Yusuf Kaplan: Müslümanca Düşünme Biçimini Kaybediyoruz

Master ve doktorasını İngiltere'de tamamladıktan sonra, bir dönem Bilgi Üniversitesi'nde Öğretim Üyesi olan, hâlihazırda ise Yeni Şafak'ta köşe yazarlığı yapan Yusuf Kaplan ile eğitim sistemindeki temel problemleri konuştuk. Mevcut eğitim sistemindeki sorunları tespit edebilmek için Türk modernleşmesini, tarihsel süreciyle irdelemek gerektiğini söyleyen Kaplan, Müslüman bir topluma İslâmî eğitim verilmemesinin olumsuz etkilerinden bahsetti.

Röportaj: Furkan Hasdemir

Sizin sözünüzle başlayalım. “Halkı çözen, İslam’la ilişkisini sıfırlayan, salaş bir kuşak yetiştiren, çocuklarımızı ve değerlerimizi çözücü, tüketim kültürünün kölesi haline getirerek mankurtlaştıran eğitim...” Bu bağlamda okullar öğrenciye ne veriyor, hangi kalıba sokuyor?

Bir defa Türkiye’deki eğitim sistemi sömürgeci bir eğitim sistemidir. İşin paradoksal tarafı şu; Türkiye sömürgecilik dönemi yaşamadı, sömürgeleştirilemedi. Türkiye’nin sömürgeleştirilememesine rağmen, sömürgeci bir eğitim sistemine sahip olmasının bir izahı olmalıdır. Bence sömürgeci eğitim sisteminin temelleri tanzîmat döneminde aranması gerekir.

MODERNLEŞMEYİ ANLAMADAN EĞİTİM SİSTEMİNİ ANLAYAMAYIZ

Türkiye bir modernleşme tecrübesi yaşadı ve bu kesin olarak tanzîmatla başlayan bir süreç. Türkiye'deki eğitim sistemini anlamamız için ilk önce modernleşmeyi anlamamız gerek. Sosyal bilimciler bu konu hakkında konuştular. Eğitim sisteminin ne kadar problemli bir tip ürettiğini, yurt dışına giderken televizyonda İslamcı bir siyaset profesöründe gördüm. Konu Türk modernleşmesiydi.

Profesörün Türk modernleşmesine ilişkin yaptığı tarif şu; “Türk modernleşmesi Avrupalı evrensel değerlerle Türkiye’deki yerel değerlerin buluşmasıdır” Avrupalı evrensel değerler diye bir şey mi var? İlk önce bu putları yıkmamız lazım. Evrenselliğinden kasıt dünyaya yayılması mı?

Batı değerlerinin Dünyaya yayılmasının nedeni, diğer medeniyetlerden üstün olması değil, diğer medeniyetleri yok etmesidir.

Paul Feyerabend’in bir sözü vardır: ”Batı uygarlığı dünya üzerindeki yayılmasını iki şeye borçludur; Birincisi; silah, ikincisi; reklam

ECDADIN DÜŞÜNCELERDEN FAYDALANMA METODU ÖRNEK OLMALI

Müslümanlar Grek düşüncesiyle yüzleştiler, oradan beslendiler, Grek düşüncesini dönüştürmeye çalıştılar. Sadece Grek düşüncesini de değil, temasa geçtikleri bütün medeniyet, kültür, dinlerin Batılıların yaptığı gibi kökünü kazımadılar. Buradan eğitim sistemine iyi bir temel çıkartabiliriz; ilk önce temasa, irtibata, iletişime geçtiler. Onların kendi kültürleri ve dinlerini yaşayabileceği bir zemin hazırladılar. Batılıların yaptığı gibi başka medeniyetlere hayat hakkı tanımayan bir dünya kurmadılar. Etkileşime geçtikleri düşünceleri, vahyin filtresinden geçirerek onlardan nasıl yararlanabileceklerini gösterdiler.

BATILILAŞMA DİNAMİKLERİMİZİ DİNAMİTLEMEKTİR

Modernleşme, sömürgeleştirilmenin masumane bir çizgisi. Modernleşme teorileri denilen şey aslında Batılılaşma teorileridir.

Biz neden modernleşmek zorundayız? Bütün dünyanın modernleşmesi gerekmiyor. Bütün dünyanın modernleşmesi demek bütün dünyanın Batılılaşması demektir. Dolayısıyla hiç kimsenin kendisi olarak yaşamaması demektir. Hiç kimseye kendisi olarak hayat hakkı tanımamak demektir.

Kendi köklerini kazımak, dinamiklerini dinamitlemek demektir.

Neden farklı medeniyetler, dinler, kültürler kendileri olarak var olmasınlar da modernleşsinler. Modernleşmek bir toplumun kendi temellerine kibrit çakmasıdır.

- Modernleşmeyi ilericilik ve gericilik bağlamında değerlendiriyorlar ki kendileri gibi olmayanları gerici yaftasıyla suçlayabilsinler.

-Bu da batılı entelijansiyanın ne kadar köleleştiğini gösteriyor.

