Ümmet Hayatına Zarar Veren Ölçüsüzlük

"Emr-i bi’l-ma’rûf imiş ihvân-ı İslâm’ın işi, Nehyedermiş bir fenalık görse kardeş kardeşi." Mehmed Âkif Ersoy

İnsanın her duygu, düşünce, söylem ve eyleminin ifrat, tefrit ve itidalden oluşan üç ayrı durumu vardır ve bu yapısaldır. Önemli olan herhangi bir yapısal/insanî vasfı ve durumu inkâr etmek değil, onu itidal noktasında ölçülü kullanmak, ölçüsüzlük demek olan ifrat ve tefrite düşmemektir.

Ölçüsüzlük, inanç/düşünce, söylem ve eylemlerde sınırlara riayet etmemek, daha doğrusu haddini bilmemek olarak tezahür eder. Bu durumun yaygınlık kazanması ise, toplumda anarşi, kaos, karmaşa, sınırsızlık, ilkesizlik, başıbozukluk, düzensizlik, nizamsızlık ve hukuksuzluk demektir.

Ölçüsüzlük, dinde aşırılık (el-ğuluvvu fi’d-dîn) olarak en uç ve tehlikeli noktaya ulaşır. Neticede, bireysel planda “mutedil mümin” ve buna bağlı olarak toplum planında da “vasat ümmet” niteliği ya tamamen ya da kısmen ortadan kalkar. “Vasat, orta, adil, ölçülü” niteliği kaybolunca “iyi Müslüman” ve “hayırlı ümmet” kavramı yani ma’rufu emretme ve münkeri nehyetme yetkinliği ve etkinliği ciddi şekilde yara alır ya da hiç kalmaz. Bu sebeple konu, mümin bireyler kadar ümmet varlığı ve etkinliği açısından da son derece önemlidir.

Rab olarak Allah’tan, din olarak İslâm’dan, peygamber olarak Muhammed’den razı olup bunlara alternatif aramayan, imanın tadını almış demektir1 hadis-i şerifinde açıkça belirtildiği gibi ümmetin üç ana kutsalı bulunmaktadır. Ölçüsüzlükler ise, hangi alanda olursa olsun, eninde-sonunda bu üç kutsala yönelir /rucû eder.

ALLAH'A YÖNELİK ÖLÇÜSÜZLÜK

Ölçüsüzlüğün ya da aşırılığın en kabası hiç kuşkusuz Yüce Yaratıcı’ya yönelik olanıdır. Allah’a yönelik ölçüsüzlük ve aşırılık, özünde tenkis nitelikli yani yaratıkları O’na eş-ortak koşmak (şirk) ve O’nu yaratıklara benzetme anlamına gelen kabul/inanç ve söylemlerde bulunmaktır. Şirk’in “en büyük zulüm ve haksızlık2 diye nitelendirilmiş olması, ölçüsüzlükte zirve anlamı taşımasındandır. Tevhid inancına dönülmedikçe affının söz konusu olmaması3 da bu sebeple olsa gerektir. Üçlü tanrı inancı(teslis), tanrının bir millete has kılınması (tahsis), dualizm gibi adeta kurumlaşmış kabuller de şirk çerçevesinde ölçüsüzlük ve küfürdür.4

Ayrıca Yüce yaratıcıya yönelik ölçüsüzlüklere muhtelif âyet-i kerimelerde. O’na çocuk isnad etmek, “Allah fakirdir” demek, koyduğu sınırlara riayet etmeyip onları aşmak, helal-haram hükümlerini değiştirmeye kalkmak, gönderdiği peygamberlerin beşer/insan olmasını yadırgayıp itiraz etmek v.s. belirtilmiş ve pek güçlü ifadelerle reddedilmiştir. “Allah adına yalan uyduran yahut O’nun âyetlerini yalanlayanlardan daha zâlim kim var”?5 âyet-i kerimesi, bu söylediklerimize sadece bir örnektir.

İSLAM'A YÖNELİK ÖLÇÜSÜZLÜK

İslâm’a yönelik ölçüsüzlük hem tezyid hem de tenkis nitelikli söylem ve eylemler olarak kendisini göstermektedir.

Din işlerinde genellikle aşırılık ve mübâlağa olarak görülen ölçüsüzlük, hiç kimseyi kurtuluşa götürmemiştir. Bu sebeple de Resûlüllah Efendimiz “Ey Müslümanlar! Dinde ölçüsüzlükten sakının! Çünkü sizden öncekileri dinde aşırılık ve ölçüsüzlük helak etmiştir.6 buyurmuştur. Bu ikaz, inançlar ve ibadetlerdeki ölçüsüzlüklerin hepsini kapsayan genel bir uyarıdır.

