Übey Bin Ka'b (r.a.) Kimdir?

 Übey Bin Ka'b radıyallahu anh hayatını İslâmî ilimlere adamış bir sahâbidir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin, "Sahip olduğun ilimden dolayı seni tebrik ederim." iltifatına mazhar bir ilim eri... "Kur'ân okuyanların efendisi" diye tanınan bir Kur'ân âlimi... Hazrec kabilesinden olup "Ebû'l-Münzir" lakabıyla meşhurdur.

Übey Bin Ka'b, ikinci Akabe biatından önce Müslüman oldu. Yetmiş kişi ile Akabe'ye gitti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e biat etti. Hicretten sonra ilk vahiy kâtibi olma şerefine erdi. İlimde yüksek derecelere ulaştı. Tevrat, İncil ve diğer semavî kitaplara ait geniş bilgisi vardı. Kur'ân-ı Kerîm'i bizzat Kur'ân ile tefsir yapardı. Sûrelerin, âyetlerin nüzûlü (inişi) ile alâkalı geniş bilgiler verirdi.

EN İYİ KUR'AN OKUYAN SAHABİ

O, Kur'ân-ı Kerîmi en güzel okuyanlardandır. Sevgili Peygamberimiz onun hakkında "Kur'ân'ı en iyi okuyanınız Übey Bin Ka'b'dır. " buyurmuştur. Onun yanından hiç ayrılmadığı için vahyin cömert kaynağından bol bol istifade etmiştir. Kur'ân, tefsir, hadis ilimlerinde imam, fıkıhta da otorite olmuştur.

Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimizin o kadar sevgisini kazanmıştır ki, bir gün mübarek ellerini Übey (r.a )'ın göğsüne koyarak" - Yâ Rabbi! Burayı şekten ve tekzipten- Yalandan ve şüpheden koru. " diye ona duâ etti. Übey (r.a) o esnadaki halini, duygularını, hislerini ve tatmış olduğu lezzeti şöyle anlatıyor:"Bana öyle bir hal oldu ki, gümüş gibi beyaz bir yer gözüme göründü. Ben de oradan Rabbime nazar ediyorcasına korkudan ter içinde kaldım. "

Kim istemez böyle bir duâyı... güzel hali... tatlı tatlı seyri... Rabbimiz cümlemize nasip etsin o nur cemali seyretmeyi...

EN BÜYÜK AYET

Resûl-ı Ekrem (s.a) Efendimiz bir gün Übey (r.a )'a "Ey Ebû'1-Münzir Allah'ın kitabındaki en büyük âyet hangisidir." diye sordu. O da "Allah ve Resûlü daha iyi bilir." dedi. Efendimiz tekrar sorunca Übey (r a ) "Ayetü'l-Kürsî" cevabını verdi. Bunun üzerine mübarek elini onun göğsüne koydu ve "Ey Ebuûl-Münzir! Sahip olduğun ilimden dolayı seni tebrik ederim " diyerek memnuniyetini ifade etti.

O, hayatını İslâm'ı öğrenmeye adadığı için melekler katında anılır olmuştu. Bir gün Sevgili Peygamberimiz ona "Ey Übey! bana Kur'ân'dan sana Beyyine Sûresini okumam emredildi. " buyurdu. Übey (r.a) da "Yâ Resûlullah Anam-babam sana fedâ olsun. Sana, bizzat benim adım mı söylendi?" diye sordu. İki Cihan Güneşi Efendimiz de "Evet!... İsminle... " buyurdu. Übey (r.a ) sevincinden gözyaşlarını tutamadı.

Ne büyük şeref... Ne mazhariyet değil mi?... Kim kimin yanında hangi makamda anılıyor? Rabbimiz cümlemize böyle güzel meclislerde anılmayı nasip etsin. Huzurda anmak ve anılmak ne büyük şeref... Hele ismen anılmak ne saâdet... Ey Rabbimiz!.. Bizleri de o saâdete erenlerden ve dostlarının gönüllerine girenlerden eyle. Amin.

Übey Bin Ka'b (r.a ) hadis-i şerif nakil ve rivâyeti konusunda çok ihtiyat ederdi 164 hadis rivâyet etmiştir. Onun ders halkaları vardı. Talebeleriyle aynı seviyede otururdu. Çok nâzik, edepli ve disiplin sahibiydi. Boş söz ve soruları duymazdan gelir, ciddî sorulara itina ile titiz cevaplar verirdi.

MÜSLÜMANLARIN EFENDİSİ

O, Hz. Ebûbekir ve Hz. Ömer (r.a ) zamanında fıkıhta otoriteydi. İlminden dolayı çok hürmet edilirdi. Hz Ömer (r a ) "Übey Müslümanların efendisidir. " derdi.

O, takva ve zühd ehliydi. Bid'atten son derece kaçınırdı. Doğru bildiğini mutlaka açıklardı. Resûlullah (s.a ) onun tek örneğiydi. Onda ne görmüşse aynısını harfi harfine yapardı. Onun gibi yaşamaya gayret ederdi. Allah'ı ve âhiret gününü ne zaman zikretse ağlardı. Kur'ân-ı Kerim'i okurken veya dinlerken bütün vücudu titrerdi. Dünya onu aldatamamıştı. O dünyayı âdemoğlunun yiyeceğine benzetir ve ona biraz fazla tuz katıldığında nasıl olacağını sen düşün derdi.

MÜMİNİN DÖRT VASFI

O, mü'min dört vasfından belli olur der, şöyle sıralardı;

1- Belâ ve musîbete uğradığında sabreder.

2-Nimet ve ikrama mazhar olduğunda şükreder.

3- Konuştuğu zaman doğru konuşur.

4- Hükmettiği zaman adalete riâyet eder.

Bütün gazalara iştirak eden Übey İbni Ka'b (r.a ) 656 senesinde Medine-i Münevvere'de vefat etti. Cenaze namazını Hz. Osman (r.a ) kıldırdı. Cennetü'l-Bakî kabristanına defnedildi.

Rabbimizden bizleri de onun gibi ilim ve Kur'ân ehli eylemesini ve şefaatine erdirmesini niyaz ederiz. Amin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, 1995 - Ekim, Sayı: 116, Sayfa: 026

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.