Ümmete Zarar Veren 'içki ve Uyuşturucu Bağımlılığı'

İçki ve onun gibi insanın aklını başından alan uyuşturucu maddelerin ahlakî noktadan ve beşeri ilişkiler açısından ümmet hayatına yönelik her zaman gündemde olan, tehlike ve zarar boyutu çok yüksek nesneler olduğunun açıkça ilanıdır.

Kasıtlı kişiler ya da cahillerden başka hiç kimsenin içki ve uyuşturucu maddelerin zararlarına yönelik herhangi bir itirazı söz konusu değildir. Herkesin farkında olduğu bir konuyu işlemek için önemli bir gerekçe olmalı dediğinizi duyar gibi oluyorum. Doğrusu ben de böyle bir tereddüt geçirdiğimi itiraf etmeliyim. Fakat “ümmet hayatının zararlıları” dizisinin bütünlüğü açısından içki ve uyuşturucu bağımlılığının işlenmesinin bir gereklilik olduğu fikri daha ağır bastı.

Her şeyden önce içki, yüce Rabbimiz tarafından “Şeytan işi bir pislik1 diye belirlenmiş, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz tarafından da “tüm kötülüklerin anası2 diye tespit ve teşhir edilmiştir. Kötülük yapma ve günah işleme cür’et ve cesareti vermesi, içki çevresinde oluşturulan suç mekanları, reklam ve ticâri sektörler gibi olumsuzluklar, içki ve uyuşturucuların ne denli bir kötülük odağı ve anası olduğunun göstergeleridir. Tüm bunların Şeytan’ın yapmak istediği pis işlemler olduğu da ortadadır.

Bu çağlar üstü tespitler, içki ve onun gibi insanın aklını başından alan uyuşturucu maddelerin ahlakî noktadan ve beşeri ilişkiler açısından ümmet hayatına yönelik her zaman gündemde olan, tehlike ve zarar boyutu çok yüksek nesneler olduğunun açıkça ilanıdır.

AHLAKİ AÇIDAN BELALAR

Öte yandan İngiliz tarihçi A. Toynbee “İslâm Medeniyetinin Batı medeniyetine tevhid inancının korunması, kavmiyetçilik ve içki yasağı gibi üç ayrı yönden üstün olduğu tespitini yapmış ve ümmet-i Muhammed’i en güçlü yönleriyle Batılılara hedef olarak göstermiştir. Hiç kuşkusuz böylesi bir tespit, konunun ümmet hayatı açısından irdelenmesini zorunlu kılan bir başka gerekçedir. Zira ümmet-i Muhammed günümüzde sosyal açıdan kavmiyetçilik/ulusçuluk; ahlaki açıdan da içki ve uyuşturucu belalarının etkisiyle büyük sıkıntılar yaşamaktadır.3

Henüz televizyon yayınlarının başlamadığı yıllarda bir Gümrük ve Tekel bakanının devlet radyosunda yayımlanan hiç ama hiç unutamadığım konuşmasında söylediği “Bir milletin gelişmişlik seviyesi tükettiği içki oranı ile ölçülür” sözü, konuya yönelik ne büyük bir aldatılmışlık içinde olduğumuzun resmen itirafı idi.

Merhum Âkif ne güzel tespit etmiş gerçeği:

«His» denen devletliden olsaydı halkın behresi:

Pâyitahtından bugün taşmazdı sarhoş na’resi!4

Son zamanlarda da kimi resmi toplantılarda/resepsiyonlarda içki sunulmamasını takdir edecekleri yerde “büyük bir cinayet işlenmiş gibi, rejimin kuruluş felsefesine aykırı davranış ve davetlilere baskı ve saygısızlık” olarak karşı çıkan siyasiler görülmektedir. Bunun en son örneği 1 Ekim 2016 TBMM’nin açılış resepsiyonunda yaşanmıştır.

Öte yandan toplumda birbirini tetikleyen sigara, içki ve uyuşturucu kullanım yaşının ilkokul düzeyine kadar düşmüş olması da artı ve fakat acı sosyal bir gerekçe olarak gündemimizde bulunmaktadır.

O halde önce içkiye yönelik yasağı kesinleştiren âyet-i kerimeleri hatırlayalım:

“Ey İnananlar! İçki, kumar, tapınmak ve putlara kurban kesmek için dikilen taşlar, fal ve şans okları şeytan işi birer pislikten başka bir şey değildir. Bunlardan kaçının ki (ebedi) kurtuluşa eresiniz.

Elbette Şeytan, içki ve kumar ile aranıza kin ve düşmanlık sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçersiniz değil mi?

