Yaramaz Çocuk Yoktur!

Çocukların ebeveynleri tarafından “yaramaz çocuk” olarak nitelendirilmeleri, çocuklarda genellikle anne-babaların istenmedik davranışlar gördüğü durumlarda olur. Evde kendi kendisini ebeveyninin istediği kadar meşgul edemeyen, usluca oturmayan, annesinin temizlediği evi dağıtan, koşturan ve her konuda uyumlu olmayan çocuklarımızı genelde yaramaz çocuk olarak isimlendiriyoruz.

Çocukların ebeveynleri tarafından “yaramaz çocuk” olarak nitelendirilmeleri, çocuklarda genellikle anne-babaların istenmedik davranışlar gördüğü durumlarda olur. Evde kendi kendisini ebeveyninin istediği kadar meşgul edemeyen, usluca oturmayan, annesinin temizlediği evi dağıtan, koşturan ve her konuda uyumlu olmayan çocuklarımızı genelde yaramaz çocuk olarak isimlendiriyoruz. Hatta gitmiş olduğu misafirlikte, çerez tabaklarına uzanmasından sağa-sola hoplaması ve zıplamasına kadar tüm davranışları ile anne-babanın itibarı sarsılıyor ve onlara göre olmaması gereken bir hâlin tezahürü oluyor yaramazlık.

NASIL BİR SÜREÇ İZLENMELİ?

Ancak sağlıklı bireyden bahsedebilmek için sağlıklı gelişim sürecinden ve bu süreç öncesinde de çocukluğun doğasından bakmak gerekir olaya. Çocuklar bir buçuk-iki yaşına kadar keşfetme dönemindedirler. Etrafı, çekmeceleri ve çevreyi karıştırırlar, dağıtırlar, her şeyi atarlar ve çeşitli denemeler yoluyla yaşadıkları ortamı tanırlar. Bu, sağlıklı gelişimlerinin en temel ihtiyacıdır. Bu süreç sonrasında çocuğun fıtratına göre verilen eğitim ve terbiye dâhilinde ebeveynin çocuğa yaklaşım şekli, onun davranışlarıyla bu süreci ebeveynine yansıtma biçimi olarak kendini göstermektedir. Zira çocuklar anne karnında dar ve korumalı bir bölgeden dünyaya merhaba dedikleri andan itibaren gerek kucağa alındığında gerekse yatağa konulduğunda bedenine yakın temas eden bir sınır ile beraber yaşarlar. Kocaman bir yatağa yatırılan bebeğe, çevresine havlu veya battaniye ile sınırlar koyup onun koca yatakta elini ve ayağını salladığında dokunma yoluyla sınırlarını belirlemiş oluyoruz. Hatta büyüklerimizin yıllardır uyguladığı ve modern eğitim dünyasının yeniden gündemine aldığı kundaklama yoluyla, çok ağlayan bebeklerimize anne karnındaki sınırlı ve güvenli ortamı anımsatarak onların sakinleşmelerini sağlıyoruz.

Çocuklar iki yaş sonrası dönemde de aynı sınırlara farklı bir metot ile ihtiyaç duymaktadırlar. Bu dönemde sınırların çizilmesinde en temel kelime olan “Hayır!” ile tanışmaları önem arz eder. Burada anne-babaların çocuklarının her istediklerini yerine getirip sonra da “Neden bu çocuk yaramazlık yapıyor?” diye şikâyet etmeleri ne kadar tutarsız ise “Hayır!” dedikten sonra sözlerine uygun davranmamaları bir o kadar tutarsızdır.

SINIR VE KURALLAR

Sınır ve kurallar çocuklar için hayati ihtiyaçtır. Bununla içinde yaşadığı dünyada hem kendileriyle hem diğer canlılarla hem de olaylarla baş etmeyi öğrenirler. Atalar “Boğaz dokuz boğumdur.” demişler. Yani bir sözü söylemeden önce o sözü boğazın her boğumundan teker teker geçirerek ve söylediğimizin nasıl bir sonuç doğuracağını düşünüp uygunluğunu tartarak söylemeliyiz. Daha sonrasında ise “Evete dönüşecek bir hayır mı diyoruz, ya da hayırlarımız itiraz üzerine çok çabuk evete dönüşebiliyor mu?” sorusunu kendimize sormalıyız.

Ne anı kurtarmak için söylenen bir evetin faydası vardır ne de sadece “Hayır.” demiş olmak için söylenen bir hayırın. Önemli olan eveti de hayırı da nedenini ve hedefini bilerek söylememizdir.

Bu noktada diğer önemli bir konu da toplumumuzda birçok yetişkinin ve anne-babaların sessiz, sakin ve kuzu gibi oturan çocukları akıllı olarak tanımlamalarıdır. Aslında bu durumun çocukların doğasına aykırı olduğunu vurgulamamız gerekir. Çocuklarla ilgili böyle bir beklentiye girmek yanlıştır. Zira bu tür aşırı uyumlu çocuklar ebeveyne günü kolay kılsa da uzun vadede problemli çocuklar olarak da kendilerini gösterebilirler. “Yaramaz” olarak adlandırılan çocukların ise yaptıkları hareketlerle yetişkinlerin, anne-babalarının isteklerinin ve beklentilerinin dışına çıkmış olmakla damgalanmalarının yanlışlığını da belirtmeliyiz. Şayet bir çocuk yaşına uygun olmayan ve beklenenin aksine davranışlar sergiliyorsa aslında orada bulunan insanlara ciddi bir mesaj veriyor demektir. “Ben de buradayım!”, “Beni de görün ve benimle ilgilenin!” ya da “Bende bir şeyler yolunda gitmiyor!” çağrısı ile yardım talebinde bulunuyor demektir. Bu çocukları yaramaz olarak adlandırmak yerine verdikleri mesajı iyi anlayıp onlara eğilmeli ve çözüme yardımcı olmaya yönelmeliyiz.

OYUNCAK VERMEYİN VAKİT GEÇİRİN!

Bazen onları oyuncaklara ve hediyelere boğmak, göstermemiz gereken ilgiyi bu şekilde tamamladığımız algısını oluşturabiliyor. Asıl olan, onlarla geçirdiğimiz ve sadece onlara odaklandığımız vakittir ki ihtiyaçları olan da budur. Şayet çocuk, yaramazlık yaptıkça dikkat çektiğini fark ederse bu hareketlerinin dozunu daha da artıracaktır. Böylelikle bu çocuklar ilgi ve ihtiyaçlarını negatif motivasyon ile karşılamış olurlar.

Buradan hareketle vurgulamamız gereken nokta şudur: “Yaramaz çocuk yoktur! İhtiyaçları giderilmeyen çocuk vardır!” O hâlde, çocuklarımızın maddi ihtiyaçlarını gidermeye gayret ettiğimiz gibi duygusal ihtiyaçlarını da gidermeye gayret etmeli, onları olumsuz hareketlerinden ziyade olumlu hareketlerinde dikkate alarak davranışlarını pozitif yani olumlu motive edip bu davranışların karakter hâlini almasına yardımcı olmalıyız.

Gül koklamak için gül tohumu ekmeli, suyunu ve güneşini eksik etmeyerek onu severek büyütmeliyiz. Deve dikeni veya kaktüs tohumu ekersek gül bitmeyeceğini bilmeliyiz.

Kaynak: Diyanet Dergi - Hülya Akbul Çakır | Uzman Sosyolog/ Sistemik Bireysel, Çift ve Aile Terapisti

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.