Sahabe Devrinde Hadis Nasıldı?

Sahabe devrinde hadis ne durumdaydı? Hadis rivayetiyle meşhur olan sahabiler kimler? Sahabe devrinde hadisin önemi...

1.   Sahabenin Tarifi

Sahabe, sahabî kelimesinin çoğuludur ve dostlar, arkadaşlar, beraber bulunanlar manalarına gelir. Aynı manada kullanılan ashab kelimesi ise, “sâhib” (dost, arkadaş) kelimesinin çoğuludur.

Sahabe, terim olarak Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i, peygamberliği sırasında gören, Onunla konuşup görüşen, O’na iman eden ve müslüman olarak ölen kimselere verilen isimdir.

İslam âlimlerinin çoğu sahabeyi böyle tarif etmişlerdir. Buna göre sahabe olmak için;

  • Hazreti Peygamberle görüşmek,
  • Onunla sohbet etmek,
  • O’na iman etmek,
  • Müslüman olarak ölmek şarttır.

Sahabî olabilmenin ilk ve gerekli şartı müslüman olmak olduğuna göre,  O’nu mü'min olarak görüp de sonradan dinden çıkan kimse (mürted), sahabî sayılmaz. Aynı şekilde kâfirken Hazreti Peygamber'i görüp o öldükten sonra müslüman olan kimse de sahabî olarak kabul edilmez.

2.   Sahabenin Tanınma Şekilleri

Bir kimsenin sahabî olduğu şu yollarla bilinir:

  1. Tevatür yolu ile: Tevatür, yalan söylemek üzere bir araya gelmeleri aklen mümkün olmayan çok sayıda kimsenin, bir haberi ittifakla nakletmelerine, bir konu üzerinde görüş birliğine varmalarına denir.

Sahabî olduğu tevatür yoluyla bilinenlere misal olarak, Hazreti Ebû Bekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman, Hazreti Ali, Talha, Zübeyr b. Avvam, Sa'd b. Ebî Vakkas ve benzerlerini verebiliriz.

  1. Şöhret yoluyla: Tevatür derecesinde olmamakla beraber bir kişinin sahabî olduğunun bir çok kimse tarafından bilinmesidir.

Mesela Dımam b. Sa'lebe, Sa'd b. Bekre kabilesindendi. Kabilesinin elçisi olarak Hazreti Peygamber'in yanına gelmiş, O'na bazı sorular sorup müslüman olarak dönmüştü. Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i kısa bir süre görmesi, aynı zamanda Mekke ve Medine dışında oturuyor olması onun herkes tarafından bilinmemesine yol açmıştır. Böylece sahabî olduğuna dair bilgi tevatür derecesine ulaşmamıştır.

  1. Bir sahabî ve tabiî'nin şahitliği ile: Buna örnek olarak Humame b. Ebî Humame'yi verebiliriz. Humame müslümanların Isfahan'ı fethettikleri sırada bir karın hastalığından vefat etmişti. O zaman tanınmış bir Sahabî olan Ebu Musa'l-Eş'arî, Hümame'nin Hazreti Peygamber'le görüşmüş olduğunu Peygamberimizin, onun şehid olarak öleceğini söylediğini bildirdi. Böylece Hümame'nin sahabî olduğu başka bir sahabî'nin haber vermesiyle anlaşılmış oldu.
  2. Kendisinin “Ben sahabîyim” demesiyle: Bu takdirde “Ben sahabîyim” diyen kimsenin adaletli yani her bakımdan dürüst ve güvenilir bir kimse olması ve hicri 110 tarihinden önce yaşamış bulunması şartları aranır. Çünkü en son sahabî'nin hicrî 110 yılında öldüğü kabul edilmektedir. Onun için bu tarihten sonra “ben sahabîyim” diyenin sözüne inanılmaz.

