İbnülemin Mahmut Kemal İnal Kimdir?

İbnülemin Mahmut Kemal İnal, yazar, tarihçi, edebiyat tarihçisi, müzeci ve mutasavvıf bir şahsiyettir.

Osmanlı Devleti’ne 33 yıl boyunca çeşitli görevlerde hizmet eden İbnülemin, II. Abdülhamit devrinde Yıldız Sarayı arşivinde görev yapmış ve cumhuriyet devrinde ise arşivin tasnif edilerek Başbakanlığa devredilmesine başkanlık etmişti.

1913 yılında Süleymaniye Camii külliyesinde “Evkaf-ı İslâmiye Müzesi” adıyla kurulan Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nin kurucusudur. Benzer bir kurumu Kahire’de de kurmuştur.

Toplumsal hayatta çok hızlı ve büyük değişimlerin yaşandığı bir dönemde yaşaması ve pek çok tanınmış kimse ile şahsen bir arada bulunması onu biyografi alanında pek çok eser vermeye yöneltti. Son dönem Osmanlı şairleri, müzisyenleri, sadrazamları, hattatları hakkındaki eserleri ile bu kişilerin unutulmalarını önlemeye çalıştı. Şiir, roman, hikaye gibi alanlarda da eser verdi.

Yaşamı boyunca konağındaki düzenli toplantılarda ilim ve sanat dünyasından kimseleri ağırlayarak kültür hayatına hizmet etti.

İBNÜLEMİN MAHMUT KEMAL İNAL'IN HAYATI

1870 yılında İstanbul’un Beyazıt semtinde dünyaya geldi. Babası Mühürdar Mehmed Emin Paşa, annesi Hamide Nergis Hanım’dır. Babası uzun yıllar sadrazam Yusuf Kâmil Paşa’nın mühürdarlığını yapmıştı. Çocukluk yıllarının çoğu zamanını Yusuf Kamil Paşa’nın eşi Zeynep Kâmil Hanım’ın konağında geçti.

1885 yılında Şehzade Rüşdiyesi'ni bitirdikten sonra bir süre Mülkiye ve Hukuk Mekteplerine devam etti ancak rahatsızlığı sebebiyle buraları bitiremeden ayrıldı ve özel hocalar ile medrese derslerine devam ederek kendini yetiştirdi. Özel ders aldığı hocalar arasında Mehmet Akif’in babası İpekli Mehmet Tahir Efendi vardı.

1889 yılında Sadaret Mektubî Kaleminde başladığı otuz üç yıllık memuriyet hayatına Teftiş-i Islahat Komisyonu Başkitabeti'yle devam etti.

1909 senesinde Sultan II. Abdülhamit'in hal'inden sonra saraya verilmiş olan jurnalleri tasnif ve imha ile görevlendirilen komisyonun başına getirilmiş ve bu sıfatla Yıldız Sarayı evrakını inceleme imkânını buldu.

1914'te “Evkaf-ı İslamiye Müzesi”’ni (şimdiki adıyla Türk ve İslam Eserleri Müzesi) kurmakla görevlendirildi. Sanatla da ilgili olan İbnülemin, hat sanatını yaşatma amacıyla “Medresetü’l Hattatin” adlı okulun kurulmasında emeği geçti.

1916'da Şura-yı Devlet azalığına, 1921'de Osmanlı devletinin resmi yayın organı olan Takvim-i Vekâyi gazetesi müdürlüğüne, 1922'de Divan-ı Hümayun Beylikçiliği'ne atandı. İstanbul Hükümeti yıkılınca Bab-ı Alî'deki görevi sona erdi.

