Zalim Kimdir? Zulüm Nedir? Zalimin ve Zulmün Sonu Nasıl Olacak?

İslam’a göre zalim kimdi? Zulüm nedir, nasıl olur? Zalimin ahiretteki akıbeti ne olacak? Zulmün ahiretteki cezası nedir? Hadislerin ışığında zalimlerin acı sonları.

Zulüm etmekle ilgili hadisler ve hadislerin açıklaması…

Ebû Zer’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem Allah Tebâreke ve Teâlâ Hazretlerinin şöyle buyurduğunu haber vermiştir:

“Ey kullarım! Ben zulmetmeyi kendime haram kıldım. Onu sizin aranızda da haram kıldım. Artık birbirinize zulmetmeyiniz!…” (Müslim, Birr, 55)

***

Ebû Mûsâ (r.a) der ki: Resûlullah:

“Hiç şüphesiz Allah zâlime mühlet verir. Onu yakalayınca da kaçmasına fırsat vermez” buyurdu. Sonra da şu âyet-i kerimeyi okudu:

“Rabbin, zâlimlik yapan memleket (halkını) yakaladığında, onun yakalayışı işte böyle (şiddetlidir). Şüphesiz O’nun yakalaması pek elem vericidir, pek çetindir!” (Hûd 11/102) (Buhârî, Tefsîr, 11/5; Müslim, Birr, 61. Ayrıca bkz. Tirmizî Tefsîr, 11; İbn-i Mâce, Fiten, 22)

***

Câbir’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur:

“Zulümden sakınınız! Çünkü zulüm, kıyamet gününde zâlime zifiri karanlık olacaktır. Cimrilikten de sakınınız. Çünkü cimrilik sizden önceki ümmetleri helâk etmiş, onları birbirlerinin haksız yere kanlarını dökmeye, haramlarını helâl saymaya sevketmiştir.” (Müslim, Birr, 56; Buhârî, el-Edebü’l-müfred, no: 483. Ayrıca bkz. Ahmed, II, 92, 136; Hâkim, I, 55/26)

***

Ebû Seleme bin Abdurrahmân Hazretlerinden rivâyet edildiğine göre, onunla kavminden bazı insanlar arasında bir anlaşmazlık vardı. Bu konuyu Hz. Ayşe’ye açınca, muhtereme vâlidemiz şöyle dedi:

“–Ey Ebû Seleme, toprak hususunda haksızlık yapmaktan sakın! Çünkü Nebiyy-i Ekrem şöyle buyurdu:

«Kim bir karış mikdarı bir yere zulümle sahip olursa, o yer yedi kat altıyla birlikte boynuna dolanır.” (Buhârî, Mezâlim, 13; Bed’ü’l-Halk, 2; Müslim, Müsâkât, 139-142. Ayrıca bkz. Tirmizî, Diyât, 21)

***

Ebû Hüreyre’den (r.a) rivâyet edildiğine göre, Resûlullah şöyle buyurmuştur:

“Kıyamet gününde, haklar sahiplerine mutlaka verilecektir. Hatta boynuzsuz koyun için, boynuzlu koyundan kısas alınacaktır.” (Müslim, Birr, 60. Ayrıca bkz. Tirmizî, Kıyâmet, 2/2420; Ahmed, II, 235, 302, 372, 411)

HADİSLERİN AÇIKLAMASI

Adâletin zıddı olan zulüm; bir şeyi olması gerektiği şekilde değil, olmaması gerektiği şekilde yapmak, hakkı yerli yerine koymamaktır. Yine zulüm, haksızlık yapmak, başkasının hakkı üzerinde haksız bir tasarrufta bulunmak ve herhangi bir konuda haddi aşmaktır.

ZALİM KİMDİR?

Cenâb-ı Hak pek çok âyet-i kerimede, kendisine iman etmeyen, Resûlü’nü kabullenmek istemeyen, Kur’ân’a tâbî olmayan, emir ve yasaklarına uymayan ve kötülük yapanları “zâlim” diye isimlendirmiştir. (Bkz. Bakara 2/229, 254; Mâide 5/45; Furkân 25/8)

ZULÜM NEDİR? ZULÜM NASIL OLUR?

Her haksızlık bir çeşit zulümdür. Haksız yere başkasının malını almak, ırzına, namusuna sataşmak, zulümdür. Yalan yemin ile veya helâl olmayan herhangi bir yolla insanların hakkını almak, zulümdür. Günah ve düşmanlık, birer zulümdür. Kendini haklı, başkasını haksız göstermek için çekişmek ve karşısındakini aşağılamaya çalışmak, zulümdür. Yollarda oturmak ve oralara eşya koymak sûretiyle insanların geçişini zorlaştırmak, tam bir zulüm ve eziyettir. “Zenginin borcunu ödemeyi ertelemesi zulümdür.”  Geçmiş olaylardan ibret almamak, bir çeşit zulümdür. Zulme sebep ve vasıta olmak da zulümdür...