3.      Sahabe'nin Fazileti

Sahabe'nin fazileti, yani onların daha sonraki müminlere göre üstünlükleri, bütün İslam âlimlerince kabul edilmiş bir husustur. Sahabenin üstünlüğü ve fazileti onların insanların en üstünü ve faziletlisi olan Hazreti Peygamber'in arkadaşı olmalarından, O'nun davetini kabul etmiş bulunmalarından, zor zamanlarında O'nu yalnız bırakmamalarından kaynaklanmaktadır.

Kur'an-ı Kerim'de sahabeye hitabeden ve onları öven ayetler vardır. Bunlardan bazıları şunlardır.

“Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah'ın Rasûlüdür. Onunla beraber bulunanlar kâfilere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları devamlı rükû ve secde halinde görürsün. Allah'tan iyilik ve hoşnutluk isterler. Onların yüzlerinde secde izi vardır.[1]

“İman edip hicret edenler, Allah yolunda cihada çıkanlar ve bu muhacirleri barındıranlarla onlara yardım elini uzatanlar var ya, işte gerçekten mümin olanlar bunlardır. Onlar için mağfiret ve bol bol verilmiş rızıklar vardır.”[2]

“İyilik yarışında öncelik kazanan muhacirlerle, ensardan ve bu yolda onlara tabi olanlardan Allah razı olmuştur. Onlar da Allah'tan razıdırlar. Allah onlara altından nehirler akan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır, işte en büyük kurtuluş budur.”[3]

 “Böylece siz insanlara karşı Hakkın şahidleri olasınız, Allah Rasülü de size şahid olsun diye vasat (orta) bir ümmet yaptık.”[4]

Bu ayetlerden bir kısmı, genel olarak İslam ümmetine hitap etmekle beraber, Kur'an'ın nazil olduğu dönemde yaşamış ve İslam ümmetinin çekirdeğini oluşturmuş bulunan sahabe bu övgünün ilk muhatapları olmuşlardır.

4.     Sahabe Devrinde Hadis

Sahabe devrini iki bölümde incelememiz gerekir. Birinci bölüm Hazreti Peygamber'in hayatta olduğu dönem, ikincisi ise Hazreti Peygamber'in vefatından, son sahabî'nin vefat tarihi kabul edilen hicrî 110 senesine kadar olan dönemdir. Daha önce de belirtildiği gibi, Hazreti Peygamber hayattayken ortaya çıkan meseleler, mevcut Kur'an ayetleri ışığında veya bizzat Peygamberimizin ifade ve tatbikatıyla çözümleniyor ve hükme bağlanıyor­du.

Bu dönemde sahabe hayatta karşılaştığı her problemi, bizzat Hazreti Peygamber'e sorarak halletmeye çalışıyordu. Öteden beri yapageldikleri bazı uygulama ve alışkanlıkların dinî bakımdan ne değer ifade ettiğini de yine O'na sorarak öğreniyorlardı. Dolayısıyla Hadis ve sünnet, onların yeni dinî hükümleri öğrenme yolundaki bu şiddetli arzu ve gayretli çalışmaları neticesinde çoğalıp gelişti. Hazreti Peygamber'e ait söz ve tatbikatın hepsi, O’nun ölümüne kadar olan devrede tamamlanıp sona erdiği için gerçek ve saf şekliyle hadis ve Sünneti, bu dönemde görmekteyiz. Çünkü bu devrede Hadis Mevzu faaliyeti görülmemiş, bazı yanlış anlamalar da Hazreti Peygamber tarafından düzeltilmiştir. Hâlbuki Hazreti Peygamber'in vefatından sonraki dönemde, fitne hareketlerinin başlamasıyla beraber, hızlı bir Hadis Mevzu faaliyeti görülmüş, böylece mevcut hadis külliyatı, Hazreti Peygamber'in vefatından önceki döneme oranla bir kaç misli artmıştır.

