Türkiye'de Medyanın Dini Bilgisi

Okuyucularına akademik perspektifle “medya ve din” ilişkisini irdeleyebilme imkânı sağlayan “Medya ve Din” kitabı, Prof. Dr. Mete Çamdereli’nin editörlüğünde yayına hazırlandı. Medyanın dini bilgisinin incelendiği kitapta; “sinema ve din, televizyon ve din, muhafazakar dergileri ve din, karikatürlerde dinin temsili, tarikatlarda ve cemaatlerde medya stratejileri, dini müzik ve medya, dinsel nefret söylemi, medyada Alevilik ve Alevilerin medyası, reklamlarda dinsel semboller, mezhep farklılıkları ve medya, din görevlilerinin sosyal medyayı kullanma alışkanlıkları” üzerine makaleler yer alıyor.

Prof. Dr. Mete Çamdereli, Yrd. Doç. Dr. Betül Onay Doğan ve Nihal Kocabay Şener'in editörlüğünü yaptığı "Medya ve Din", medya çalışmalarındaki büyük boşluğu doldurmak için atılan adımlardan biri. Prof. Dr. Çamdereli de kitabın önsözünde, bu alandaki çalışmaların ne denli az olduğunu dile getirerek, eserin bir başlangıç olduğunu ve yeni çalışmalar için ilk basamak olduğunu dile getiriyor.

“Medya ve Din” ağırlıklı olarak eleştirel bir süzgeçten geçirilerek hazırlanmış 14 makaleden oluşuyor. “Medya ve din” ilişkisi bağlamında, medyanın din bilgisi, dizilerde, muhafazakâr moda dergilerinde, karikatürlerde, reklamlarda dinin temsili konusunda makaleler ile birlikte, tarikat ve cemaatlerin medya temsili ile iletişim stratejilerine ilişkin dolu dolu bilgilere de yer ayrılmış. Metin odaklı çalışmaların yanında, sosyal medya kullanımına ilişkin alan araştırması da bulunuyor.

MEDYANIN DİN BİLGİSİ (13-32)

Yusuf Özkır, medyanın din bilgisini (bilgisizliğini), medyadan örneklere dayanarak toplum-medya-din ilişkisi üçlemesi bağlamında aktarıyor.

Özkır, “Medyanın Din Bilgisi” başlığı taşıyan makalesinde okuyana “bu kadar da olmaz” dedirtecek, bir efsaneye dönüşen “Hac bu sene kurbana denk geldi” haberinden, Ramazan’da iftar menüsüne iliştirilen “şarap”a dek örnekler sıralıyor ve sonuçta, “Türkiye’de gazeteciliğin temel problemleri arasında yer alan din bilgisi yanlışları, gazetelerin toplumla olan ilişkisinin yüzeysel olduğunu; gazete-toplum ilişkisinin teoride olması gerektiği gibi olmadığını ve gazetecilerin benzer yanlışları yapmak konusunda ısrarcı olduklarını göstermektedir” diyor.

MİLLİ SİNEMACILARIN İKİNCİ DÖNEMİNDE SİNEMA VE DİN

Yalçın Lüleci, sinema ve din ilişkisi bağlamında ilk meyvelerinin sunulduğu 1970 ile 2000’lı yılları arasındaki Milli Sinema Akımı (MSA) tecrübesini aktarıyor. Lüleci, konuyu başlangıç ve yükseliş yılları (1970-1996), durgunluk dönemi (1996-2005) ve Milli sinemacıların ikinci dönemi (2005-…) olmak üzere üç başlık altında inceliyor. Makalede, bu akım çerçevesinde Mesut Uçakan, İsmail Güneş, Mehmet Tanrısever’in eserleri ve görüşleri hakkında detaylı bilgiler veriliyor.

Makale, sinema ve din başlığı altında, sinemacıların hangi perspektiflerle İslamî konuları işlediğini incelemesi bakımından önemli içerikler sunuyor.

TELEVİZYON DİZİLERİNDE DİNİN TEMSİLİmedyavedin

Ferhat Zengin, dizilerde din ve dindarın temsilini “Huzur Sokağı” dizisi örneğinden hareketle, eleştirel bir perspektifle ele alıyor ve “medya ve televizyon” ilişkisine ilişkin yerinde tespitler ortaya koyuyor. Örneğin; “Televizyonun kendisine göre sınırsız alanı ve devamlı tüketim döngüsü içinde “Din” de etkilenmektedir. Din’in değersizleştirilmesi ya da ticarileştirilmesi söz konusu olmuştur…”

Sonuç kısmında ise Zengin eleştirel bakışını şöyle tamamlıyor: “Televizyon dizilerinde din temsillerini bakıldığında çok başarılı bir tablo yansımamaktadır. Ticari kaygılarla yapılan dizilerde genel olarak din ve din öğeleri kullanılmamakta ya da yanlış ve eksik kullanılmaktadır. Herkesi kuşatma amacıyla dizi yapan yapımcıların bu durumu dikkate almaları, toplumsal değerleri göz ardı etmemeleri gerekmektedir.”

MUHAFAZAKAR MODA DERGİLERİ VE DİN

Meryem Okumuş, muhafazakar moda dergilerinin hangi söylemleri ürettiğini irdeliyor. 2000’li yıllardan itibaren tesettür modasını yansıtan dergilerin piyasaya girdiğini belirterek, modanın, medya ve din ilişkisi bağlamında gündeme geldiğinden söz ediyor ve tespitlerini makalesine taşıyor. Tespitlerinden bazıları:

“Kadın ve erkeklere yönelik hazırlanan kolye, saat gibi aksesuarlarda “Allah veya vav harfi” gibi dini simgelerin birer pazarlama aracı olarak kullanılması modanın herhangi bir sınırının olmadığının göstergesidir.”