Birinci hadisimizde, zulüm bizzat Cenâb-ı Hak tarafından haram kılınmaktadır.

Cenâb-ı Hak, zulümden müberrâ ve uzak olduğunu haber vermektedir. Zîrâ Allah âdildir, O’nun “el-Adl” sıfat-ı ilâhiyesi vardır. (Bkz. Tirmizî, Deavât, 82/3507)

Yani O, adâletin kaynağıdır ve O’nun bütün işleri tam bir adâlet üzeredir.

Cenâb-ı Hak, zulmü sevmediği ve ondan râzı olmadığı için kullarına hiçbir zaman zulmetmeyeceğini bildirmiştir. Âyet-i kerimelerde şöyle buyrulur:

“Onlara de ki: «Dünya menfaati pek az ve önemsizdir, Allah’tan korkanlar için âhiret daha hayırlıdır ve size kıl payı kadar haksızlık edilmez.»” (Nisâ 4/77)

“Bakalım onları geleceğinde hiç şüphe olmayan bir gün için topladığımız ve hiçbir haksızlığa uğramaksızın herkese kazandığı şeyler tastamam ödendiği zaman hâlleri nice olacak?” (Âl-i İmrân 3/25)

“Bu (başınıza gelenler), kendi yaptıklarınızın karşılığıdır. Yoksa Allah kullarına zulmetmez.” (Âl-i İmrân 3/182; Enfâl 8/51; Hac 22/10)

“Erkek olsun, kadın olsun, her kim de mü’min olarak sâlih ameller işlerse, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.” (Nisâ 4/124)

Aslında, bütün âlemler Allah’ın mülkü olduğundan ve hakikatte O’ndan başka mâlik de bulunmadığından, Allah Teâlâ için hiçbir zaman zulüm söz konusu değildir. Yani Allah Teâlâ zulüm ve haksızlıktan her zaman için münezzehtir.

Cenâb-ı Hak, kullarının da birbirlerine zulmetmelerini istemez. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de zâlimleri sevmediğini ve onlara hidâyet de vermeyeceğini bildirir. (Âl-i İmrân 3/86, 140)

ADİL DAVRANMALI

Dolayısıyla bir Müslüman hüküm verirken, ölçüp tartarken, şahitlik yaparken, ister akrabası olsun ister başkası, ister dostu olsun ister düşmanı, ister zengin olsun ister fakir herkes hakkında, gerek öfkeliyken gerek sâkinken, hâsılı her hâlükârda, âdil davranmalı, hislerine mağlup olarak adâletten taviz vermemelidir. (Nisâ 4/135; Mâide 5/8; Heysemî, I, 90)

Müslüman, böyle âdil olur ve her hususta adâletle muâmele ederse Cenâb-ı Hakk’ın muhabbetine mazhar olur. (Hucurât 49/9)

ALLAH ZALİME MÜHLET VERİR

Öte yandan, dünyada zulmedenlerin kısa bir müddet rahatça dolaştıklarına aldanmamalıdır. Zira Cenâb-ı Hak onlara tevbe ederek haksızlıktan vazgeçmeleri için mühlet vermektedir. İkinci hadisimizde ifade edildiği gibi, bu mühletin sonunda akıllanmadıkları takdirde onları şiddetle yakalayacaktır. Bu durumda artık onların bir yere kaçmaları mümkün değildir. Çünkü Yüce Rabbimizin yakalaması çok acı ve pek çetindir.

Cenâb-ı Hak, kullarına merhameti sebebiyle günahkârları cezalandırma hususunda acele etmez. Onlara zulümlerinden ve kötülüklerinden tevbe etmeleri için zaman tanır. Hatta birçoğunun cezasını âhirete bırakır. Zâlimler buna hiçbir zaman aldanmamalıdır. Yaptıklarının yanlarına kâr kalacağını zannetmemeli, bir an evvel gafletten uyanmalıdırlar. Şunu bilmelidirler ki, “Allah Teâlâ imhâl eder, lâkin ihmâl etmez.” Yani belli bir süre için mühlet verir, ancak zamanı geldiğinde gerekeni yapar. İşte o zaman zâlimler, hiçbir mâzeret ve îtiraz haklarının kalmadığını anlar, ancak iş işten geçmiş olur.