Hazreti Peygamber'in vefatıyla birlikte başlayan ikinci dönemde de sahabe, hadis ve sünnet hususunda titiz davranmaya devam ettiler. Mesela Hazreti Ömer gelişigüzel hadis rivayet edilmemesini istiyordu. Böylece Hazreti Peygamber'in söz ve tatbikatının ehil olmayan kimselerce istismar edilmesini önlemiş olacaktı. Çok Hadis rivayetiyle meşhur olan sahabî Ebu Hüreyre'ye “Hazreti Ömer zamanında da şimdiki gibi çok Hadis rivayet eder miydin?” diye sorduklarında “Ne haddime, eğer size rivayet ettiğim gibi Hazreti Ömer devrinde de Hadis rivayet etseydim Ömer beni kamçısıyla döverdi” diyerek onun bu titizliğine işaret etmiştir. Böylece Hazreti Peygamber'in hayatında, O'nun izni ve teşvikiyle başlayan Hadis yazma faaliyeti, sahabe devrindeki hadis faaliyetlerinin en önemlilerinden biri oldu. Bu faaliyet sonunda hadislerin ilk yazılı metinleri görülmeğe başlanmıştır. Bazıları günümüze kadar gelebilmiş olan hadis sahifeleri, bunlar içinde önemli bir yer tutar. Bu sahifeler onları yazan sahabîlerin adıyla meşhur olmuştur.

Sahabe, Hazreti Peygamber'e isnad edilen rivayetleri kabul etme hususunda da çok dikkatli davranmıştır. Bilhassa ilk dört halifenin uygulamaları buna örnek verilebilir. Mesela Hazreti Ebu Bekir kendisine sorulan bir soru üzerine çevresindekilere, bu konuda Hazreti Peygamber'den bir hadis duyan olup olmadığını sormuş, bunun üzerine Muğire b. MesIeme'nin söylediği hadisi ise, ancak ikinci bir sahabî'nin şahitliğinden sonra kabul etmiştir.

Hazreti Ömer evine gelip üç defa izin isteyen ve cevap alamayınca geri dönen sahabî Ebu Musa'l-Eş'arî'ye niçin geri döndüğünü sormuş o da, Hazreti Peygamber'in,sizden biriniz bir eve girmek için üç defa kapıyı çalar da içeriden gir izni verilmezse geri dönsün buyurduğunu belirtmiştir. Hazreti Ömer: “Vallahi bu sözün Rasûlullah'a ait olduğuna dair bana bir delil getirmelisin”, deyince Ebu Musa, Ubey b. Ka'b'ı şahit olarak ona götürmüştür. Bunun üzerine Hazreti Ömer; “ben seni töhmet altında bırakmak için değil, sırf insanların, Rasûlullah Efendimiz hakkında dedikodu yapmalarından endişe ettiğim için böyle hareket ettim” demiştir.

Hazreti Ali de: “Ben Rasûlullah'ın ağzından bir hadis işittiğim zaman Allah'ın nasip ettiği kadarıyla ondan faydalanmaya gayret ederdim. Fakat başka birisi Peygamber'den bir hadis rivayet ederse ona yemin ettirirdim. Yemin edince de onu tasdik ederdim”, diyerek bu konudaki titizliğini ortaya koymaktadır.

Bütün bu örnekler, sahabe'nin Hazreti Peygamber'in vefatından sonra da O'nun sünnet ve hadislerini korumada gösterdikleri aşırı ihtimama işaret etmektedir.                    

Sahabe'nin hadisleri kabul etme ve onları nakletme hususunda gösterdikleri özenin yanı sıra, bu dönemde çok hadis rivayet eden sahabîler de mevcuttur. Sahabe'nin bazı ileri gelenleri Hazreti Peygamber'den her işitilenin yalan yanlış rivayet edilmesine mani olmak ve hadis rivayetini belli esaslara bağlamak için fazla hadis rivayetini hoş görmüyorlardı. Bu yüzden Ebu Hureyre bir hayli tenkit edilmiştir. Muksirûn diye isimlendirilen böyle çok hadis rivayet eden sahabîlerin yanı sıra, Mukıllûn denilen az hadis rivayet edenler de vardı.

