3 Salih İnsan

Vaktiyle İsrâiloğulları arasında yaşayan 3 sâlih insanın ibretlik hikayesi.

Hak yolunda insanın varabileceği en yüce makâm, Allah’ın kulundan râzı olmasıdır. Bu da, kulun Rabbinden râzı olmasının en büyük mükâfâtıdır.

3 SALİH İNSANIN HİKAYESİ

İsrâiloğulları arasında sâlih insanlar da vardı. Resûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem’in şu hadîs-i şerifi bu sâlih insanlara bir örnektir:

“Sizden evvel yaşamış insanlardan üç kişi yola çıktılar, geceyi geçirmek için bir mağaraya girdiler. Derken dağdan bir taş yuvarlandı ve mağaranın ağzını kapattı.

Bunun üzerine üç arkadaş kendi aralarında: İyi amellerimizle duâ etmekten başka bizi buradan hiçbir şey kurtaramaz! dediler.

İçlerinden birisi şöyle dedi:

Allâhım! Benim çok ihtiyar bir annem ve babam vardı. Onlardan evvel ne çocuklarıma ne de hayvanlara bir şey yedirip içirmezdim. Günün birinde odun toplamak için uzaklara gitmiştim. Onlar uyuyuncaya kadar dönemedim. Akşam yemeklerini hazırladım; fakat onları uyumuş buldum. Onları uyandırmayı ve onlardan evvel âilece akşam sütü içmeyi uygun görmedim. Çanak elimde olduğu halde onların uyanmalarını bekledim. Nihâyet gün ağarmaya başladı. Çocuklar ayaklarımın dibinde açlıktan ağlıyorlardı. Bu sırada annem ve babam uyandılar ve akşam sütlerini içtiler.

Allâhım! Eğer bu işi senin rızân için yapmışsam, bu taştan çektiğimiz belâyı bizden uzaklaştır! dedi. Taş bir parça açıldı, lâkin çıkılacak kadar değildi.

İkincisi şöyle yalvardı:

İlâhî! Amcamın bir kızı vardı ki, onu herkesten çok seviyordum. Onunla beraber olmak istedim. Ama teklifimi kabul etmedi. Birkaç sene sonra bir kıtlığa uğrayınca bana geldi. Kendisini bana teslim etmek şartıyla ona yüz dirhem verdim, (çâresiz) kabul etti. Bu şartlarda imkânlar elverince, (ben ona el uzatacağım sırada o):

“–Allah’tan kork da haksız olarak namusuma dokunma!” dedi.

Ben de Allah’tan korkarak bu çok sevdiğim kadından, o bana teslim olmak zorunda kaldığı halde uzaklaştım. Verdiğim altınları da ona bıraktım.

Allâhım! Eğer bu işi, sırf senin rızânı kazanmak için yapmışsam, içinde bulunduğumuz belâyı üzerimizden gider!

Mağaranın kapısı bir parça daha açıldı ancak hâlâ çıkılabilecek durumda değildi.

Üçüncü şahıs da şöyle dedi:

Allâhım! Ücretle birkaç amele tuttum ve ücretlerini verdim. Lâkin onlardan biri ücretini almadan gitti. Onun ücretini kendi hesâbına işlettim ve malını artırdım. Bir müddet sonra o adam yanıma gelerek:

–Ücretimi ver! dedi.

Ben de:

–Şu gördüğün deve, öküz, koyun sürüleri senin ücretinden üremiştir, al hepsini götür! dedim.

O da:

–Ey Allah’ın kulu! Benimle alay etme! dedi.

–Seninle alay etmiyorum, hakîkati söylüyorum, dedim.

Bunun üzerine malları aldı ve hepsini sürüp götürdü. Hiçbir şey bırakmadı. İlâhî! Eğer bunu senin rızân için yapmışsam, içinde bulunduğumuz belâyı üzerimizden defet!

Nihâyet taş, mağaranın ağzından kaydı, onlar da mağaradan çıkarak yollarına devam ettiler. (Buhârî, Büyû 98; İcâre, 12; Müslim, Zikir, 100)

AMEL İLE TEVESSÜL

Bu hadîs-i şerif, amelle tevessüle bir delildir. Diğer yönüyle de Allah rızâsını hayâtında ön planda tutan kimselerin ilâhî lütfa mazhar olacaklarına dâir misâldir.

Bunun için, kulun kendi istek ve arzularına uymayıp Cenâb-ı Hakk’ın emir ve yasaklarına, yani yaratıcısının rızâsına tâbi ve teslim olması gerekir. Çünkü rızâ ve teslîmiyet göstermek, kulun Rabbine olan muhabbetinin en tatlı meyvesidir.

Zîra Hak yolunda insanın varabileceği en yüce makâm, Allah’ın kulundan râzı olmasıdır. Bu da, kulun Rabbinden râzı olmasının en büyük mükâfâtıdır.

İşte sâlihlerin bu hâli, âyet-i kerîmede:

“…Allah onlardan râzı olmuştur, onlar da Allah’tan râzı olmuşlardır…” (Beyyine, 8) şeklinde ifâde edilir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 2, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

SALİH MÜMİNLERİN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

Salih Müminlerin Özellikleri Nelerdir?

ŞU 5 ŞEY OLMASAYDI BÜTÜN İNSANLAR SALİH KİŞİLER OLURLARDI

Şu 5 Şey Olmasaydı Bütün İnsanlar Salih Kişiler Olurlardı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.