1923'de Tarih-i Osmanî Encümeni azalığına seçildi, Mayıs 1924'de Vesaik-i Tarihiye Tasnif Encümeni'nin başına getirildi. İbnülemin Mahmud Kemal İnal'ın başmemur unvanıyla başkanlığında tasnif başladı ve Mayıs 1926 senesine kadar devam etti. Bugün Osmanlı Arşivi'nde İbnülemin'in kendi adıyla zikredilen katalog 29 ciltten oluşur ve orijinal haliyle araştırmaya açıktır. Hazine-i Evrak 1927'de Başvekâlet Osmanlı Arşivi'ne devredilince Tasnif Heyeti lağvedilmiş, İbnülemin'in buradaki görevi de sona ermiştir. Tasnif Heyeti’nin lağvedildiği 1927’de İbnülemin, kurucularından olduğu İslam Eserleri Müzesi'nin Müdürlüğü’ne tayin edildi. 1935'de emekli oluncaya kadar bu görevde kaldı.

İbnülemin Mahmud Kemal İnal, bu görevlerin yanı sıra Kütüphaneler Tasnif İşleri Müşavirliği ile İslam Ansiklopedisi Müşavirliklerinde de bulundu. 1939 sonunda Mısır Veliahdı Prens Mehmed Ali Tevfik’in daveti üzerine İstanbul’daki Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’ne benzer bir kurumun düzenlenmesi ve sergilenecek eserlerin seçimi için Reîsülhattâtîn Kâmil Akdik ile birlikte Kahire’ye gitti. Bu görevi yerine getirerek 19 Şubat 1940’da İstanbul’a döndü.

Yaşamının son dönemlerinde Vefa'daki evi muhafazakâr fikir adamları ve şairler için bir tür meclis niteliğini kazandı; İbnülemin'in son devir Osmanlı erkân ve ricali hakkındaki olağanüstü geniş bilgisi ve kendine özgü fikirleri kendisinden genç kuşakları tarafından da takdir edildi.

1930'da "Son Asır Türk Şairleri" adlı eserini yayınladı. Bu eserde son dönem Osmanlı entelijensiyası hakkında zengin gözlem ve anekdotlara yer verdi.

1940-1953 arasında son 37 Osmanlı sadrazamının ayrıntılı terceme-i hallerini içeren 14 ciltlik "Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar" adlı eseri yayınlandı. Kullandığı ağdalı Osmanlıca nedeniyle eserlerinin etkisini ve yaygınlığını kısıtladı.

1953 yılında, hayatı boyunca topladığı kitap, yazı ve levha koleksiyonunu ve yirmi dosya kadar tutan vesikalarını İstanbul Üniversitesine bağışladı. Konağını ise İslami ilimlerde öğrenim görenleri barındıracak bir yurt olarak kendi adını taşıyan vakfa bağışladı.

1957'de İstanbul'da hayatını kaybeden İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Merkezefendi Mezarlığı'na defnedildi. (d. 17 Kasım 1870 - ö. 24 Mayıs 1957)

HİZMETLE GEÇEN BİR ÖMÜR

I. Dünya Savaşı yıllarında kültür hayatımız için önemli pek çok çalışma içinde bulunarak, vakıflara ait sanat eserlerini koruma amacıyla Süleymaniye Camii İmaret içinde Evkâf-ı İslâmiyye Müzesini kurmuştur (1914). Sanat faaliyetlerine de önem veren İbnülemin klasik sanatların canlanması için çalışmalar yapmış özellikle de hat sanatını yaşatma amacıyla Medresetü’l-hattâtîn’in kurulması yönünde adım atmıştır.

Hizmetlerinden dolayı kendisine üçüncü rütbeden Osmanlı nişanı verildi. Ayrıca kurduğu müzeyi gezen Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorları tarafından da yüksek rütbeden madalya ile ödüllendirildi. Yine Evkâf-ı Hümâyun Nezâreti’nin tarihi ve nâzırlarının hal tercümesine dair orijinal eserin ortaya çıkmasındaki başarısından dolayı kendisine İkinci rütbeden Mecîdî nişanı verildi.

