Mescidi Haram Ne Demek?

Mescidil Haram ne demek? Mescidi Haram neresidir? Mescidi Haram Kuran'da geçiyor mu? Yeryüzündeki ilk mescid hangisidir? Mescidi Haram'ın mimari tarihçesi nedir? İslam'da Mescidil Haram'ın önemi ve fazileti nedir? Mescidi Haram'da yapılan ibadetin fazileti nedir? Mescidil Haram ile ilgili kısaca bilgiler...

Kur'ân-ı Kerîm’de on beş yerde "el-mescidü'lharâm" tabiriyle geçmektedir.

  • Mescidi Haram Neresidir?

Mekke’de Kâbe'yi kuşatan ve ibadet için kullanılan alanın yanı sıra Mekke veya Mekke Haremi kastedilir. İslâm öncesinde Mekke şehir planı Kâbe merkezli olarak gerçekleştirilmiş, siyasî ve İçtimaî hayatın bütün fonksiyonlarının yerine getirildiği bir merkez olarak Kâbe'nin bulunduğu alana geçişi sağlayan kapılar konulmuştu.

  • Yeryüzünde Bilinen İlk Mescid

Yeryüzünde bilinen ilk mescid olan Mescid-i Harâm, Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve Hz. Ebû Bekir -radıyallâhu anh- zamanında herhangi bir değişikliğe uğramadan kullanılmaya devam edildi. Hz. Ömer -radıyallâhu anh- döneminde çevresindeki bazı evler istimlâk edilerek büyük oranda genişletildi ve etrafı göğüs hizasında bir duvarla çevrildi.

Hz. Osman -radıyallâhu anh- zamanında yeniden genişletilen ve 4482 m2’lik bir alana ulaşan Mescid-i Harâm'a ilk revak bu genişletmede yapıldı. Bundan sonra birçok kere gerçekleştirilen genişletmelerde Mescid-i Harâm'ın merkezindeki Kâbe’nin yer aldığı açık avlu korunmuş ve bütün faaliyetlerde Kâbe’nin merkezde bulunmasına özen gösterilmiştir. Mescid-i Harâm, Abbâsî halifelerinden Muktedir-Billâh zamanında 918’de gerçekleştirilen ıslahat ve genişletme sonunda 27850 m2’lik bir alana, kapı sayısı da on dokuza ulaştı.

  • Mescidil Haram'ın Kısaca Mimari Tarihçesi

Abbâsîler’den Suûdîler zamanına kadar gerçekleştirilen faaliyetler Mescid-i Harâm’ın iç düzenlemesiyle ilgili olup bu alan ve yapı korunmuş, Mescid-i Harâm mimari açıdan kesin şeklini Osmanlı padi-şahlarından II. Selim ve III. Murad zamanında almıştır. 1576'da klasik dönem Osmanlı mimari üslûbuna göre düzenlenen Harem-i Şerif'in eski düz ahşap çatısı yerine çok sayıda konik kubbe inşa edildi. Bu sırada avlunun açık bir alan olması özelliği korunurken ikinci bir avluya bir dizi revakla geçen küçük çaplı müzehhep alemli kubbeler kullanıldı. Harem-i Şerifin doğu duvarı başta olmak üzere çeşitli yerleri hüsn-i hat örnekleriyle tezyin edildi. Avlunun ve iç kısma geçilen ilk direklerin üst taraflarına her beş direkte Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ismi gelecek şekilde istifler yapıldı ve kapıları üzerine Mescid-i Harâm'la ilgili âyetler hakkedildi. Kanûnî Sultan Süleyman zamanında başlanan tavaf alanı (metâf) ile ana kapıların bulunduğu yerlerin mermerle döşenmesi işi III. Murad (1574-1595) zamanında tamamlandı.