Allah Teâlâ önceki ümmetleri de aşırılıktan/ölçüsüzlükten nehyettiğini şu âyetle bildirmiştir: «De ki; ey ehl-i kitap! Dinînizde (ölçüyü aşıp) haddi tecâvüz etmeyin!»7

Öte yandan bir hadîs-i şerîfle­rin­de Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:

«Gerçekten bu İslâm Dini, kolaydır. Kim, amellerim eksik olmasın diye kendini zorlarsa, din ona galebe eder. O halde, ortalama gidin, bununla yetinin. (Böyle yaparsanız) size müjdeler olsun. Sabah-akşam seferinden biraz da gece yürüyüşünden yararlanınız da kendinizi yormayınız. (Acelesiz ve telâşsız bir yaşayışı tercih ediniz ki hedefe ulaşabilesiniz.)»8 buyurmuştur.

Burada işleri en uygun zamanlarda mümkün olduğu kadar zorlamadan yapmaya gayret etmenin daha doğru olacağı bildirilmektedir. Nitekim «Aşırı hassasiyet gösterip ince eleyip sık dokuyanlar helâk olmuştur»9 ve «Allah’a en sevgili olan din, kolaylık üzerine kurulmuş olan din(i İslâm)dır»10 hadisleri de teenni ve itidal üzere yani ölçülü bir şekilde dinî emirleri yerine getirmeyi teşvik etmektedir.

Ölçüsüzlükte, aşırı davranmakta, şer’i şerîf’in yetindiğiyle yetinmemek, onu azımsamak gibi bir mâna yatmaktadır. Yani, bir başka deyişle; «müslümanlıktan fazla, müslüman olmak» gibi bir girişim söz konusu olmaktadır. Oysa böylesi bir davranış, kişiyi hem yorar hem de bid’atçı olmaya götürür.

Dinin getirdiği ve öğütlediği esaslarla yetinmemek daha ileri safhalarda haramı helâl saymak helâli haram kabul etmek ölçüsüzlüğüne götürür. Bu ise, küfrün tâ kendisidir. Nitekim İbn Abbas radıyallahu anh’den nakledildiği gibi «Helâli haram sayan da haramı helâl kabul eden gibidir.»11 Belki bazıları bir eğitim ve takvâ niyetiyle bazı helâl ve mübah olan nimetlerden yararlanmakta çekimser davranabilirler. Bu davranış, o mübahın veya helâlin haram sayılması fikrine dayanıyorsa, takvâ değil, küfür olur.

Ebû Kılâbe radıyallahu anh naklediyor:

«Ölünceye kadar sürekli oruç tutmuş olan annesinin cenaze namazını kıldırması için bir adam Resûlüllah’a müracaatta bulundu. Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem:

-Ne oruç tuttu ne de iftar etti... buyurdu ve cenâze namazını kıldırmadı.»12

Burada bir ibâdet olan orucu, dinin koyduğu sınırı taşan bir kapsamda ölçüsüzce uygulayan bir kadın için Resûlüllah’ın “Ne oruç tuttu ne de yemek yedi” buyurması, dinin koyduğu sınırları aşarak makbul bir ibâdet/kulluk yapmanın mümkün olmadığını kesinlikle ortaya koymaktadır.

Dinin yaşanması alanında bir başka ölçüsüzlük de tefrit/ihmal şeklinde gözükür. İnanmış olmak, doğru yolda olmak ve neticede kurtulmak için temel şart olmasına rağmen yeter şart değildir. İmanın pratiğe yani amele ihtiyacı vardır. Dinin belirlediği görevlere, (emir ve yasaklar) ilgisiz kalıp onları ihmal etmek ve sonra da, kendi olgunluğunu, iyi Müslüman olduğunu iddia etmek, fikrî Müslümanlıkla yetinmek, «kalbim temiz» iddialarıyla avunmak, esasen eylemsizlik/tefrit anlamında dine saygısızlık ve ölçüsüzlük demektir.

O halde aşırı dindarlık ve takva duygusu da amelsiz iyilik iddiaları da dine karşı ölçüsüzlüklerin iki ayrı cephesini (tezyid ve tenkıs) oluşturmaktadır.

HZ PEYGAMBERE YÖNELİK ÖLÇÜSÜZLÜK

Peygamber Efendimize yönelik ölçüsüzlük, tenkis ve ta’zim niteliklidir. Onun ilk muhataplarının yaptığı gibi, beşer - peygamber oluşunu öne çıkarıp peygamberliğini ve getirdiği dini reddetmek tenkis nitelikli ölçüsüzlüktür.

