Yüzü Güzel Kılan Ameller

Kadın erkek bütün mü’minlerin yüzlerini pırıl pırıl nurlandıran, onları güzel ve aydınlık gösteren bazı uygulamalar vardır. Yaşlandıklarında bile sevimli gösterir bunlar insanları. Nitekim böyle nurlu yüzler görürüz yaşlılarda ve bakmaya hem kıyamaz, hem de doyamayız.

Yukarıda sayılan özelliklerden yoksun olanların yüzlerinde de insanı iten ve ürküten bir soğukluk, bir ağırlık vardır. “Şirki azmış” derler halk arasında. Ecnebilerin yüzleri öyledir genellikle.

Nedir bu ameller mi?

Öncelikle iman. İman, kalbi tezyin ettiği kadar yüzü de güzelleştirir. Yüzleri parlak ve aydınlık eder. Bir zenci kardeşimizin yüzünde bile görürüz bu aydınlığı.

Sonra abdest gelir. Günde birkaç kere yıkarız abdest azalarımızı. Bu da nurlandırır yıkanılan yerleri. Ahirette bu nur açıktan görülecek. Dünyada ise yansımasını çok açık müşahede ederiz yüzlerde.

Gece ibadeti de yüzü nurlandırır. Özellikle de seher vaktinde kalkıp abdest alma,iki, dört, sekiz rekat namaz kılma, sonra tövbe ve istiğfar başta olmak üzere Allah’ı zikretme, gerek o ibadetin, gerekse gece yeryüzüne özel salınan azot ve enerjilerin etkisiyle nurlanır iyice. Nitekim teheccüd ehli zakirlerin yüzünde parlar bu nur.

YÜZÜ NURLANDIRAN AMELLER

Kur’an’ı Kerîm ve hadis-i şerif okumak, ezberlemek ve okutmak da yüzü nurlandıran, çehreye bir melahet, bir letafet ve bir güzellik veren bir salih ameldir. Tecrübeyle sabittir ki, muhaddislerin çehresinde bu nur müşahede edilir. Tabi muhaddislerin en büyük alametleri, hadisleri ezbere bilişleridir. Normalde her mü’min, manası ile de olsa kırk hadisi ezberlemelidir. Ama bu çoğaldıkça, etkisi de çoğalır.

Başta gözler olmak üzere organlarını günah işlemekten koruyanların yüzlerinde nurlu bir haya perdesi olur. O perde kimde varsa, çok tatlı bir yüze sahiptir. Haya perdesinin yırtılması da bir takım karanlıkların yüze sinmesi demektir. Bunu gençlerimize zamanında öğretmemiz gerekir. Yoksa yırtılan hayanın yenisi yok gibidir.

İşte bunlar Müslümanların manevi makyajlarıdır ki yüzlerini nurlu, sevimli ve şirin eylerler. Ne güzel bir nimettirler değil mi? Korumak ve artırmak gerekir elbette.

Kaynak: Cemal Nar, Altınoluk Dergisi, 375. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Güzel bir metin.Allah razı olsun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.