1955’te başlatılan ve Safâ ile Merve arasındaki sa'y yolunun da (mes'â) Mescid-i Harâm'a birleştirildiği genişletmede iç avlu kısmı üç katlı olarak tasarlanmış ve minareler dışında Harem-i Şerif'in OsmanlIlar zamanındaki yapısı korunarak ilâve edilen kısım ona bitiştirilmiştir. 1976 yılına kadar dört merhalede tamamlanan bu imardan sonra Mescid-i Harâm'ın alanı 160.168 m2'ye ulaşmıştır. 1988'de başlatılıp 1993'te tamamlanan genişletme sırasın-da, Kâbe merkezli mimari üslûbu korunan Mescid-i Harâm'ın iki katı ile damının toplam alanına mescid dışındaki avlunun da ilâve edilmesiyle genel alanı 400.000 m2'ye ulaşmış, aynı anda yaklaşık 1 milyon kişinin namaz kılmasına zemin hazırlanmıştır. Toplam doksan beş girişi olan Mescid-i Harâm’ın yeni şeklinde Osmanlı klasik dönem mimari özelliklerini taşıyan sütun başlıkları ile mukarnas, kemer, korniş, destek ve tavan tezyinatının yerini ağırlıklı olarak Kuzey Afrika ve Endülüs üslûbu almış, sadece OsmanlI dönemi revakları muhafaza edilmiştir.

  • İslam Dünyasinde Minare İlk Kimler Tarafından Yapılmıştır?

İslâm dünyasında minare ilk defa Emevîler döneminden itibaren cami ve mescidlere eklenmişse de Mescid-i Harâm'a bu dönemde minare yapıldığı hususu belirgin değildir. Abbâsîler döneminde Mescid-i Harâm’ın dört adet minaresi bulunuyordu ve başmüezzin bâbülumre minaresinde ezan okumaya başlar, diğer üç minaredeki müezzinler onu takip ederdi. Daha sonra başmüezzin zemzem kubbesinin üzerinde ezan okumaya başladı ve diğer minarelerdeki müezzinler onu takip ettiler. Memlükler minare sayısını beşe çıkardılar. Osmanlı döneminde Harem-i Şerif’in minarelerinin sayısı tavaf sayısıyla eşitlenerek yediye çıkarıldı.

Emevîler dönemine kadar hutbeler Hatîm'in üzerinden okunuyordu. Bu dönemden itibaren Makâm-ı İbrâhim'in yanma konulan minber hutbelerde kullanılmaya başlandı. Kanûnî Sultan Süleyman tarafından hediye edilen muhteşem mermer minberin, 1963'te önce bulunduğu yerden 7 m. doğuya alınması ve daha sonra da kaldırılmasıyla hutbeler seyyar minberler üzerinden okunmaya başlamıştır. Bundan sonra metâf alanında sadece camekân mahfazası içinde Makam-ı îbrâhim kalmış, XX. yüzyılın başlarında çekilen fotoğraflarda görülen mezheplere ait makamlar (Mâkamât-ı erbaa), zemzem binası, Bâbüsselâm ve biri muvakkithane, diğeri kütüphane olarak kullanılan iki kubbe kaldırılmıştır.

  • İslam'da Mescidi Haram'ın Önemi ve Fazileti

Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, yeryüzünde bilinen ilk mescidin Mescid-i Harâm olduğu şeklindeki Kur'ân âyetine (Âl-i İmrân 3/96) vurgu yaptıktan sonra (Buhârî, "Enbiyâ", 10, 40; Müslim, "Mesâcid", 1-2) yeryüzün-de ziyaret edilmeye değer üç mescidden birinin Mescid-i Harâm olduğunu (diğerleri Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksâ), bundan dolayı burada yapılan ibadetin diğer mescidlerde yapılandan daha faziletli sayıldığını bildirmiştir (Buhârî, "Fazlü’s-salât fî mescidi Mekke ve'l-Medîne”, 1; Müslim, "Hac”, 511-513). Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Mescid-i Nebevîde kılınan namazın Mescid-i Harâm hariç diğer yerlerde kılınan namazlardan bin kat, Mescid-i Harâm'da kılınan namazın ise Mescid-i Nebevîde kılınandan yüz kat daha faziletli olduğunu haber vermiştir (Müsned, IV,5; Heysemî, IV,4). Bunları destekleyen bir diğer hadiste de Mescid-i Harâm'da kılman namazın başka mescidlerde kılanan namazdan yüz bin defa daha faziletli olduğu haber verilmiştir (îbn Mâce, "İkâme", 195; Heysemî, IV,7).

Kaynak: Diyanet

BENZER YAZILAR

İslam ve İhsan

KABE İLE İLGİLİ BİLMENİZ GEREKEN 13 ŞEY

Kabe İle İlgili Bilmeniz Gereken 13 Şey

KABE’­NİN TARİHİ VE BÖLÜMLERİ

Kabe’­nin Tarihi ve Bölümleri

KABE TARİHİ

Kabe Tarihi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.