Yaşadığı dönemin seçkin simaları arasında yer alan İbnülemin, özelikle de  engin tecrübesi ve tarihî birikimiyle Osmanlı sadrazamları ve nâzırların görüş alma ihtiyacı duyduğu şahsiyetler arasında bulunmaktadır.  Nitekim I. Dünya Savaşı sonrası barış müzakerelerinde antlaşma esaslarının belirlenmesi için kurulan olağanüstü komisyonda sadaret makamının temsilcisi olarak görev yapmıştır.

İbnülemin, savaş sonrasında Bâbıâli Müdevvenât-ı Kanûniye ve devletin resmi gazetesi  Takvim-i Vekayi müdürlüğü görevlerini üstlendi. 1922 yılında Bâbıâli’de en üst kademedeki vazifesi olan Dîvân-ı Hümâyun beylikçiliğine getirildi ise de Anadolu millî hareketine bağlanan Bâbıâli’nin lağvı ile bu görevi sona erdi. 33 yıllık hizmeti sonunda kendisine ve kardeşine cüzi bir mâzuliyet maaşı bağlandı. Bir ara arkadaşlarının vesilesi ile Düyûn-ı Umûmiye İdaresi’nde çalıştı ise de bu kurumda bütçe kısıtlanmasına gidilmesi üzerine işsiz kaldı.

Daha sonra M. Fuad Köprülü onun, Vesâik-i Târihiye Tasnif Heyeti başkanlığına getirilmesine yardımcı oldu. 1924-1927 yılları arasında bu görevde bulundu. 1923’te Târîh-i Osmânî Encümeni Üyeliği’ne 1925’te ise beşinci defa Evkâf-ı İslâmiyye Müzesi başkanlığına seçildi. 1927’de Türk ve İslâm Eserleri Müzesi müdürlüğüne tayin edildi. Bu görevinden 1935 yılında yaş haddinden dolayı emekliye ayrıldı. Emekliliğini hemen takip eden yılda Prenses Hatice Abbas Halim’in Kahire’den itibaren eşliğinde hac farîzasını yerine getirdi.

İbnülemin, hayatının devam eden yıllarında kendini ilmî çalışmalara verdi. Yurt dışındaki ilmî kongrelere davet edildi ve çeşitli ilim cemiyetlerine üye oldu. Ancak o günün şartlarında çağrıldığı bazı uluslararası kongrelere maddî imkânsızlıklardan dolayı katılamadı.

Dönemim Maarif Vekili Hasan Ali Yücel İbnülemin’i Kütüphaneler Tasnif İşleri ilmî müşavirliğiyle onurlandırdı.  Bu arada Mısır Veliahdı Prens Mehmed Ali Tevfik’in daveti üzerine İstanbul’daki Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’ne benzer bir kurumun düzenlenmesi ve sergilenecek eserlerin seçimi için Reîsülhattâtîn Kâmil Akdik ile birlikte 29 Aralık 1939’da Kahire’ye gitti. Bu görevi yerine getirerek 19 Şubat 1940’da İstanbul’a döndü. Bundan sonra eski dostu Bağdatlı İsmail Paşa’nın basılmamış Hediyyetü’l-ârifîn esmâü’l-müellifîn ve âsârü’l-musannifîn adındaki Arapça biyografi kamusunu kontrol ederek birlikte yayıma hazırlamakta görev aldı.

Bu şekilde dolu dolu bir hayat geçiren İbnülemin  şahsi kütüphanesi ve konağındaki kıymetli  eserleri daha kendisi hayatta iken İstanbul Üniversitesi’ne,  konağını ise İslâmî ilimlerde öğrenim görenleri barındıracak bir yurt olarak kullanılmak şartıyla İbnülemin Mahmud Kemal İnal Vakfı’na bağışladı.

Seksen altı yıllık bir ömrü öğrenmek, araştırmak, yazmak ve memlekete hizmet vermekle geçiren İbnülemin 24 Mayıs 1957’de dünyaya veda etti. Cenazesi 27 Mayıs 1957 günü yakın aile fertlerinin de yattığı Merkez Efendi Kabristanı’na defnedildi.

