Ümmü Atıyye (ra) Kimdir?

 Ümmü Atıyye radıyallahu anhâ Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizle yedi gazvede bulunma şerefine eren kahraman bir hanım sahâbî!... Müslüman hanımların cenâzelerini yıkama hizmetiyle tanınan, ashâb-ı kiramın fakîhlerinden sayılan ilim erbâbı bir hanım!... Sevgili Peygamberimizin ilk kızı Hazreti Zeynep radıyallahu anhâ’nın cenâzesini yıkama vazifesini yerine getirmekle mutlu olan ve o hizmetin kendisine verilmesinden büyük şeref duyan bir bahtiyar hizmet eri...

Ümmü Atıyye (r. anhâ) Medine’lidir. Asıl adı Nesîbe binti Hâris’dir. “Nesîbe’cik” anlamında Nuseybe binti Hâris diye de telaffuz edenler vardır. Ümmü Atıyye onun künyesidir. Hadis rivâyetlerinde bu künye ile tanınmıştır. O, Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimizin hicretinden sonra İslâm’la şereflenmiştir. Efendimiz, Medine’ye yerleşince kendi isteği ile bizzat gidip, huzuruna varıp biat etmiş hanımlardandır.

Sevgili Peygamberimizle yedi gazveye katılan Nesîbe (r.anhâ) bu savaşlarda çok yararlılık göstermiştir. Müslüman askerlerinin hizmetinde bulunmuştur. Mücâhidlerin yemeğini pişirmiş, hastalarıyla yakından ilgilenmiş şefkat ve merhametle elinden gelen hizmeti esirgememiştir. Onların, yaralı olanlarının iyileşmesi, tedâvisî için bütün gayretiyle çalışmış, yaralarını sarmıştır. Ümmü Atıyye (r. anhâ) bu hizmetlerine dair bilgileri kendisi şöyle nakleder:

“Ben yedi savaşta Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte bulundum. Onlara yemek yapar, geride kalan eşyalarını toplardım. Yaralıları tedâvî eder, hastalara bakardım.”

Ümmü Atıyye (r. anhâ) dînî emirlere bağlı, samîmî ve ihlas sâhibi olgun bir hanımdı. Şefkat ve merhamet dolu bir gönle sahibti. Allah Rasûlüne sadakatinden dolayı bir ana gibi sevilirdi. O, sâdece savaş meydanlarında darda kalmış insanlara değil, geniş zamanlarda, sulh dönemlerinde dahi herkese hizmet etmeyi severdi. Hatta ashabın hayvanlarına bile göz kulak olurdu. Akşam olup da gece dışarıda kalmış hayvanâta varıncaya kadar şefkat ve merhamet eder, onlara acırdı. Onlara Allah’ın mahluku, yaratığı nazarıyla bakar kaybolmalarını istemezdi. Bir komşunun veya tanıdığının hayvanı ise; onları kendi haline bırakıp terketmezdi. Sâhibine kadar getirip teslim ederdi.

Ne şefkat!... Ne merhamet!... Ne sevimli bir hareket!... Ne güzel ilgi!... Ne samîmi davranış!... Ne sıcak alâka!... İlgi sevgi doğururdu. Kardeşinin hayvanına dahî göz kulak olmak!... Herkese hizmet ederek gönüllerde sevgiyi artırmak!... Hizmetle yakınlık sağlayarak gönüller fethetmek!... Allah’ım bizlere de samîmî davranışlar ve güzel hizmetler lutfet!...

