki limanlara gelip Anadolu Selçuklu Devleti’ne sığındı. Trabzon Rumlarının Suğdak Limanı’nı elde etmeye çalıştıklarını haber alan Sultan Alaaddin, oradan gelen tâcirlerin teşvikiyle Suğdak’a bir ordu gönderdi. Kastamonu Beyi Hüsâmeddin Çoban kumandasındaki Selçuklu donanması 1224’te Suğdak şehrini fethetti.

ERMENİLERİN VERGİYE BAĞLANMASI

Sultan Alaaddin, 1225 yılında tüccarların Franklar ve Ermenilerden şikâyetçi olması üzerine Ermenilerle Haçlılara savaş açtı. Mübârizüddin Çavlı ve Emîr Komnenos kumandasındaki Selçuklu kuvvetleri Mut ve Silifke yörelerini kolaylıkla fethetti. Alanya’dan ilerleyen Antalya Subaşısı Mübârizüddin Ertokuş da Anamur, Gülnar ve diğer bazı kaleleri aldı. Her iki yönden yapılan taarruzlara dayanamayan Kıbrıs Frankları Kıbrıs’a kaçtılar.

Göksun-Elbistan yöresinden hareket eden bir Selçuklu kuvveti de Ermeni Krallığı’nın topraklarına girerek Çinçin Kalesi’ni ele geçirdi. Ermeni Kralı Hetum, Sultan Alaattin’e elçi göndererek barış isteyince Sultan, Kralın teklifini 1225’te kabul etti. İmzalanan antlaşmaya göre fethedilen Ermenek, Mut, Gülnar, Anamur ve muhtemelen Silifke yöreleri Selçuklu ülkesine katıldı. Ayrıca Ermeni Kralı her yıl sultana 40 bin altın ödeyecek ve Sultan istediği zaman bin atlı ile 500 çarkçı gönderecekti.

SULTAN ALAADDİN KEYKUBAD’IN EYYÜBİLERLE AKRABALIK KURMASI

1226’da Mübârizüddin Çavlı ve Esedüddin Ayaz kumandasındaki Selçuklu ordusu, Malatya yöresindeki Kâhta ve Adıyaman kaleleriyle Harput yöresindeki Çemişkezek Kalesi’ni Artuk Hükümdarı Mesud Bey’den aldı. Mesud Bey, zengin hediyeler göndererek bir daha tâbilikten ayrılmayacağını bildirince Sultan onu affetti. Eyyûbîlerle ilişkilerini iyileştirmek isteyen Sultan Alaaddin Keykubad, ertesi yıl Malatya’da yapılan bir düğünle Eyyûbî Hükümdarı Melik Eşref’in kız kardeşiyle evlendi.

MENGÜCEK BEYLİĞİ NEDEN ORTADAN KALDIRILDI?

Sultan Alaaddin, 1228’de tâbilikten ayrılıp bağımsızlık isteyen Mengücükoğulları Beyliği’ni ortadan kaldırdı. Divriği hariç bütün Mengücüklü ülkesini Selçuklu topraklarına kattı. Daha sonra amcası Mugīsüttin Tuğrul Şah’ın oğlu Cihan Şah’ın elinden Erzurum’u almak için harekete geçti. Cihan Şah, Sultan Alaaddin’in, üzerine yürüyeceğini düşünerek Eyyûbî Hükümdarı Melik Eşref’i metbû tanımıştı. Melik Eşref iyi donatılmış bir askerî birlik gönderince Eyyûbîlerle bozuşmak istemeyen Sultan geri dönmek zorunda kaldı. Oğlu II. Gıyaseddin Keyhusrev’i Mengücük iline Melik olarak gönderdi; Antalya Subaşısı Mübârizüddin Ertokuş’u da ona atabek tayin etti.

2. GIYASEDDİN KEYHUSREV’İN ESİR DÜŞMESİ

Sultan Alaaddin, Erzincan’da iken Trabzon Rumlarının Selçukluların elinde bulunan Karadeniz kıyılarını yağmaladıkları haberini aldı. Sultan, oğlu II. Gıyaseddin Keyhusrev kumandasındaki bir orduyu Trabzon’un fethine gönderdi. Mübârizüddin Ertokuş kumandasındaki Selçuklu ordusu Trabzon’u kuşattı. Fakat günlerce yağan yağmur ve şiddetli rüzgâr Selçuklu ordusunun dağılmasına sebep oldu. Keyhusrev, Rumlar tarafından esir alındı. İmparator Andronikos kendisine saygılı davrandı ve onu fazla bekletmeden 1228’de babasına gönderdi.

YASSI ÇEMEN SAVAŞI KİMLER ARASINDA YAPILMIŞTIR?

Ahlat’ı kuşatan Celaleddin Harzemşah’ın kendi üzerine yürüyeceğini haber alan Sultan Alaaddin Keykubad, Ermeni Kralı’ndan ve Haçlılardan yardım istedi, Eyyûbîlere de yardıma gelmeleri için beş defa elçi gönderdi. Sonunda Melik Eşref 10 bin kişilik bir orduyla Sivas’a gelerek Sultan Alaaddin ile buluştu. Sultan Alaaddin ve Melik Eşref, Celaleddin Harzemmşah’ı 1230’da Erzincan ile Suşehri arasındaki Yassı Çimen’de karşıladılar. Savaş, Harzemşahların yenilgisiyle sonuçlandı.