YAYIN HAYATINA  BAŞLANGICI

Dönemin geleneğine uygun şekilde yazım hayatına şiir yoluyla girmiştir. Mehmed Âkif ile birlikte erken yaşlarda ilk nazım denemelerine başladı ve eski şiir usulünü izledi. Çoğunlukla  gazel tarzında manzumeler  meydana getirerek, hece vezniyle de yazdığı eserler de oluşturmuştur. Hersekli Ârif Hikmet gibi üstatları kendine örnek alarak dönemin meşhurlarının şiirlerine nazîreler yazmış, şiirlerinde “Nâlânî” mahlasını kullanmıştır.

Onun manzum eserleri arasında na’tlarının  özel bir yeri vardır. Efendimize karşı duyduğu sevgi ve saygının en güzel göstergeleri olan na’tlarının büyük bir kısmı Hüseyin Sadettin Kaynak, Hüseyin Kâzım Uz ve Hâfız İsmail Nisfet gibi devrin büyük sanatçıları tarafından bestelenmiştir. Şiirlerinin elinde kalanlarını Mevzun Sözler adı altında bir araya getirmişse de bastıramamıştır. Ayrıca onun tasavvufî nitelik taşıyan bir kıtasına Feyzü’l-Kemâl,  bir na’tına da Mir’âtü’l-Kemâl adıyla Hüseyin Vassâf tarafından birer şerh yazılmıştır.

İbnülemin’nin basın hayatına girişi gazete yazıları ile gerçekleşmiştir. İlk matbu yazısı “Ömr-i Beşer” adlı Tarîk gazetesindeki makalesidir (7 Receb 1307/27 Şubat 1890). Bu makale ile başlayan gazete yazıları daha sonra devrin önemli basın organlarında devam etmiştir. Tarîk’in yanında Tercümân-ı HakîkatMürüvvet gibi gazetelerde de makaleleri yayımlanmıştır.

Yazılarında sosyal içerikli konulara ağırlık veren ve bir çalışma ahlâkını temellendirme amacıyla çeşitli makaleler kaleme alan  İbnülemin bu yazılarını Sa’y-i Beşer adıyla bir araya getirmişse de bastıramamıştır.

İstanbul’daki gazetelerin yanında Selanik’teki yayın organlarına da yazılar göndermiştir. Asır gazetesi ve edebî nitelikteki Mütâlaa dergisi bunlar arasındadır. Bunun yanında Mehmed Âkif gibi arkadaşlarıyla beraber idaresini ele aldığı Resimli Gazete’de de makaleler yazmıştır. Eserlerinde sürükleyici ve başarılı bir anlatım üslubuna sahip olan İbnülemin’nin ilk roman eseri de Sabîh Târihe Müstenid Hikâye(Selânik 1316) adını taşır.

ESERLERİ

Daha sonraki çalışmalarında ise hissî konular üzerinde yoğunlaşmış, okuyucuda derin tesirler bırakacak roman ve hikâyeler yazmıştır.

  1. Menafiüssavm
  2. Ahlâk
  3. Ravzatül-Kemal
  4. Hülâsa-i Ziraat
  5. Hülâsa-i Ticaret
  6. Bir Yetimin Sergüzesti
  7. Rahşan (Hikâye)
  8. Sabih (Hikâye)
  9. Yetîm-i Alîl
  10. Kemalü'l-İsmet
  11. Kemalü'l-Hikme
  12. Kâmil Pasa’nin Sadareti ve Konak Meselesi
  13. Tuhfetül Hattatîn Mukaddimesi
  14. Menâkib-i Hünerveran Mukaddimesi
  15. Divan-i Hikmet Mukaddimesi
  16. Divan-i Gaalib Mukaddimesi
  17. Divan-i Yahya Mukaddimesi
  18. Tarihçe-i Evkaf ve Teracüm-i Ahval-i Nuzzar
  19. Son Asır Türk Şairleri
  20. Osmanlı Devrinde Son Sadrıazamlar (Kemalü's-Sudur)
  21. Son Hattatlar (Kemalü'l-Hattatîn)
  22. Hoş Sadâ

Bu eserler dönemin gazetelerinde tefrika şeklinde yayımlanmıştır. Saf Türkçe ile yazdığı “Türkçe: Köy ve Köylüler” (Resimli Gazete nr. 50, 10 Safer 1316/30 Haziran 1898, s. 1055-1057) adlı romantik bir deneme ile roman ve hikâye alanındaki çalışmalarına veda etmiştir.

