Sahabiyi Eleştiren Kadını Susturan Ayet

Kadın, Abdullah İbn-i Mes‘ûd'u -radıyallâhu anh- hangi konuda eleştirdi? Abdullah İbn-i Mes‘ûd (r.a) nasıl cevap verdi?

Abdullah İbn-i Mes‘ûd -radıyallâhu anh-; Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in Hakk’a irtihâlinden sonra Kûfe’ye gidip kadılık yaptı, talebe yetiştirdi ve İslâm’ı neşretti.

Hazret-i Abdullah; insanları kötü âkıbetten korumak için, Rasûlullah Efendimiz’in şu hadîs-i şerîfini de naklederdi:

“–Dövme yapan, yaptıran, yüzünün tüylerini yolan, güzel görünsün diye dişlerini seyrekleştiren, Allâh’ın yarattığını bozan kadınlara Allah lânet etmiştir (rahmetinden uzaklaştırmıştır).”

Kur’ân-ı Kerîm’i okuyan Ümmü Yâkub adında bir kadın, İbn-i Mes‘ûd Hazretleri’nin yanına gelerek, (tenkit edici bir sûrette) şöyle dedi:

“–İşittim ki, sen şu şu işleri yapanları lânetlemişsin!”

Abdullah İbn-i Mes‘ûd -radıyallâhu anh- şöyle cevap verdi:

“–Ben Rasûlullâh’ın lânet ettiği kimselere niye lânet etmeyeceğim? O, Allâh’ın Kitâbı’nda var!”

Kadın;

“–Yemin olsun ki Kur’ân’ın iki kapağı arasında ne varsa okudum, fakat bu söylediklerini orada bulamadım.” dedi.

Bunun üzerine İbn-i Mes’ûd -radıyallâhu anh-;

“–Eğer baştan sona okudunsa muhakkak şunu da bulmuşsundur:

Aziz ve Celîl olan Allâh’ın;

وَمَٓا اٰتٰيكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰيكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُواۚ

«Peygamber size ne emir verirse onu tutun, size yasak ettiğinden de sakının!» (el-Haşr, 7) buyurduğunu okumadın mı?” dedi.

Kadın;

“–Evet.” dedi.

Ardından (İbn-i Mes’ûd Hazretleri’nin, başkalarını nehyediyor olsa da, ailesine söz geçiremiyor olduğu yönünde sû-i zanda bulunarak);

“–Ben şimdi (gitsem), bu kabilden bir şeyi senin hanımın üzerinde görürüm!” diye söylendi.

İbn-i Mes‘ûd -radıyallâhu anh-;

“–Git ve bak!” dedi.

Kadın gidip Abdullah -radıyallâhu anh-’ın hanımının yanına girdi, fakat onda (bu, rahmetten uzaklaştırıcı, dövme ve benzeri men edilmiş) bir şey göremedi.

Sonra Hazret-i Abdullâh’a gelip;

“–Ben hakikaten hiçbir şey göremedim!” dedi.

Bunun üzerine Abdullah İbn-i Mes‘ûd -radıyallâhu anh- şöyle dedi:

“–Şayet böyle bir şey olsaydı, (hanımım dînin men ettiği şeyleri uyguluyor, yapıyor olsaydı) ben onunla beraber olamazdım.” (Müslim, Libâs, 120; Buhârî, Tefsîru sûre, [59], 4; Libâs, 82, 84, 85, 87)

HİSSELER (SÜNNET ŞER‘Î BİR DELİLDİR)

Görmekteyiz ki;

Abdullah İbn-i Mes‘ûd; Kur’ân-ı Kerim’deki Peygamberimiz’e itaat ve ittibâı emreden âyetlerden biriyle istidlâl ederek, Sünnet-i Seniyye ile men edilen bir hükmün de, Kur’ân’da var kabul edilmesi gerektiğini söylemektedir.

