“Veren El Alan Elden Üstündür” Sözünün Hikmeti

“Veren el alan elden üstündür” sözünün hikmeti nedir?

Târık bin Abdullah el-Muhâribî (r.a.) şu güzel hâdiseyi nakleder:

İslâm güçlenip Rasûlullah (s.a.v.) Medîne’ye hicret ettikten sonra Rebeze’den bir kâfile ile yola çıktık. Medîne yakınlarında konakladık. Beraberimizde, yakınlarımızdan bir hanım da vardı. Biz otururken, üzerinde iki beyaz elbise bulunan bir zât gelip selâm verdi, biz de onun selâmına karşılık verdik.

“–Bu kâfile nereden geliyor?” dedi.

“–Rebeze’den!” dedik.

Yanımızda kızıl bir devemiz vardı. Bize:

“–Şu devenizi bana satar mısınız?” dedi.

“–Olur.” dedik.

“–Kaça?” diye sordu. Biz de:

“–Şu kadar sa‘7 hurmaya.” dedik. Bizden indirim yapmamızı bile istemedi:

“–Bunu aldım!” dedi ve deveyi yularından tutup götürdü. Medîne’ye girip gözden kaybolunca, birbirimizi ayıplamaya başladık:

“–Deveyi, tanımadığımız birine verdik!” diyorduk. Beraberimizde bulunan hanım:

“–Birbirinizi kınamanıza gerek yok. Ben o zâtın yüzünü gördüm. Kesinlikle size hâinlik edecek birisi değildir. Onun yüzü gibi ayın on dördüne benzeyen başka bir yüz görmedim!” dedi.

Akşam olunca bir kişi yanımıza gelip:

“–es-Selâmu aleyküm, ben Peygamber Efendimiz’in elçisiyim. O sizlere bu hurmaları gönderdi. Ondan doyuncaya kadar yemenizi ve devenizin ücretini tastamam ölçüp almanızı emretti.” dedi.

Hurmalardan doyuncaya kadar yedik ve hakkımızı da tam olarak aldık.

“VEREN EL DAHA HAYIRLIDIR”

Ertesi gün Medîne’ye girdik. Rasûlullah (s.a.v.) minberin üzerinde ayağa kalkmış insanlara hitâb ediyor:

“Veren el daha hayırlı ve daha ulvîdir. İnfâk etmeye, bakmakla mükellef olduğun yakınlarından başla: Önce annen, sonra baban, kız kardeşin, erkek kardeşin ve derece derece yakından uzağa doğru diğer insanlar gelir.” buyuruyordu. (Dârekutnî, III, 45/186; Hâkim, II, 668/4219; İbn-i Hibbân, Sahîh, XIV, 517/6562)

Ebû Hüreyre (r.a.) de şöyle buyurur:

“Rasûlullah Efendimiz’den daha güzel birini görmedim, mübârek yüzünde sanki Güneş akıp gidiyordu...” (Ahmed, II, 350, 380)

Ebû Kursâfe (r.a.), Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in sûret ve sîret güzelliklerinden bir kısmını şöyle nakleder:

“Ben, annem ve teyzem, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’e bey’at edip yanından ayrıldığımızda, annem ve teyzem bana:

«–Yavrucuğum, bu zât gibisini hiç görmedik! Yüzü ondan daha güzel, elbiseleri daha temiz ve sözü daha yumuşak başka birini bilmiyoruz. Sanki mübârek ağzından nur saçılıyordu.» dediler.” (Heysemî, VIII, 279-280)

PEYGAMBERİMİZİN GÜZEL AHLAK DUASI

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz, gerek aynaya bakarken, gerekse diğer zamanlarda, sûreti gibi sîretinin de güzel olması için şöyle duâ ederdi:

“Allâh’ım! Yaratılışımı güzel kıldın, ahlâkını da güzelleştir!” (Ahmed, I, 403; Beyhakî, Şuab, VI, 262/4145, XI, 62/8184)

“Yâ Rabbî! Beni ahlâkın en güzeline ulaştır! Şüphesiz ona ulaştıracak olan ancak Sen’sin!” (İbn-i Hacer, Fethu’lsBârî, X, 456)

O’nu sûret ve sîret güzellikleri saymakla bitmez. Burada bizim zikrettiklerimiz; “Az, çoğa delâlet eder.” hikmetine binâen, deryâdan birkaç damla kabîlindendir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Fahr- i Âlem - Habîbi Hüdâ Hz. Muhammed Mustafâ, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

“ÜSTTEKİ EL, ALTTAKİ ELDEN DAHA HAYIRLIDIR” HADİSİ

“Üstteki El, Alttaki Elden Daha Hayırlıdır” Hadisi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.