Zühd Ne Demek?

Zühd nedir, ne anlama gelir? Peygamberimizin hayatından zühd örnekleri.

Zühd; kalbi, fânî varlıklara bağlamamak, onlardan lüzûmu kadar ve asgarî seviyede istifâde ederek asıl ebedî hayat olan âhirete ehemmiyet vermektir. Zira dünyada istifâde ettiğimiz her nîmetin hesâbı vardır.

ZÜHD ÖRNEKLERİ

Bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Allâh’ım, beni fakir olarak yaşat, fakir olarak rûhumu kabzet, kıyâmet günü de fakirler zümresiyle birlikte haşret!” diye duâ etmişti.

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-:

“–Niçin ey Allâh’ın Rasûlü?” diye sordu.

Fahr-i Kâinât Efendimiz şöyle buyurdu:

“–Çünkü onlar cennete, zenginlerden kırk sene önce gireceklerdir. Ey Âişe! Sakın fakirleri geri çevirme, yarım hurmayla da olsa gönüllerini al! Ey Âişe! Fakirleri sev ve onları kendine yaklaştır. Böyle yaparsan kıyâmet günü Allah da seni kendisine yaklaştırır.” (Tirmizî, Zühd, 37/2352)

Utbe bin Gazvân -radıyallâhu anh- Basra’da vâli iken bir hutbe îrâd ederek şu nasihatlerde bulundu:

“…Şüphesiz ki dünya geçici olduğunu bildirmiş ve hızla gelip geçmiştir. Ondan geriye kalan, kabın dibinde kalan su gibidir ki, sahibi de onu bir yudumda içiverir. Şüphe yok ki siz bu dünyadan sonu olmayan bir diyara gideceksiniz. Bu sebeple oraya elinizdekilerin en hayırlısıyla gidiniz…

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in yanındaki yedi kişiden biri olduğum günü bilirim. Ağaç yapraklarından başka yiyeceğimiz yoktu. Onları yerken ağızlarımız yara olmuştu. Bir parça kumaş bulmuştum da onu ikiye bölüp Sa‘d bin Mâlik ile paylaşmış, yarısını ben, yarısını da o, elbise olarak kullanmıştık. Bugün ise her birimiz bir şehre idareci olduk. Bununla birlikte ben, kendi nazarımda büyük, lâkin Allah katında küçük olmaktan Allâh’a sığınırım...” (Müslim, Zühd, 14)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Fahr-i Âlem - Habîbi Hüdâ Hz. Muhammed Mustafâ, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN ZÜHD HAYÂTI

Peygamber Efendimiz’in Zühd Hayâtı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.