Ümmü Râfi Selmâ (ra) Kimdir?

Ümmü Râfi Selmâ radıyallahu anhâ özel hizmetleriyle tanınan bir hanım sahâbi!.. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimize hizmet aşkıyla dolu bir bahtiyar hanım... Efendimizin oğlu Hz. İbrahim’in doğumunda ebelik yapan bir hizmet eri... Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin Efendimizin dünyaya teşriflerinde de aynı hizmeti gören bir bahtiyar...

Selmâ (r.anhâ) Hazreti Fâtıma radıyallahu anhâ’nın son anlarında iken arzu ve isteklerinin yerine getirilmesinde ve onun gaslinde büyük yardımları dokunan, becerikli, maharetli, özel hizmetli bir hanım sahâbî... O, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin halası Safiyye binti Abdülmüttalib’in azâtlısıdır. Efendimizin azâtlısı Ebû Râfî’nin hanımıdır.

Ebû Râfî Mısırlı’dır. Sevgili Peygamberimizin amcası Hz. Abbas (r.a)’ın kölesi idi. Bedir Gazvesinden önce müslüman oldu. Fakat müşriklerin şerrinden çekindiği için İslâm’a girdiğini açıklayamadı. O, bu sebebten Bedir Savaşına katılamadı. Mekke’de İslâm’ı gizli gizli yaşamaya çalıştı.

Ebû Râfî sanatkâr bir ruha sahibti. Yaptığı el işleriyle geçinirdi. Zemzem kuyusunun yanında ağaçtan su tasları oymacılığı yapardı. O, Bedir’de esir alınan efendisi Abbas’ın kurtuluş fidyesini Medine’ye götürdü. Daha sonra sevgili amca Abbas, bu sanatkâr mahâretli ve hizmetli kölesi Ebû Râfî’yi Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimiz’e bağışladı.

Mekke’de müşriklerin ezâ ve cefasından bunalan Ebû Râfî bunu fırsat bilip Medine’ye hicret etti. Ashâb-ı Suffa arasına katılıp İki Cihan Güneşi Efendimizin özel hizmetlerinde bulunmaya başladı. Onun samimiyeti, candan hizmeti, iş bilirliği, becerikliliği ve mahâreti dikkat çekmekteydi. O gönlü sevgi dolu Rasûlullah âşığı bir hizmet eri idi.

Fahr-i Kâinat (s.a) Efendimiz onu, amcası Abbas’ın müslüman olduğu müjdesini alınca azât etti. Ebû Râfî (r.a) ise Efendimizden ayrılmamak için azât olmayı bile istemedi. Köle olarak hizmete devam etmeyi âzat olmaktan daha üstün bildi. İki Cihan Güneşi Efendimiz Ebû Râfî (r.a)’ın muhabbet ve teslimiyetini görünce yanından ayırmadı. Onu câriyesi Selmâ (r. anhâ) ile evlendirdi.

Karı-koca aşkla Efendimize hizmet etmeye ve annelerimizin özel hizmetlerinde bulunmaya başladılar. Sanki aile efradından bir ferd gibi sayılır hale geldiler. Fahr-i Kâinat (s.a) Efendimizin Ebû Râfî ve hanımı Selmâ’ya iltifatları onlar için bir seâdet vesilesiydi. Kendilerinin aileden sayılmalarını büyük bir bahtiyarlık olarak gördüler.

Selmâ (r. anhâ) becerikli ve çok hünerli bir hanımdı. Cennet Efendilerinin seyyidi, Hz. Fâtıma (r. anhâ)’nın iki oğlu Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.a) Efendilerimizin dünyaya teşriflerinde doğumlarında hizmet etmiştir. Aynı şekilde Fahr-i Kâinat (s.a) Efendimizin oğlu İbrahim’in doğumunda da Mâriye annemize hizmet ederek ebelik yapmıştır. İbrahim’in doğumunu kocası Ebû Râfî ile Efendimize müjdelemiştir.

HZ. FÂTIMA'NIN MANEVİ ANNESİ

Ümmü Râfî Selmâ (r. anhâ) hizmetleriyle kendisini o derece sevdirmiştir ki; Hz. Fâtıma (r. anhâ) ona anneciğim diye iltifatta bulunmuştur. Rivayetlere göre Hz. Hatice (r. anhâ) annemize de hayatında ve vefatında hizmet etmiştir. Gasil ve tekfininde yardımcı olmuştur.

Hz. Fâtıma (r. anhâ) hastalığının şiddetlenip ağırlaştığını hissedince anneciğim dediği Ümmü Râfî Selmâ (r. anhâ)’yı çağırmıştır. Onunla dertleşip özel görüşmüştür. Yapılması gereken hizmetleri istişare etmiştir. Hz. Fâtıma (r. anhâ) son anlarını yaşarken efendisi Hz. Ali’den çocuklarının dışarı çıkarılmasını istedi. İçeriye anneciğim dediği Ümmü Râfî Selmâ (r. anhâ) ile Esma binti Ümeys (r. anhâ)’yı çağırdı.

Onların kendisine gusül abdest aldırıp odadan çıkmalarını bir müddet kendisini yalnız bırakmalarını istedi. Rabbime duâ ve niyazda bulunacağım dedi. Ümmü Râfî Selmâ (r. anhâ) güzelce hizmetini gördü. Yatağını odanın ortasına serdi. Kıbleye doğru Hz. Fâtıma (r. anhâ)’yı yatırdı ve kendileri dışarı çıktı.

Hz. Fâtıma (r. anhâ) yalnız başına Rabbına duâya başladı. Derin bir niyaz halinde iken nâzenîn bedenini odanın içinde bırakarak ruhunu Rabbine teslim eyledi. Ümmü Râfî Selmâ (r. anhâ) hizmet ehli bir hanım olduğu kadar aynı zamanda cihada da katılan bir hanımdı. İki Cihan Güneşi Efendimize hem barışta hem de savaşlarda hizmet etmiştir. Bu maksatla Hayber Savaşına katıldığı rivâyet edilmektedir.

Selmâ (r. anhâ) ömrünü Âlemlerin Efendisi sevgili peygamberimize ve âilesine hizmet ederek tamamladı. Cenâb-ı Hak’tan şefaatlerini niyaz ederiz. Amin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 230, Nisan 2005

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.