Viyana’da Mekke'nin Fethi Programı

JUWA Gençlik Teşkilatı (JGT)’nin düzenlediği Mekke’nin Fethi Programı ve Suriye’li ihtiyaç sahipleri için düzenlenen kermese katılmak için Avusturya’ya giden AGD/MGV Genel Başkanı Salih Turhan bir konuşma gerçekleştirdi. Programa Türkiye’den ezgilerini seslendirmek üzere Ammar Acarlıoğlu da katıldı.

Avusturya’nın en yaygın gençlik teşkilatlarından olan JUWA Gençlik Teşkilatı Avusturya’nın Başkenti Viyana’da Mekke’nin Fethi programı düzenledi. Programa Türkiye’den misafirleri ağırlayan JUWA Milli Görüş Hareketinin Avusturya’daki gençlik örgütü olarak çalışmalarını yapmakta ve Avusturyalı Müslümanların birlik-beraberliklerini sağlamaktadır.

AFFEDİCİ BİR PEYGAMBER

AGD/MGV Genel Başkanı Salih Turhan, Mekke’nin Fethi ile Müslümanların en büyük zaferi kazandığını ifade ederek sözlerine şöyle devam etti: “Efendimiz (sas)’e hayatı boyunca en büyük zulümleri yapan insanların hepsi teslim olmuş, O’nun karşısında “tir tir titrerlerken”, Efendimiz (sas) intikam duygusu ile hareket etmemiş. Hatta adalet gereği her türlü cezayı verme durumunda iken onların hepsini affetmiş. Hatta Uhud Savaşı’nda kendi öz amcası Hazreti Hamza’nın ciğerini çiğneyen insanı dahi affetmiştir. İşte bizim dinimiz İslam, Müslüman olsun ya da olmasın bütün insanlığa huzuru ve barışı getirebilecek yegâne nizamdır. İslam haricindeki tüm arayışlar insanlığın duvara toslamasıdır. İslam haricindeki her nizamın insanlığa verebileceği kaostur, kandır, gözyaşıdır.”

 FETİH İŞGAL DEĞİLDİR

Fetih işgal değildir diyen Turhan: “ İşgal; sömürmek, talan etmek, köleleştirmek, tahakküm etmek, zenginlik kaynaklarına hâkim olmak için yapılır, fethin gayesi ise; imar etmektir, zulmün önüne geçmektir, zayıfların mallarını ve haklarını teminat altına almaktır, insanları kendi inançlarını ve hayatlarını belirleme noktasında özgür iradeleriyle baş başa bırakmaktır. Fetihle işgal arasındaki farkı görmek için daha yaşadığımız dönemde Bosna’da, Çeçenistan’da, Afganistan’da, Filistin’de, Irak’ta, Arakan’da, Eritre’de, Moro’da yaşananlara bakmak yeterli olacaktır.  Yapılan katliamların, öldürülen çocukların, ırzlarına geçilen kadınların, yağmalanan şehirlerin, sömürülen kaynakların haddi hesabı yoktur. Öte yandan İslam’ın Medine Dönemi’nde adına gazve denilen bizzat Peygamberimizin komutanlığındaki askeri hareketlerde ve adına seriye denilen Efendimizin bizzat bulunmadığı yaklaşık 80 civarındaki askeri hareketlerde her iki taraftan kaybedilen insan sayısı en abartılı rakamlara göre toplamda 1200’ ü geçmemektedir. Çünkü Müslümanlar öldürmek için değil hayat vermek için mücadele ederler.

Irkçı emperyalizmin tertiplediği işgallerde ise birkaç dakikada binlerce insan ölmektedir. Hiroşima’da, Nagazaki’de olanlar unutulmuş değildir. Bosna’da ki soy kırım unutulmuş değildir. Cezayir’deki soykırım unutulmuş değildir. Irak’ta öldürülen bir buçuk milyon insan unutulmuş değildir.

FETİH, BÜTÜN SAHTE İLAHLARA “LA İLAHE” DEMEKTİR 

Fethin anlamına değinen Genel Başkan: “Mekke’nin Fethinin yeni bir yıldönümündeyiz. Fetih nedir? Fetih açmak demektir. Kapıları, kilitleri, kilitli kalpleri açmak demektir. Fetih, kalplerin ve kapıların tevhide açılmasıdır. Fetih, bütün sahte ilahlara “la ilahe” demektir. Fetih,  kula kulağa hayır diyerek zalim diktatörlere, zulüm getiren ideolojilere “hayır” diyerek yürekleri âlemlerin rabbiyle buluşturmaktır. Fetih izzet ve şerefle bütün insanları tanıştırma mücahedesidir. Bu kutlu gayede karşısına çıkanlarla en güzel şekilde mücahede etmektir. Allah’ın bir ismi de Fettah’tır. O, mazluma yardım elini uzatan, kullarının her türlü güçlük ve sıkıntılarını gideren ve kolaylaştırandır. Fettah, Hakk’a yönelen insanların kalbini imana açan, bütün zorlukları ortadan kaldıran, her işinde üstün gelen, kudretiyle kullarına fetihler nasip eden, fethin kapılarını Müslümanlara açan demektir.”dedi.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.