Hazreti Peygamber'in vefatından sonra, sahabe arasında hadis öğrenim ve öğretim faaliyeti de büyük bir hızla gelişti. Fetihler için uzak bölgelere dağılan sahabîler, yeni fethedilen bu yörelerin müslümanlığı kabul eden topluluklarına, Hazreti Peygamber'in söz ve tatbikatını öğretiyorlar, onlara bir nevi hocalık yapıyorlardı.

Mescitte başlayan ilk hadis öğrenimi yine mescitlerde devam etti. Belli başlı İslam şehirlerinin mescitleri hadis öğrenmek isteyenlerle dolup taştı. Ayrıca bu ilim aşığı kimseler içinde bilgilerini artırmak isteyenler, uzak bölgelere meşakkatli yolculuklar yaparak, hadis bilen kimselerden hadis öğrendiler. Hadis tarihinde 'rihle' olarak bilinen bu çetin yolculuklar, ilk müslümanların, ilim uğrunda katlandıkları fedakârlıkları göstermesi bakımından dikkat çekicidir.

5.        Hadis Rîvayetiyle Meşhur Olan Sahabîler

Sahabîlerin tamamı az veya çok, Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in hadislerini duymuş, sünnetini tatbik etmiş olmakla beraber rivayet ettikleri hadis sayıları farklıdır. Çok hadis rivayet ederek hadis rivayetinde şöhrete ulaşan sahabî sayısı fazla değildir. Hazreti Peygamber'e yakınlıkları ve O'ndan sonra halifelik yapmış olmaları sebebiyle ilk dört halife başta olmak üzere hadis rivayetiyle meşhur olan sahabîlerin bazıları şunlardır.

  1. Hazreti Ebu Bekir: İlk halife olan Hazreti Ebu Bekir’in Kur’ana büyük hizmetleri olmuştur. Kur'an-ı Kerim onun halifeliği döneminde mushaf haline getirilmiştir. Hazreti Peygamber'den hadis rivayeti konusunda çok titiz davranmıştır. Onun için rivayet ettiği hadislerin sayısı 142'yi geçmez.
  2. Hazreti Ömer: İslam halifelerinin ikincisidir. Hazreti Peygamber'den rivayet ettiği hadislerin toplamı 573 tür. Hazreti Ömer, hadis ve sünnetin tatbikinde kuru bir şekilciliğe ve taklide karşı çıkmış, Hazreti Peygamber'in söz ve tatbikatının öz olarak kavranmasını savunmuştur.
  3. Hazreti Osman: Kuran-ı Kerim'i çoğaltarak İslam âleminin her tarafına yollamış böylece farklı okuyuşların önüne geçerek müslümanların bu konudaki ihtilaflarına son vermiştir. Hazreti Osman, zamanını daha çok ibadet ve Kur'an okumakla geçirirdi. Rivayet ettiği hadislerin toplamı 146 dır.
  4. Hazreti Ali: Hazreti Ali de hadisleri kabul etmede ve hadis rivayetinde çok dikkatli davranırdı. Hadis rivayet edenlere yemin ettirdikten sonra hadislerini alırdı. Rivayet ettiği hadislerin sayısı 586 ya ulaşır.

Hadis âlimleri, sahabîleri rivayet ettikleri hadislerin miktarı bakımından iki grupta incelemişlerdir:

  1. 1. el-Muksirûn: Çok hadis rivayet eden sahabîler.
  2. el-Mukillûn: Az sayıda hadis rivayet eden sahabîler.

Çokluk azlık konusunda kesin bir ölçü olmamakla birlikte, bin sayısı sınır kabul edilmiş, binden fazla hadis rivayet etmiş olan sahabîler muksirûn, binden az rivayette bulunanlar da mukillûn’dan sayılmıştır. Önce çok hadis rivayet edenleri görelim.

1. El-Muksirûn

  1. Ebu Hureyre; Adı Abdurrahman b. Sahr'dır. Yanında bir kedi yavrusu taşıdığı için Hazreti Peygamber ona Ebu Hureyre (kedicik babası) demiş bu künye ile meşhur olmuştur. Hicretin 7. yılında (629 miladî) müslüman olmuş, Medine'de suffe'de kalıp peygamberimizin yanından hiç ayrılmayarak devamlı hadis ve ilim öğrenimi ile meşgul olmuştur.

