Vahyin Çeşitleri Nelerdir?

Vahiy nedir? Vahyin çeşitleri nelerdir? Peygamber Efendimize (sav) vahiy nasıl gelirdi? Vahyin çeşitlerini ve hallerini Dr. Murat Kaya anlatıyor.

Hz. Âişe (r.a) şöyle buyurmuştur:

Hâris bin Hişâm (r.a) Rasûlullâh (s.a.v) Efendimiz’e:

«‒Yâ Rasûlullâh, sana vahiy nasıl gelir?» diye sordu.

Rasûlullâh Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdular:

«‒Bâzen bana çıngırak sesi gibi gelir ki bana en ağır geleni de budur. Benden o hâl zâil olur olmaz (Meleğin) bana söylediğini iyice bellemiş olurum. Bâzen Melek bana bir insan olarak temessül eder. Benimle konuşur. Ben de söylediğini iyice bellerim».”

Hz. Âişe (r.a) şöyle buyurur:

“Rasûlullâh (s.a.v) Efendimiz’i soğuğu pek şiddetli bir günde kendisine vahiy nâzil olurken görmüştüm. (İşte böylesine soğuk bir günde bile) kendisinden o hâl geçtiği vakit şakaklarından şapır şapır ter akardı.” (Buhârî, Bed’ü’l-Vahy, 2; Müslim, Fedâil, 87)

HADİSİN AÇIKLAMASI (ŞERHİ)

Vahyin mâhiyeti peygamberlerden başkasına mâlum değildir. Diğer kimselerin onu tarife kalkışması âmânın renklerden bahsetmesi kadar küstahça bir davranıştır. Ancak vahyin mertebeleri, çeşitleri, nüzûlü esnâsında orada hazır bulunanların şâhid olduğu bazı hâl ve tezâhürleri vardır ki onlardan bahsedilebilir.

Vahyin mâhiyetini ve hakîkatini bilemediğimiz gibi Rabbimiz’i görmenin ne keyfiyette olacağını da Likâ (Kavuşma) Günü’nden evvel anlamamıza yol yoktur. Ancak şu var ki Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in doğruluğuna şâhitlik eden binlerce hâdiseyi ve alâmeti gördükten sonra artık bu gibi hakikatleri kabul etmekten başka çare bulunmaz.

Allah’ın sıfatlarındaki kemâl hakkındaki icmâlî ilmimiz, “Şunu bilmiyoruz, o hâlde varlığını tasdik edemeyiz!” diyecek derecede Rabbimiz’in fiillerinin ve eserlerinin tafsilatını bilmemizi gerektirmez. Hele Cenâb-ı Hakk’ın kudretinin eserleriyle alâkalı haberleri, alışık olduğumuz tecrübelerimize uymuyor diye inkâr etmek için bize hiç hak vermez. İnsan aklı bu gibi şeyleri kendiliğinden keşfetmekten âciz ise de sâdık ve doğru bir haberci yani Peygamber Efendimiz (s.a.v) tarafından haber verildiğinde artık onları reddetmesi doğru değildir. Zira Rabbimiz’in fiillerini ve eserlerini delilsiz bir şekilde şu veya bu sûrete mahsus görmek aklın küstahlığından başka bir şey değildir.

VAHYİ, SAR’A HASTALIĞIYLA ÎZÂH ETMEK İSTEYENLERİN CEHÂLETİ

Vahyin, Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’i görenlerce müşâhede edilen zâhiri halleri hakkındaki rivâyetlere bakarak Efendimiz (s.a.v)’in sar’a ve histeri gibi bir sinir hastalığına tutulduğuna hükmeden bugünkü inkârcıların, on dört asır sonraki bu hükümleri en hafif tabiriyle gülünçtür. Müşâhede altına alınmayan kimsenin hasta olup olmadığına, hastalığının çeşidine ve cinsine hükmetmek doktorlar tarafından mümkün görülmediği halde, on dört asır evvel dünyayı teşrif etmiş bir zâtın filan veya falan hastalığa yakalandığına hükmetmek, eğer hamâkat değilse, herhalde garazkârâne bir küstahlıktır.

Bu adamlar, bunca hayret verici keşiflerle önceki ilmî eserlere karşı övünen yeni ilmî verilere gûyâ istinâd ederek bu iddiâda bulunuyorlar. Hâlbuki o beğenmedikleri, câhilliklerine tamamen kânî oldukları Kureyş müşriklerinin kötü bir mukallidi olmaktan daha büyük bir meziyet gösteremiyorlar. Şekâvette önderleri olan Ebû Lehebler, Ebû Cehiller de iftirada bulundular. Fakat şu haklarını inkâr etmeyelim ki onlar hiç görmedikleri ve hiç anlamadıkları bir şey hakkında iftirâda bulunmuyordu. Ya bu zavallılara ne diyelim ki hiç görmedikleri, hiç duymadıkları, hiç anlamadıkları, tetkik etmedikleri bir şey hakkında kafadan atarak, o Kureyş câhilleri dedikleri kimselere tâbî olarak hüküm veriyor, sonra da yeni ilmin vardığı netice budur diye övünerek ilme iftirâ ediyorlar…

Şunlar üzerinde düşünmek îcâb eder:

- Gün geçtikçe hak olduğu daha parlak delillerle sâbit olan İslâmî esaslar, bir sar’alıdan nasıl sudûr edebilir?

- Rûhânî bir hastalığa mübtelâ olan bir kimsenin, hastalık sâikiyle hatırına gelip haber verdiği şeyler nasıl dâimâ gerçeğe uygun çıkabilir? (Tecrîd-i Sarîh Tercemesi,)

Bu hadîs-i şerîften anlaşıldığına göre ashâb-ı kirâm, Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e her hususta sual sorarlardı. Allah Rasûlü (s.a.v) onları toplar ve Rabbinden aldığı ilimleri kendilerine öğretirdi. Onlardan bir kısmı anlamadığı noktaları sorar, diğer bir kısmı ezberler ve onları başkalarına aktarır ve hep birlikte öğrendikleriyle amel ederlerdi. Bu minvâl üzere Allah Teâlâ son dînini kemâle erdirmiş oldu.

Bu rivâyetten, meleklerin istedikleri sûretlere girebileceğini de öğrenmiş oluyoruz.

İslam ve İhsan

PEYGAMBERİMİZE GELEN İLK VAHİY

Peygamberimize Gelen İlk Vahiy

PEYGAMBERİMİZ'E VAHİY NASIL GELİRDİ?

Peygamberimiz'e Vahiy Nasıl Gelirdi?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.