Celaleddin Harzemşah’ın ortadan kalkması Selçukluları Moğollarla karşı karşıya getirdi. 1232 yılında bir Moğol birliği yağmalar yaparak Sivas yakınlarına kadar geldi. Bu akının Gürcü Kraliçesi Rasudan’ın tahrikiyle yapıldığı kanaatine varılarak Erzurum Subaşısı Mübârizüddin Çavlı ile birlikte Gürcü topraklarına girilip bazı kaleleri zaptedildikten sonra barış yapıldı. Rasudan’ın kızı ile Sultan’ın oğlu Keyhusrev’in evlendirilmesine karar verildi.

Sultan Alaaddin, Moğolların çok daha kalabalık bir orduyla Selçuklu ülkesine akında bulunmaları ihtimaline karşı 1233’te Moğol Han’ına değerli hediyelerle bir elçi gönderdi ve istilâya engel olmaya çalıştı. Ancak Ögedey Han gönderdiği yarlıkta Sultan’dan kendilerine tâbi olmasını istedi.

KUBBET’ÜL İSLAM, BELDET’ÜL TÜRK: AHLAT

Birbirini takip eden Moğol akınları yüzünden Eyyûbîler Ahlat bölgesini terkedince bölgede dirlik düzenlik kalmadı, birçok şehir harap ve metrûk hale düştü. Sultan Alaaddin, kendisine çok güvendiği Kemaleddin Kamyar’ı bu bölgeye göndererek ondan bölge ile komşu yöreleri Selçuklu idaresi altına alıp düzenliği sağlamasını istedi. Kamyar, verilen görevi başarıyla yerine getirdi. Kaleler onarılıp içlerine muhafızlar konuldu. Ahlat, büyük bir subaşılığın merkezi oldu. Emîr Sinâneddin Kaymaz Ahlat subaşılığına tayin edildi. Sultan Alaaddin Keykubad, Ahlat bölgesinde yaşayan 4 bin Harizmli’nin devlet hizmetine alınmasını emretti.

ANADOLU’NUN FATİHİ

Sultan Alaaddin’in Ahlat bölgesini imar ederek oraya sahip çıkması üzerine Eyyûbîler bölgenin gasbedildiğini iddia etmeye başladılar. Mısır Eyyûbî Hükümdarı Melik Kâmil, Anadolu’yu zaptedip aralarında paylaştıracağı vaadiyle diğer Eyyûbî meliklerini de hizmetine alıp kalabalık bir askerle 1234’te Anadolu’ya yürüdü. Yapılan savaşta yenilen Eyyûbîler yiyecek sıkıntısının başlaması üzerine geri döndüler. Aynı yıl Harput, ertesi yıl da Siverek, Urfa, Harran ve Rakka Selçuklu hâkimiyetine girdi.

1237’de Sultan Alaaddin Keykubad, bütün ordusunu Kayseri’de topladı; amacı Eyyûbîleri Güneydoğu’dan tamamıyla çıkarmaktı. Büyük oğlu Keyhusrev’i eskisi gibi Erzincan Melik’i olarak bıraktı. Emîrleri biat ettirerek Eyyûbî Melikesi’nden doğan küçük oğlu İzzettin Kılıçarslan’ın veliahtlığını ikinci defa ilân etti.

SULTAN ALAADDİN KEYKUBAD NASIL ÖLDÜ?

Aynı yıl Ramazan bayramında elçilere verdiği bir ziyafette yediği av etinden zehirlenerek ertesi gün 31 Mayıs 1237’de öldü. Naaşı Konya’ya götürülüp kendi adını taşıyan Alaaddin Tepesi’nde aile mezarlığına gömüldü. Oğlu Keyhusrev tarafından zehirlendiği ileri sürülürse de bu doğru değildir; çünkü o günlerde 2. Gıyasettin Keyhusrev muhtemelen Erzincan’da bulunuyordu.

ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ’NİN EN GÜÇLÜ DÖNEMİ

Sultan Alaaddin Keykubad, âdil, ciddi ve otoriter bir hükümdardı. Devlet işlerini bizzat yakından takip eder, görevini ihmal edenlere müsamaha göstermezdi. Onun zamanı Selçukluların en güçlü dönemidir. Sultan Alaattin, doğuda Fırat’a kadar bile gitmeyen ülkesinin sınırlarını Aras boylarına ve Van gölüne kadar ulaştırdı. Yine onun devrinde Akdeniz ve Karadeniz’de donanma meydana getirildi. Karadeniz donanması sayesinde Kırım’daki Suğdak şehri Selçuklu idaresine bağlandı.

ALİMLERİ HİMAYE ETTİ

Sultan Alaaddin Keykubad, âlimlere çok değer verir, onları himaye ederdi. Muhyittin İbnü’l-Arabî, Abdüllatîf el-Bağdâdî, Necmettîn-i Dâye, Kāniî-i Tûsî, Sultânülulemâ Bahâettin Veled ve Ahî Evran gibi âlim, mutasavvıf, edip ve şairler onun zamanında Anadolu’ya gelmiş, ilgi ve itibar görmüştür.

Not: DİA’dan derlenmiştir.

İslam ve İhsan

ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ SULTANLARI

Anadolu Selçuklu Devleti Sultanları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • iyide alaaddin kaykubatın hatunu mahperi hatunda var onu almamışlar bende o kadını arıyordum

    Keykubat lakabinin kurtce dilinde bolgenin krali manasini tasidigi soylenmekte.Kurt milletiyle iliskisindende bahsedilmesi gerekir.

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.