Âyet-i kerimelerde şöyle buyrulur:

“Nice memleketler vardı ki, zulmedip dururlarken onlara mühlet vermiştim. Sonunda onları yakaladım. Dönüş yalnız banadır.” (Hac 22/48)

“Sakın Allah Teâlâ’yı zâlimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak, Allah (c.c) onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor.” (İbrâhîm 14/42)

Zulüm hiçbir zaman pâyidâr olmaz, sonu zevâldir. Zulmü yapan kim olursa olsun cezasını çeker. Cenâb-ı Hak:

“Muhakkak ki, zâlimler iflâh olmaz” buyurur. (Kasas 28/37)

Zâlimlerin sonu helâk olmaktır. Târih zulümleri sebebiyle helâk edilen insan ve toplumlar mezarlığı hâlindedir. Nitekim bunların pek çoğunun acı âkıbeti Kur’ân-ı Kerim’de ibret nazarlarımıza arzedilmektedir.

Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“Zâlim toplumdan başkası mı helâk edilir?” (En’âm 6/47)

ZULMÜN CEZASI

Peygamber Efendimiz, zulmün mutlaka cezalandırılacağını şöyle haber verir:

“Âhirette cezasını ayrıca vermekle beraber, dünyada Allah Teâlâ’nın çabucak cezalandırmasını en fazla hak eden günahlar, zulüm ve akrabasını ihmal etmektir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 43/4902; Tirmizî, Kıyâme, 57; İbn-i Mâce, Zühd, 23)

Zâlimlerin asıl acı âkıbetleri ise âhirettedir. Âyet-i kerimede zulmedenlerin cehennemde bırakılacağı haber verilerek şöyle buyrulur:

“Sonra biz, Allah’tan sakınanları kurtarırız; zâlimleri de diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız.” (Meryem 19/72)

Öyleyse derhâl zulümden tevbe edip haksızlık yaptığımız insanlara haklarını iâde etmeli ve helâllik dilemeliyiz. Bundan başka kurtuluş imkânı yoktur. Resûlullah ümmetini, adâletin tam olarak tecellî edeceği gün gelmeden evvel uyarmış ve şöyle buyurmuştur:

“Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyamet günü gelmeden önce o kimseyle helalleşsin. Yoksa kendisinin sâlih amelleri varsa, yaptığı zulüm mikdarınca sevaplarından alınır, (hak sahibine verilir.) Şayet iyilikleri yoksa, kendisine zulüm yaptığı kardeşinin günahlarından alınarak onun üzerine yükletilir.” (Buhârî, Mezâlim, 10; Rikâk, 48)

ZALİMLERİN AHİRETTEKİ AKIBETİ

İşte bu tam bir iflâstır. Bu durumdaki bir insan için ebedî karanlıklar başlamış demektir. Nitekim üçüncü hadisimizde zulmün kıyâmet gününde sahibi için karanlık üzerine karanlık olduğu bildirilmektedir. Çünkü o zâlimler, dünyada zulmettikleri insanların hayatını karartmış, onlara dünyayı âdeta zindan etmişlerdi. Meğer onlar böyle yapmakla kendi ebediyetlerini karartıyorlarmış da haberleri yokmuş! Meğer onlar ne kadar yanlış bir yolda imiş!

Gerçi Cenâb-ı Hak zâlimleri dünyada iken uyarmıştı, lâkin o zaman öğüt almamışlardı. Allah’ın şu âyetleri okunup durduğu hâlde dinlemek istememişlerdi:

“…(Zâlimler) kendilerine zulmederler.” (Âl-i İmrân 3/117)

“Zâlimler apaçık bir sapıklık içindedirler.” (Lokmân 31/11)

Artık kıyâmet günü iş işten geçmiş, yapılacak bir şey ve tutunulacak bir dal kalmamıştır. O gün;

“Zâlimlerin hiçbir dostu ve sözü dinlenecek şefaatçisi yoktur.” (Mü’min, 40/18)

O gün;

“Zâlimler için hiçbir yardımcı yoktur.” (Bakara 2/270; Hac 22/71)

Hadisimizin ikinci kısmında cimrilik de yasaklanmaktadır. Çünkü bir kısım zulümlerin sebebi cimrilik ve hasisliktir. Zulüm ve cimrilik; adam öldürmek, Allah’ın haramlarını helâl saymak gibi muhtelif büyük günahların ve dinden sapmaların önde gelen sebeplerindendir.

ZULMÜN AHİRETTEKİ CEZASI

Dördüncü hadisimizde, toprak hususunda yapılan bir zulmün âhiretteki cezası haber verilmektedir. Diğer zulümler gibi, birinin toprağını gasbetmenin cezası da çok şiddetli ve çetindir.

Haksızlıkla alınan toprağın az veya çok olması önemli değildir. Haksızlık bir karış bile olsa, insanı zâlim yapmaya ve şiddetli azâba dûçâr etmeye kâfî gelir. Zâhirde bir karış gibi görülen o toprağın altı, tam yedi kattır. Hadisimizin çizdiği tablo, zulmü en güzel şekilde anlatan mükemmel bir misâlidir. Zâlim nazarındaki küçük bir zulüm, aslında pek büyüktür ve çok derin yaralar açar. Dünyada insanları dilhûn edip onlara kan ağlattığı gibi âhirette de zâlimi zifiri karanlıklara atar.