VASİYETNÂMESİ

Ellhamdülilâh, aklen ve bedenen kemâli âfiyette olduğum halde, Medenî Kanunun ahkâmına tevfikân, hiçbir kimseden korkmadan ve hiçbir kimsenin cebrine tâbi olmadan son arzularım mezkûr kanunun 478’inci maddesi mücübince, İstanbul’da Mercan Mahallesinde, Mühürdar Emin Paşa Sokağı’ndaki konağımda, 1955 Haziran’ının 23’üncü günü kendi elimle yazıyorum. Kendime kimseyi mirasçı nasbetmeyerek, tasarruf nisâbına taalluk eden hakkımı tamamen muhafaza ediyorum. Esasen mahfuz hisseli mirasçım bulunmadığından, kanunen haiz olduğum mutlak selâhiyete binâen terekemin tamamı üzerinde tasarruf ederek, metrûkâtım  bervechi âti umuru hayriyeye tahsis ve arzularımı ve vasiyetlerimi bu vesikada tâdât ve iştira ediyorum.

Müstakîlen mâliki bulunduğum İstanbul’da Mercan’da Mühürdar Emin Paşa Sokağı’ndaki yeni: 13 ve eski: 8 numaralı konağın ve müştemilâtını (Teferruat kabilinden olan ve olmayan mallar hariç) aşağıda gösterilen maksada ve gayeye tespit ettiğim kayıd ve şartlar dairesinde tahsis ederek (İbn’ül-Emin Mahmut Kemal Tesisi) adıyla hükm-i şahsiyeti haiz, Medeni Kanunun 437. maddesinin bahşetmiş olduğu selâhiyete müstenid ölüme bağlı tasarruf yoluyla yani ölümden sonra muzaf olarak vasiyet suretiyle vakfettim. Şöyle ki:

Vakfettiğim bahsi geçen bina, daima “İbn’ül-Emin Mahmut Kemal Yurdu” namıyla yâdolunmak ve halihazırıyla mamur olarak muhafaza edilmek şartıyla, halen İstanbul’da hal-i faaliyette bulunan İmam Hatip Mektebi’nin tesisindeki gayeye ve maksada tahsis olunmuştur. Bu mektepte okuyacak talebe ile, İstanbul’daki Üniversitelerde Din-i İslâm’ın ferâizine itina ve riayet ile, iftihar eden mütedeyyin ve müstehak talebe için bina, yurd olarak kullanılacaktır.

Not: Vasiyetnamenin aslı ve tamamı, “Hoş Sadâ” adlı eserde bulunmaktadır. Biz burada sadece başlangıcını almış bulunmaktayız merak edenler “Hoş Sadâ” dan okuyabilirler.

KAYNAKLAR

İbnülemin Mahmud Kemal İnal (1871-1957), İbnülemin Mahmud Kemal İnal Vakfı web sitesi, Erişim tarihi.03.05.2011

Mehmet Seyitdanlıoğlu (2009). "19. Yüzyıl Türkiye Yönetim Tarihi kaynakları: Bir Bibliyografya Denemesi". Yüzyıl Türkiye Yönetim Tarihi. Erişim tarihi: 2010-12-02.

Sinan Çuluk (2007). "Başbakanlık Osmanlı Arşivi'ndeki İbnülemin Tasnifi'nin Özellikleri". ss. 95=98. Erişim tarihi: 2011-0714.

Ibn-ul Emin Vakfi Eserleri listesi Erisim: 20.8.2012

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.