Allah’a da itaat edin, Peygambere de itaat edin ve onlara karşı gelmekten sakının. Eğer itaat etmezseniz şunu bilin ki, elçimizin görevi açıkça tebliğ etmekten ibarettir.5

ÂYET-İ KERİMELERİN MESAJI 

Tedrici bir yöntemle toplumu düşündürüp eğiterek sonuçta kesinkes yasaklanan içkinin “şeytan işi bir pislik, iğrençlik” ve hatta “rezillik” olduğu vurgulanmıştır. Daha sonra “ Şeytan, içki ve kumar ile aranıza kin ve düşmanlık sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister” buyrulmak suretiyle önce açıkça ümmet bünyesi açısından sakıncası ortaya konulmuştur. Peşinden de müminlerin Yaratıcıya yönelik kişisel ve temel görevlerini (Allah’ı anmak ve namaz) engelleyeceği açıklanıp Müslümanların hem toplumsal hem de kişisel zararının bilincine varıp içlerinden gelerek kendiliklerinden konuya ait yasağa uymaları “bunlardan vazgeçtiniz/vazgeçersiniz/ değil mi?” diye iş, bir anlamda inananların dindarlıklarına havale edilmiştir. Müslüman kimliği, ruh-beden sağlığı, toplum/ümmet dinamizmi ve dünya-âhiret mutluluğu açısından anılan nesnelere, fiillere ve de aynı çirkinliğe sürükleyen uyuşturucu maddelere bağımlılığın önü kesilmek istenmiştir. Alkollü içki ve uyuşturucu maddelerin en büyük zararı, büyük gayret ve harcamalarla bile önlenemeyen kullananlarda oluşturduğu alışkanlık/bağımlılıktur.

Hangi gerekçe ile olursa olsun, âyet-i kerimedeki uyarılara uyulmazsa, bilinmesi gerekli gerçek,”elçimizin görevi açıkça tebliğ etmekten ibarettir.” Gerisi, itaat etmeyenlere kalmıştır, onların sorunudur.

HADİS-İ ŞERİFLER

Ümmet-i Muhammed’i güzelliklerle bezenmiş, her türlü kötülük ve çirkinlikten arındırılmış bir sosyal yapı olarak şekillendirmek için sürekli gayret göstermiş bulunan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in içki konusundaki tebliğlerinin/duyurularının bir kısmını buracıkta hatırlamak yerinde olacaktır:

Âişe radıyallâhu anhâ anlatıyor: “Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: “Sarhoşluk veren her içki haramdır6

Burada “sarhoşluk veren her içki” genel/mutlak ifadesi, her türlü uyuşturucu maddeleri de kapsamaktadır.

Cabir bin Abdullah radiyallahu anhuma şöyle dedi: “Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

‘Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır’ buyurdu.”7

İçkinin toplum/ümmet açısından arz ettiği tehlikeye en özlü olarak şöyle dikkat çekilmiştir: “İçki kötülüklerin anasıdır.”8 Diğer bir rivayete göre de, “İçkiden sakınınız. Çünkü içki her türlü kötülüğün anasıdır9 buyrulmuştur. Bir başka rivayette ise10,  “İçkiden uzak durun, çünkü o her kötülüğün anahtarıdır”11 diye durum açıklanmıştır.

Çağımızda olduğu gibi içkinin (bira, arpa suyu, alkol, rakı, votka, şampanya vb.) çeşitli isimlerle adlandırılmış olması, sarhoşluk sebebi olduğu sürece haramlık hükmü değişmez. Nitekim Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bu duruma dikkat çekmiş bulunmaktadır:

Ümmetimden bir kısım insanlar içki içip onu başka isimlerle adlandıracaklar.12

Hadis-i şeriflerde söz konusu olan “içmek” ifadesi, hiç kuşkusuz sarhoşluğa yani geçici de olsa aklî melekelerin işlevini kaybetmesine sebep olan ve değişik yollarla alınan maddeleri de kapsamaktadır.

Sağlıklı, dingin ve etkin bir ümmet hayatı için din-i mübin tarafından alınmış ahlaki alandaki bu köklü tedbire (içki ve uyuşturucu yasağına) uymaktan başka yol olmadığı açıktır. İslam ülkeleri yöneticilerinin kulakları çınlasın.


Dipnotlar: 1) Bk. el-Mâide (5), 90; 1) İbn Hibban, Sahih XII, 170; Darekutni, Sünen IV, 247; 3) Ayrıca garip bir şekilde yakın geçmişte de “dinler arası diyalog” saçmalıklarıyla akide açısından ümmetin tevhid inancı örselenip tevhid ve teslis (üçlü tanrı) inancı sanki aynı şeymiş gibi gösterilmek istenmiştir. Böylece Toynbee’nin gösterdiği üç hedefe yönelik düşmanca girişimler tamamlanmıştır. 4) Safahat. s. 323; 5) el-Mâide (5), 90-92; 6) Buhârî, Eşribe 4, Vudü 71; Müslim, Eşribe 67-68, (2001); Muvatta, Eşribe 9, (2, 845); Ebu Dâvud, Eşribe 5, (3682, 3687); Tirmizî, Eşribe 2, 3, (1864,1867); Nesâî, Eşribe 23, 8, (298); 7) Ebu Davud: 3681, Tirmizi: 1927, İbni Mace: 3393; 9) İbn Hibban, Sahih, XII, 170; Dârekutni, Sünen IV, 247; 9) Nesai, Eşribe, 44 (Hz. Osman’ın sözü olarak nakledilmiştir.); 10) Hakim, Müstedrek, IV, 164; 11) İbn Mace, fiten 23; Beyhaki, Şuabü’l-iman V, 10, 11; Hakim, Müstedrek, IV, 162; 12) Ahmed b. Hanbel, Müsned IV, 237; Beyhaki, es-Sünenü’l-kübra, VIII, 512, 513

Kaynak: İsmail L. Çakan, Altınoluk Dergisi, 369. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.