Toprak hususunda haksızlık etmek, insanlar arasında çok yaygın olan bir zulümdür. Bir karış toprak yüzünden nice canlar alınır ve nice âileler târumâr edilir. Bu sebeple Resûlullah bu zulme hususiyle dikkat çekmiş ve cezasının şiddetli olduğunu beyan etmiştir.

BÜTÜN HAKLAR SAHİPLERİNE İADE EDİLECEK

Beşinci hadisimizde zulmün asla karşılıksız kalmayacağı, ister küçük olsun ister büyük, bütün hakların mutlaka sahiplerine iâde edileceği bildirilmektedir. Bunun iyice anlaşılması için Resûlullah bir misâl vermiş ve boynuzsuz koyunun kendisine toslayan boynuzlu koyundan hakkını alacağını bildirmiştir.

Mükellef olmayan hayvanlar bile yaptıkları haksızlıkların cezâsını ödemek durumunda kalırlarsa, her hareketinden mes’ûl olan insana yapılacak muamelenin ne derece âdil ve hakkaniyetli olacağını idrâk etmek lâzımdır.

Zâlimleri korkutan bu hadis-i şerifler, mazlûmlara ise bir tesellî pınarı sunmaktadır. Onlar dünyada çâresizlik içinde sabrederken sadece Allah’a sığınmakta ve adâlet terâzilerinin kurulacağı günü beklemektedirler. Şu hâdise bunun güzel bir misâlidir:

Câfer-i Tayyar (r.a), ilk Müslümanlardandı. Mekkeli müşriklerin zulmünden kaçıp hanımıyla birlikte Habeşistan’a hicret etmişti. Orada yıllarca kaldı. Ancak hicretin 7. yılında Medine’ye döndü. Bir gün Resûlullah, Habeşistan’da gördüğü câlib-i dikkat hâdiseleri anlatmasını isteyince, Câfer-i Tayyar şu hâtırasını anlattı:

“Bir gün oturuyorduk. Yaşlı bir râhibe yanımızdan geçti. Başında da büyükçe bir su testisi vardı. Bir genç bu zavallı kadını arkasından itti. Kadın iki dizinin üstüne düştü ve başındaki testi kırıldı. Rahibe ayağa kalkarak o gence şöyle bir baktı ve:

“–Ey zâlim! Yarın Allah Kürsü’yü ortaya koyduğunda, gelmiş geçmiş bütün insanları bir yere topladığında, eller ve ayaklar yaptıklarını itiraf etmeye başladığında ve Allah mazlumun hakkını zâlimden aldığında, aramızdaki dâvanın nasıl hâlledildiğini göreceksin!” dedi.

Bu sözleri duyunca, Peygamber Efendimiz tebessüm etti ve şöyle buyurdu:

“–Kadın doğru söylemiş. Evet, doğru söylemiş. Güçsüzlerin hakkının güçlülerden alınmadığı bir toplumu Allah nasıl temize çıkarır!” (İbn-i Mâce, Fiten, 20; Ebû Ya’lâ, Müsned, IV, 7-8; İbn-i Hibbân, XI, 443-444)

Ecdâdımız, “Zâlimin zulmü varsa, mazlûmun da Allah’ı var” derken herhâlde bu duruma işaret etmişlerdir.

Hâsılı, zâlimler dünyada göründüklerinin aksine acınacak bir hâldedirler. Onlara yardım etmek, bir insanlık borcudur. Zâlime yapılabilecek en büyük yardım, onun zulmüne mânî olmaktır. Bir gün Resûlullah:

“Din kardeşin zâlim de olsa mazlûm da olsa ona yardım et!” buyurmuştu. Bir kişi:

“–Ya Resûlallah! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim. Ancak zâlimse nasıl yardım edebilirim?” diye sordu. Allah Resûlü:

“–Onu zulümden alıkoyar, zulmüne mânî olursun. Şüphesiz ki bu ona yardım etmektir” buyurdu. (Buhârî, Mezâlim, 4; İkrâh, 6. Ayrıca bkz. Tirmizî, Fiten, 68)

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Efendimiz’den Hayat Ölçüleri, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

İNSAN NEDEN ZALİM VE CAHİLDİR?

İnsan Neden Zalim ve Cahildir?

ZALİMLERE KARŞI OKUNACAK DUA

Zalimlere Karşı Okunacak Dua

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Allah(cc) razı olsun.Elinize,gönlünüze,ilminize,kaleminize sağlık!!!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.