Ebu Hureyre çok hadis rivayet eden sahabîlerin başında gelir. Ebu Hureyre de çok hadis rivayet etmesini devamlı Hazreti Peygamber'in yanında bulunmasına bağlıyordu. Kendisinden 5374 hadis rivayet edilmiştir.

  1. Abdullah b. Ömer: Ebu Hüreyre'den sonra en fazla Hadis rivayet den sahabi İbn Ömer'dir. Rivayet ettiği hadis sayısı 2630'dur, İbn Ömer Hazreti Ömer'in oğludur. Babas‎ıyla beraber 10 ya‏‎şında müslüman olmu‏ş ve Medine’ye babası‎ndan önce hicret etmiş‏tir. Abdullah İbn Ömer zühd ve takva içerisinde yaşamıştır.
  2. Enes b. Malik: Rivayet ettiği 2286 hadisle muksirûn sahabîler arasında üçüncü sırada yer alır. Hicretten sonra henüz çok küçükken Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in hizmetine verilmiş ve O'nun terbiyesi altında yetişmiştir. Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in hizmetinde bulunması O'nun sünnetini en doğru şekilde öğrenebilmesine imkân vermiştir.
  3. Hazreti Aişe: Hazreti Ebû Bekir'in kızı ve Hazreti Peygamber'in eşidir. Mü'minlerin annesi lakabı ile şöhret bulmuştur. Hicret'in ikinci yılında Peygamberimizle evlenmiştir.

Kendisinden birçok sahabî ve tabiî hadis rivayetinde bulunmuştur. Hazreti Peygamber'in vefatından sonra uzun süre yaşadığı için karşılaşılan çeşitli problemlerin çözümünde sık sık kendisine müracaat edilmiştir. Rivayet ettiği hadis sayısı 2210 dur.

Yukarıda isimlerini saydığımız çok hadis rivayet eden sahabilere Abdullah b. Abbas, Câbir b. Abdullah, ve Ebû Saîd el-Hudri'yi de ilave etmek gerekir.

2. El-Mukillûn

a.Abdullah b. Mes'ûd. İlk Müslüman olanların altıncısıdır. Abdullah b. Mes'ûd, Kur'an ve hadiste geniş bilgi sahibiydi. Muhaddisler arasında Abdullah ismi tek başına kullanılınca Abdullah b. Mes'ûd akla gelir. Rivayet ettiği hadislerin sayısı 848'dir.

  1. Abdullah b. Amr b. El-As: Amr b. el-As'ın oğludur. Babasından önce müslüman olmuştur. Âbid, zâhid bir kimseydi. Kendini tamamen hadis öğrenimine vermişti. Hazreti Peygamber'in hadisleri yazması için verdiği izinden sonra, ondan duyduklarını yazmaya başladı. Rivayet ettiği hadis sayısı 900'dür.
  2. Ebu Zerr el-Ğıfari: İslam’a ilk girenlerin beşincisidir. Maddî şeylere ehemmiyet vermeyen, kendisine yetecek kadarıyla yetinip, fazlasını dağıtan bir kimseydi. Mala aşırı düşkünlük gösterenleri hiç çekinmeden tenkit ederdi. Kendisinden 281 Hadis rivayet edilmiştir.

Bunların dışında,  Sa’d b. Ebi Vakkas, Ebu'd-Derda, Muaz bin Cebel de az hadis rivayet eden sahabilerdendir.

[1] Fetih, 29

[2] Al-i İmran, 10

[3] Tevbe, 100

[4] Bakara, 143

İslam ve İhsan

SAHABELERİN HAYATI

Sahabelerin Hayatı

HADİS ÖĞRENMEDE EN HIRSLI SAHABE

Hadis Öğrenmede En Hırslı Sahabe

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.