Bilindiği gibi Hz. Peygamber’in, kendi toplumu içinde güvenilir kişiliğiyle tanınmış olmasına rağmen, Allah’ın resulü olduğunu açıkladığı zaman, toplumun çoğunluğu tarafından bu durum benimsenememişti. Geçmiş toplumlar gibi Mekke toplumu da beşeriyetle nübüvveti (insanlıkla peygamberliği) birbiriyle bağdaştıramamıştı Oysa onun,“Vahye mazhar bir beşer; yani Allah elçisi bir insan” olarak görülüp kabul edilmesi gerekiyordu.

Hz. Peygamber’in beşer/insan olması ve bunun ısrarla vurgulanması, sonu tanrılaştırmaya kadar uzanabilecek olan kutsamacı ölçüsüzlük ve eğilimlere; resul/elçi olduğunun öne çıkarılması da sıradanlaştırıcı, sınırlamacı ve kısıtlamacı ya da indirgemeci yaklaşım13 ve tenkis nitelikli ölçüsüzlüklere engel teşkil eden yapısal bir gerçekliktir.

İslâm’dan önce gelmiş dinlerin bazı mensuplarının sandıkları gibi peygamber (hâşâ) Allah değildir, Allah’ın oğlu ya da yarı Allah veya melek de değildir. Yahudilerin Hz. Üzeyr’i, Hıristiyanların Hz. İsa’yı “Allah’ın oğlu” diye tavsife kalkışmaları14 gibi, “Allah bir insanı mı peygamber olarak gönderdi?15; “Bizi bir insan mı doğru yola iletecek?”16 diye itirazlar ileri sürmek de peygamberde farklı, beşer-üstü bir nitelik arama eğiliminden ileri gelen bir ölçüsüzlüktür.

Ta’zim/saygı nitelikli ölçüsüzlüklerin varacağı son nokta konusundaki sınırı, güncel ifadesiyle, kırmızı çizgiyi bizzat Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem çizmiştir. O, şöyle buyurmuştur:

 “Hıristiyanların İbn Meryem’i methediyoruz diye ilahlaştırdıkları gibi, beni övmekte aşırı gitmeyin. Şüphesiz ki ben, Allah’ın kuluyum. Benim hakkımda ‘Allah’ın kulu ve resulü’ deyin, yeter!”17

NETİCE

Ölçüsüzlük, ifrat ve tefrit (abartı ve ihmal) olarak yaygınlaştığı zaman itidal ölçü olmaktan çıkar, tanınmaz hale gelir. Bu ise her şeyin karma karışık olması yani tam bir ölçüsüzlük demektir. Oysa. dinimizde ölçülü olana ölçüsüz sevap, ölçüsüzlük yapana ölçülü azap vardır.

O halde İslâm’ın kutsallarına, koyduğu sınırlara, sünnet-i seniyyenin şekillendirdiği uygulama biçimlerine her konuda büyük bir itina ve özel bir dikkat gösterip ölçüsüzlüklerden kaçınmak, ümmetin dindarlık kıvamına yönelik temel bir göstergedir.

Kaynak: Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan, Altınoluk Dergisi, Sayı: 370, Aralık 2016


Dipnotlar: 1) Tirmizî, İman 10; Ayrıca bk. Müslim, İman 56; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 208. 2) Lokman ( 31), 13. 3) en-Nisa (4), 48, 119. 4) Bk. el-Maide (5), 73. 5) el-En’am (6), 21, 93, 144, 157; el-A’raf (7),37, 47; es-Saff (61), 7. 6) İbn Mâce, Menâsik 63. 7) el-Maide (5) 77. 8) Buhârî, İman 29; Nesâî, İman 28; Ahmed b. Hanbel, Müsned ,V, 29. 9) Müslim, İlim 7; Ebû Dâvud, Sünnet 5; Müsned, I, 386, bk., Darimî, Mukaddime 19. 10) Buhârî, İman 29. Ayrıca bk., Buhârî, İ’tisam 5; Dârimî, Mukaddime 19. 11) Abdurrezzak, Musannef, XI, 292. 12) Bk. Abdurrezzak, Musannef, XI, 292. 13) Söz konusu ölçüsüzlükler hakkında bilgi için bk. Çakan, “Hz. Peygambere Yönelik Farklı yaklaşımlar”, İslami Yapılanmada Siret ve Sünnet, s. 185-201, İstanbul, 2013 (İfav yayınları, no 235). 14) et-Tevbe (9), 30. 15) el-İsrâ (17), 94. 16) et-Teğâbün (64), 6. 17) Buhari, Enbiya 48.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.