ÜNİVERSİTELERDE İLİM VE BİLİM ARASINDAKİ FARK SORGULANMALI

Akademisyenler ve üniversiteler olarak bunu sorgulamamız gerekiyor. İlim ve bilim diyoruz, bunlar aynı şeyler değildir. Biz bunların ne olduğunu bilmiyoruz. Bilim hakikati teslim alma çabasıdır. İlim ise hakikate teslim olma çabasıdır.

BİLİM DE TEKEBBÜR İLİM DE TEFEKKÜR DOĞUYOR

Hakikati teslim alma çabası insanı tekebbüre götürür. Tekebbür büyüklenmektir. Dolayısıyla hakikatin izini silmekle sonuçlanır. Bunu savunan modernitenin kurucusu diyebileceğimiz Descartes’in bir sözü vardır: “Doğanın hâkimleri ve efendileri olacağız” der. İnsanların nasıl yoldan çıktığını buradan anlayabiliriz. Halbuki ilim tekebbürle sonuçlanmaz, tefekkürle sonuçlanır.

MÜSLÜMANLAR İKİNCİ BÜYÜK KRİZİNİ YAŞIYOR

Modernleşme süreciyle birlikte medeniyet krizi yaşadık. Tarihte Müslümanlar ikinci büyük krizlerini yaşıyorlar. Birincisi 13-14. YY’da Bağdat’ın düşüşü, Kurtuba’nın düşüşü ardından Moğol ve Haçlı Seferleriyle yaşandı. Yaşanan bu birinci kriz, siyasi bir krizdir ve daha kolay aşılabilir.

Çünkü siyaset kurucu bir kaynak değil koruyucu bir barınaktır. Siyaset hayatın bütününü kuşatamaz. Birinci krizi İstanbul’un fethiyle aştık.

FİKRî FETRET DÖNEMİNDEYİZ

İkinci kriz ise medeniyet krizidir. Batılıların dünya üzerinde kurdukları hegomanyanın ürünü olarak gelişti. Bu ikinci kriz Müslümanların tarihte yaşadığı ilk fikrî fetret dönemidir. Fetret dönemi temellerle olan irtibatın kopmasıdır. Müslüman zihni çöktü, gökkubbe çöktü. Müslüman dünyası dağıldı.

Gökkubbeden kastınız hilafet mi?

Hayır kastettiğim halifelik değil zihinsel bir gökkubbe. Halifelik işin son halkasıdır. Asıl olay Müslümanca yaşanacak bir dünyanın çökmüş olmasıdır. Gökkubbe ilim, irfan ve hikmet sütunları üzerinden yükselir. Mekke artı Medine, eşittir medeniyet...

MÜSLÜMANCA DÜŞÜNME BİÇİMİNİ KAYBEDİYORUZ

Dilimizi yitiriyoruz ama biçimsel bir dilden bahsetmiyorum, Müslümanca düşünme biçimini kaybediyoruz. Zihnimiz Müslümanca işlemiyor. Dilimizi yitirdiğimiz için durduğumuz yeri de yitirdik. Halbuki insanın durduğu yer, gördüğü şeyi belirler. Dolayısıyla Mekke’de inşa edilen şey dildir. Müslüman zihnidir. Ve Mekke’de çağrı kurulur. Medine ise çağrının çağını kurduğu yerdir. Medeniyet ise çağlayana dönüştüğü yerdir.

MEVCUT SEKÜLER ALGILAMA BİÇİMLERİNİ KUR'AN'A GİYDİRMEYE ÇALIŞIYORUZ

Müslüman zihni ve dil gitti. İslami kavramlarla konuşamıyoruz. Kur'an’dan ve sünnetten yola çıkıyoruz ama zihnimiz Müslümanca işlemediği için mevcut seküler algılama biçimlerini İslam’a, Kuran’a ve sünnete giydirdiğimizi fark edemiyoruz. İstediğimiz kadar İslamî kavramlarla konuşalım ama zihnimiz Müslümanca işlemiyorsa o kavramlar bir işe yaramaz. İlk önce zihnimizin Müslümanca nasıl işletilebileceğini bulmalıyız. Bunun yolu da ümmîleşmekten geçer.

BİZİM SORUNUMUZ; 'UNUTULMUŞ KİMLİK'

Bizim sorunumuz ekonomik veya siyasi değil varoluşsal bir sorundur. 'Unutulmuş kimlik' sorunu. Türkiye’de cumhuriyetle birlikte İslam, ilk önce tavandan sonra da tabandan uzaklaştırılmaya çalışıldı. Hayattan uzaklaştırılmaya çalışıldı. İslam’ın dışında bir dünya kurmaya çalıştılar. Müslüman bir topluma İslam’ın dışında bir dünya dayattılar. Okullarda da 'Unutulmuş kimlik' sorununu arttıran bir eğitim sistemi var.

EĞİTİM SİSTEMİNDEKİ PROBLEM, BU ANLATTIKLARIMIZIN SONUCUDUR

Bu anlattıklarınız eğitim sistemini nasıl etkiliyor?

