Yazıya Gösterilen Hürmete Dair İbretlik Hikâye

Meşhur müfessir Elmalılı Hamdi Yazır'ın çocukken yaşadığı ibretlik hikaye, ecdadın yazıya gösterdiği hürmeti gösteriyor.

Merhum müfessir Hamdi Yazır, on üç yaşında İstanbul’a gelerek Küçükayasofya medresesine girmişti. Orada tahsîlinin yanında Hacı Kâmil Efendi adında mübârek bir zâtın hizmetlerini de görmekteydi.

Ancak Küçük Hamdi, oda kapısının eşiği biraz fazlaca yüksekte olduğundan, ihtiyar hocası girip çıkarken zahmet çekiyor diye üzülüyordu. Sonunda bir çare düşündü ve üzerinde Romence yazı bulunan bir gazyağı sandığının kapağını eşiğin önüne koydu. Ertesi sabah odaya geldiğinde bunu gören Kâmil Efendi:

“–Bu kapağı buraya kim koydu?” diye sordu.

Küçük Hamdi’nin yaptığını öğrenince de onu yanına çağırarak:

“–Ey oğul! Ayağımızın altına öyle bir karpuz kabuğu koymuşsun ki, hiç günahımız olmasa bu yeter!” dedi.

Küçük Hamdi:

“–Efendim! Bu İslâm yazısı değil!” diyecekti ki, Kâmil Efendi sözlerine devamla:

“–Evlâdım! Müslümanın da gâvurun da yazısı vardır, ama yazının müslümanı ve gâvuru yoktur. Biriyle görülen iş, diğeriyle de görülür. Elverir ki, kötü yerde ve bâtılda kullanılmamış olsun! Hayra yarayan ve Hakk’a hizmet eden her yazıya saygı lâzım. Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de yazılara ve yazanlara boşuna kasem buyurmamıştır. Aman dikkatli ol yavrum!” dedi ve yerdeki yazıyı kaldırttı.

Diğer yazılar hakkında bile bu hassâsiyeti gösteren ecdâd, elbette ki İslâm yazısına ve bununla yazılan eserlere daha büyük bir hürmet göstermiştir. Nitekim kazârâ yere düşen bir İslâm yazısını üç defa öpüp alnına değdirmek, belden aşağı tutmamak, dâimâ yüksek yerlere koymak gibi inceliklerden yazı yazılan kalem yongalarının yakılıp gömülmesine kadar birçok ihtiram tezâhürleri vardır. Bu edep, husûsiyle Kur’ân-ı Kerîm için çok daha büyük bir titizlikle tatbik edilmiştir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş / Osmanlı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.