Dînimizde aslî şer‘î deliller dörttür:

  • Kitab (Kur’ân-ı Kerim)
  • Sünnet (Rasûlullah Efendimiz’in söz, fiil ve takrirleri)
  • İcmâ (Ümmetin âlimlerinin bir husustaki ittifâkı)
  • Kıyas (Hakkında hüküm bulunmayan şeylerin, hakkında hüküm bulunan meselelere kıyas edilerek çözüme kavuşturulması)

Kıssada; dövme ve benzeri şeyleri men eden sarih hükümlerin, Kur’ân’da olmadığını söyleyen kadıncağız, Rasûlullâh’a ittibâı emreden âyet karşısında bir şey diyememiştir.

Abdullah İbn-i Mes’ûd -radıyallâhu anh- gibi sahâbîlerin başladığı bu fetvâ, kadılık ve tâlim vazifeleri; müteâkip senelerde mezheblerin doğmasına vesile olmuş, ümmet-i Muhammed’in sistemli, muntazam bir şekilde takip edecekleri fıkhî ekoller teşekkül etmiştir.

İbn-i Mes‘ûd’un Kûfe’deki bu gayretleri, bir asır sonra orada Hanefî mezhebinin temelini atmıştır.

LÂNETİN MÂNÂSI

Âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şeriflerdeki «lânet» ifadesi, Allâh’ın rahmetinden uzak düşmek demektir.

Rasûlullah Efendimiz; ümmetine şefkatinden dolayı, onları sakındırmak için, Allâh’ın rahmetinden uzak kılacak, Cenâb-ı Hakk’ın sevmediği fiilleri «lânet» ifadesiyle bildirmiştir.

Yoksa; kendisine en ağır hakaretlerde bulunan müşriklere dahî, hakaret ve bedduâ mânâsında lânet etmemiş ve böyle taleplere;

“Ben ancak rahmet olarak gönderildim, lânetçi olarak gönderilmedim.” (Müslim, Birr, 87) diye mukabelede bulunmuştur.

DÖVME NİÇİN HARAMDIR?

İslâm, fıtrat dînidir. Allâh’ın yarattığı sûreti bozucu, tağyir ve ifsâd edici dövme, dişleri yontma ve yüzden tüy yolma gibi câhiliyye âdetlerini İslâm reddetmiştir. Hadîs-i şerifte kadınlar geçse de hüküm umûmîdir. Dövme yaptırmak, kadın olsun erkek olsun herkese haramdır.

Günümüzde estetik ameliyat tabir edilen müdahaleler de aynı hükme tâbîdir.

Ancak doğumda, bir kazada veya bir hastalığın neticesinde meydana gelen, kişiyi ve çevresini ileri derecede rahatsız eden bozuklukları, birtakım ameliyatlarla normal görünüşe döndürmek câiz görülmüştür.

Vücudumuz da bize Rabbimiz’in emânetidir. Onu; Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına muvâfık şekilde, haramlardan uzak kullanmamız lâzımdır.

Zamanımızda bilhassa «dövme yaptırma» âdeti, gençlerin; spor, sinema ve benzeri alanlardaki gayr-i müslimlere özenerek, onları taklit ederek şahsiyetsizlik belâsına dûçâr olma noktasında da mühim bir müşkilâta dönmüştür.

Müslümanın kıyafeti, tıraşı, vücudu, evi, eşyası, her hâli, İslâmî bir karakter ve üslûp içinde olmalıdır. Gayr-i müslimlere benzemeye çalışmak, -Allah korusun- sonunda onlardan olmakla neticelenebilir.

Hadîs-i şerifte buyurulmuştur:

“Kim bir kavme benzemeye çalışırsa, o da onlardandır.” (Ebû Dâvud, Libâs, 4/4031)

Namazın her rekâtında okuduğumuz Fâtiha’nın son âyetinde;

“…Gazaba uğrayanların ve sapıkların (yoluna) değil.” (el-Fâtiha, 7) buyurularak, İslâm dışındakilerin yoluna uymaktan îkāz edildiğimizi de unutmamalıyız.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2022 Ay: Haziran, Sayı: 208

İslam ve İhsan

HADİS VE SÜNNETİN ÖNEMİ NEDİR?

Hadis ve Sünnetin Önemi Nedir?

İSLAM'DA SÜNNETİN ÖNEMİ VE FAZİLETİ

İslam'da Sünnetin Önemi ve Fazileti

SÜNNETİN İSLAM'DAKİ YERİ

Sünnetin İslam'daki Yeri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.