Eğitim sistemindeki problem, bütün bu anlattıklarımızın bir sonucudur. Bu yüzden dünyada sömürgeleştirilemeyen tek ülke Türkiye’dir. Dünyada kendi kendini sömürgeleştiren tek ülke de Türkiye’dir. Türkiye fiilen teslim alınamadı, zihnen teslim alındı. Dışarıdan teslim alınamadı, içeriden teslim alındı. Ülkenin ruh kökleriyle kavgalı insanlar her şeyi ele geçirdiler.

- Hackerlar bir internet sitesini çökertecekleri zaman ilk önce sitenin kodlarına saldırırlar. Bir nevi kodlarımızı değiştirdiler diyebilir miyiz?

-Evet kültürel kodlarımızla oynadılar. Bunu kırmaya çalışıyoruz.

MÜSLÜMAN TOPLUMA İSLAMİ EĞİTİM VERİLMİYOR

Türkiye’deki eğitim sistemi Müslüman bir topluma İslami eğitim vermeyen bir sistemdir. Halbuki Müslüman bir ülkede İslamî eğitim vermek zorundasın. Ben İngiltere’ye gittiğimde oradaki İngilizlere, İngiliz toplumunun kültürü ne ise ona göre bir eğitim verildiğini gördüm.

BİZDEKİ EĞİTİMİ AMERİKA'DA UYGULAMAYA KALKSAN: "SAPITMIŞSIN SEN" DERLER

Avrupa ve Amerika'daki eğitim sistemi de bizdeki gibi mi?

Bizim ülkemizde baştan sona kadar Batı Felsefesi okutuluyor. Avrupa’ya ya da Amerika’ya gittiğiniz zaman baştan sona kadar 'Hint Felsefesi, baştan sona Çin Felsefesi veya İslam Felsefesi okutulacak' dediğinizde size; “Sapıtmışsın sen” derler. Türkiye’de baştan sona kadar Batı Felsefesi ve Batı müfredatı okutuluyor.

Yani; ‘Biz yokuz, Batı var, biz özne değiliz, nesneyiz. Üreten değil tüketeniz” Onların öğrettiği şeyin posasını tükettirmeye çalışıyorlar bizim okullarımızda.

EĞİTİMDE DAYATILAN KEMALİZM, FRANSIZ DEVRİMİ'NİN KARİKATÜRÜDÜR

Bir eğitim sistemi ’iyi-güzel-doğru’ fikri üzerinden yükselir. Bizim iyi, güzel, doğrumuz nedir? Cumhuriyet bize iyi-doğru-güzel fikri mi verdi? Bizi ‘Kemalizmle mücadele ediyormuşuz’ gibi göstermeye çalışıyorlar.

Kemalizm nedir ki? Bir felsefe midir? Filozofları mı var? Vahiy midir? Batı'da gerçekleştirilmiş olan Fransız Devrimi’nin karikatürüdür sadece.

OKULLARDA İÇİ BOŞ TÜRK AYDINLANMASININ PROPAGANDASI YAPILIYOR

Türk aydınlanması dediğin şey nedir ki sanki ülkeye Kant, Diderot yetiştiriyorsun. Okullarda içi boş bir Türk aydınlanmasının propagandasını yapıp duruyorlar.

Türkiye’deki eğitim sistemi yabancılaştırıcı bir eğitim sistemidir. Toplumumuzun yüzyıllardır mücadelesiyle, teriyle ortaya koyduğu birikimin, kültürel dünyanın dinamitlenmesidir.

EĞİTİM SİSTEMİMİZ ÇOCUKLARIMIZI FİKRÎ İNTİHARA SÜRÜKLÜYOR

Türkiye’deki eğitim sistemi çocuklarımızı fikrî bir intihara sürüklüyor. Eskiden insanlar ya topun ya da popun peşinde koşarlardı. Şimdi herkes Tayyip Erdoğan’ın peşinde koşuyor. Tersinden de Erdoğan’a düşmanlık göstererek onun peşinden koşturuyor. Tamam Tayyip Bey iyi biri ama gençlerimiz artık medeniyet problemi gibi reel sorunlarla ilgilenmeli, onlar üzerinde kafa yormalı.

OKULLARIMIZDA POZİTİVİST-SEKÜLER BİR İNSAN TİPİ YETİŞTİRİLİYOR

Türkiye'deki Okullar nasıl bir öğrenci tipi yetiştiriyor?

Türkiye’deki eğitim sisteminin temelleri temelsiz, ilkeleri ilkesizdir. Okullar Pozitivist-seküler bir insan tipi yetiştiriyor. Bu aşağılık kompleksinden kaynaklanıyor. Biz yenildik. Batılılar ilerledi, biz geri kaldık gibi bir psikoloji var temelinde. Yenmek-yenilmek de ne demek? İslam’ın Müslümanlardan ‘iktidarı ele geçireceksin’ gibi bir talebi yoktur.

Biz gücümüzü kaybettiğimiz için yenilmedik, biz ‘yenildik’ dediğimiz zaman yenildik.

"KURUCU BİR EĞİTİM MODELİ GELİŞTİRMELİYİZ"

https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2014/10/yusufkaplan-702x336.png?234234.234

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.