CENÂZELERİ YIKAYAN SAHABÎ

Ümmü Atıyye (r.anhâ) bilgili, becerikli, hizmet ehli bir hanımdı. Her işi severek yapardı. Güler yüzü eksik olmazdı. Sağlam bir itikada ve geniş bir İslâmî bilgiye sahipti. Medine-i Münevvere’de müslüman hanımların cenâzelerini yıkamakla meşhur olmuştu. Sevgili Peygamberimizin ilk kızı, biricik Zeyneb’i vefat edince, cenâze gasil ve defin hizmeti ona verilmişti. Bu onun Rasûlullah (s.a) Efendimiz katındaki dîni mevkiini göstermesi bakımından dikkat çekiciydi. Bu hizmetiyle ilgili olarak kendisinden rivâyet edilen hadis-i şerif şöyledir:

Ümmü Atıyye radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem kızı Zeyneb radıyallahû anhâ’yı yıkayan kadınlara şöyle buyurdu:

“Sağ tarafından ve abdest organlarından başlayın.” (Riyazussalihin Şerh ve Tercemesi, c.4, s. 196. Buharî, cenâiz 10)

Zeyneb (r. anhâ) hicretin sekizinci yılında vafat etti. Resûl-i Ekrem (s.a) biricik kızının cenâzesini yıkayan Ümmü Atıyye (r. anhâ) ve ona yardım eden diğer hanım sahâbilere, yıkamaya sağ taraftan ve abdest organlarından başlamalarını söyledi. İki Cihan Güneşi Efendimiz bu tavsiyeleriyle bizlere de ışık tuttu. Hayatta her iyi ve güzel işi sağdan başlayarak yapmamız gerektiğini duyurdu.

PEYGAMBER EFENDİMİZİN TAVSİYELERİ

Hadis kitaplarının değişik yerlerinde rivayet edilen bir başka hadislerinde ise Fahr-i Kâinat (s.a) Efendimiz’in Ümmü Atıyye (r. anhâ)’ya ayrıca şu tavsiyelerde bulunduğu nakledilmiştir.

Sevgili kızını bol su ile ve o devirde yaprakları sabun yerine kullanılan sidr adlı bitkinin yapraklarıyla üç, beş, hatta gerekirse daha fazla yıkamalarını istedi. Sonuncu defa yıkarken kâfur veya benzeri güzel bir koku kullanmalarını söyledi. İşleri bitince haber vermelerini tenbih etti.

Yıkama işinin tamamlandığı söylenince, izârını onlara vererek; “Bunu kızıma iç gömleği yapınız”buyurdu. Kızına karşı kalbinde beslemiş olduğu sevgiyi bu şekilde göstermiş oldu. Vedâ anında bile biricik kızına sevgisini eksik eylemedi. Şefkat gömleğine sararak onu uğurladı.

Ne sevgi!... Ne şefkat!... Ne merhamet!... Allah’ım bizlere de o sevgi, şefkat ve merhamet pınarından doyasıya içmeyi nasîb et!...

YAS TUTMAK CAİZ Mİ?

Ümmü Atıyye (r. anhâ) metânet sâhibi, sabırlı bir hanımdı. Ölüler için mâtem tutmazdı. Arkasından feryâd ü figan ederek ağlamazdı. O kendi oğlunun vefatından üç gün sonra koku sürünerek halkın içine çıkmıştı. Bu hareketini garib karşılayanlara Efendimizden naklen şu haberi vermişti: “Bir kadının kocasından başka bir kimse için üç günden fazla mâtem havasına bürünmesine müsaade edilmemiştir”diye söylemiştir.

Ümmü Atıyye (r. anhâ) ashâb-ı kirâmın fakîhlerinden sayılmış ve kırk kadar hadis-i şerif naklettiği rivâyet edilmiştir. Hepsi Kütüb-i Sitte’de yer almıştır. İki tanesi meâlen şöyledir:

“Hanım olarak bizler cenâzenin peşini takipten men olunduk.”

“Rasûlullah (s.a) bizimle bey’at yaparken;  feryâd ederek ağlamamak üzere bizden söz aldı.”

Ümmü Atıyye (r. anhâ) hicretin yetmişinci yılı civarında vefat etmiştir. Allah ondan razı olsun. Rabbimiz bizleri şefaatine nâil buyursun. Amin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 228, Şubat 2005

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.