Son Ramazan Gibi

Mübârek Kur’ân ve gufran iklimini, ömrümüzün son fırsatı olarak değerlendirebilirsek, ondan istifademiz âzamî derecede olacaktır. Ramazân-ı şerifleri Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve Hak dostlarının şevk ve iştiyâkıyla ibâdet ve tâat ile doldurmamız îcâb eder.

Ramazân-ı şerif en başta oruç mevsimidir.

Orucun Hak katındaki kıymetinin yüceliğini ve mükâfâtının büyüklüğünü ifadeye şu hadîs-i şerif kâfidir:

“Aziz ve celîl olan Allah; «İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç Ben’im içindir, mükâfatını da Ben vereceğim…» buyurmuştur.”(Buhârî, Savm, 9; Müslim, Sıyâm, 163)

ORUÇ TUTMAK ALLAH'IN SIFATLARIYLA SIFATLANMAKTIR

Silsile-i şerîfeden Bâkì Billâh kuddise sirruh Hazretleri de;

“Oruç tutmak, Allah Teâlâ’nın sıfatıyla sıfatlanmaktır. Zira Allah Teâlâ, yemekten ve içmekten münezzehtir.” buyurarak orucun mânevî bir başka cihetini ifade etmiştir.

Cehennem azâbına karşı muhkem bir kalkan olan oruç, kendisini hakkıyla edâ edenler için mahşer yerinde, müstakil bir cennet kapısına davetiye olacaktır:

Nitekim bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“–Allah yolunda çift sadaka veren kimse, cennetin muhtelif kapılarından; «Ey Allâh’ın sevgili kulu! Buraya gel, burada hayır ve bereket vardır.» diye çağrılır. Sürekli namaz kılanlar namaz kapısından, mücâhidler cihad kapısından, oruçlular Reyyân kapısından, sadaka vermeyi sevenler de sadaka kapısından cennete davet edilirler.”buyurmuşlardı.

AĞZA BİR ŞEY GİRMESİN AĞIZDAN KÖTÜ SÖZ ÇIKMASIN

Ebûbekir -radıyallâhu anh-;

“–Anam-babam Sana fedâ olsun ey Allâh’ın Rasûlü! Gerçi bu kapıların birinden çağrılan kimsenin diğer kapılardan çağrılmaya ihtiyacı yoktur; lâkin bu kapıların hepsinden birden çağrılacak kimseler de var mıdır?” diye sordu.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle cevap verdi:

“–Evet, vardır. Senin de o bahtiyarlardan olacağını ümit ederim.”(Buhârî, Savm, 4; Ashâbu’n-Nebî, 5; Müslim, Zekât, 85-86)

Oruç ibâdeti, zâhiren bedeni; fecirden, gurûba kadar yeme-içme gibi birtakım ihtiyaçlardan men etmekten ibarettir. Fakat mânen, oruçta ağza bir gıda girmemesine gösterilen dikkat kadar, ağızdan da menfî bir söz çıkmamasına hassâsiyet göstermek îcâb eder.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Sayı: 90

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.