“Din ile moda ilişkisi incelendiğinde iki kavram arasındaki tezatlıklar da oldukça belirgin bir şekilde görülebilmektedir. Dinin öğretilerinden biri olan “israf haramdır” öğretisi ile modanın empoze ettiği sürekli tüket vurgusu ters düşmektedir.”

Okumuş, tespitlerini “Ala” ve “Aysha” dergileri üzerine yaptığı söylem analiziyle de teyit ediyor ve sonuçta şunları dile getiriyor:

“Sonuç itibariyle din ve medya ilişkileri açısından incelenen muhafazakar moda dergilerinin, dinsel söylemler aracılığıyla kadınları tüketime yönlendirerek, muhafazakar modern kimliğini inşa etmeye çalıştığı ve bunun yanı sıra da İslam dininin örtünme emriyle ters düşen söylem ve göstergelerin yer aldığı görülmektedir”

KARİKATÜRLERDE DİNİN TEMSİL BİÇİMLERİ

Tuğçe Ertem ise, “Gırgır”dan hareketle karikatür dünyasında dinin nasıl sunulduğunu inceliyor. Ertem 1970’li yılları da kapsayan bir araştırmaya girişiyor, ancak o döneme ilişkin yeterli veri bulamadığı gerekçesiyle 1980’li yıllardan başlayarak 2013 yılına kadar, belirli örnekler üzerinde, Van Dijk’ın eleştirel söylem analizi yöntemini kullanarak, karikatürlerde dinin nasıl temsil edildiğini anlatıyor ve sonuç olarak dikkat çeken şu satırları kaleme alıyor:

“Türkiye’de bir medyatik araç olarak karikatürlerde dinin, Gırgır dergisinin 40 yıllık yayın hayatına ait ulaşılan sayılardan hareketle tamamen siyasal ve toplumsal konular bağlamında ele alındığı ve dinin kutsalına dokunulmadığı; fakat dindar imgesinin olumlanmadığı belirtilebilir. Genel olarak bakıldığında dinin değil; dindarlığın eleştirel ve aşağılayıcı bir şekilde ele alındığı söylenebilir. Dindar tiplemeleri, korkunç, çirken bir şekilde karikatürize edilerek küçük düşürülmüş ve tiplemelerin benzer şekilde çizilmiş olmaları da alışıldık bir dindar imgesinin ortaya çıkmasına neden olmuştur.”

TARİKAT VE CEMAATLERİN ALTERNATİF MEDYA STRATEJİLERİ

Haldun Harmanlıoğlu, kitap içindeki farklı bir ses. Osmanlıdan bu tarafa, resmi söylemin dışında geliştirilen tarikat ve cemaatlerin, iletişim alanındaki mevcut hâlini yansıtıyor. Bu kapsamda “Süleymancılar”, “İskenderpaşa”, “İsmailağa”, ve “Nurcular” ın iletişim teknolojilerini kullanma biçimleri üzerinde duruyor.

Harmanlıoğlu, cemaat veya tarikatlar tarafından sunulan medya içeriklerinin, “müritleri” üzerindeki etkisinden söz etmeyeceğini de kayda geçiyor. Söz konusu cemaatlerin iletişim stratejilerinde hangi yönün ağır bastığını ifade ediyor Harmanlıoğlu.  Bu makalenin, dikkat çekici bir içerik olarak zihinlerde yer etmesi gerekiyor.

ÇEVRİMİÇİ DİNSEL NEFRET SÖYLEMİ

Kitabın editörlerinden Betül Önay Doğan,  nefret söyleminin internet mecrasında nasıl işlendiğini örneklerle açıklıyor.  Önay Doğan, günümüzde iletişim teknolojilerinin özellikle dinin yayılımı, insan ve sermaye kaynaklarının dini cemaatlere yöneltilmesi ya da karşıt görüşlü dini cemaatlerin rekabet alanı olarak kullanıldığını belirterek, bu bağlamda en büyük sıkıntının ötekine karşı takınılan tavırda olduğuna dikkat çekiyor.

DİNİ MÜZİK VE MEDYA

Mehmet Gülnar, müzik ve inanç ilişkisini inceliyor. Farklı medeniyetlerde din ve müzik birlikteliğini aktararak, müziğin İslam’daki yerine değiniyor ve müziğin icra edildiği yer ile medyadaki temsilinde ne tür farklılıkların tezahür edeceğini izah ediyor.

Gülnar, Türk medyasında dini müziğin temsilini aktardıktan sonra bugün dini müziğin büyük ölçüde popüler bir formda temsil edildiğini belirtiyor.  Esasında toplumdaki değişimin medyadaki yansıma biçime ilişkin olarak da, tekke müziklerinin medya ortamında neredeyse hiç yer almadığını kayda geçiyor. Buna rağmen,  İslami pop, İslami Rap, İslami Arabesk, İslami Türkü, İslami Özgün Müzik şeklinde türlerin medyada icra edildiğini örneklerle hatırlatıyor.

MEDYADA ALEVİLİK VE ALEVİLERİN MEDYASI

Dikkat çeken bir diğer konu, kitabın diğer editörü Nihal Kocabay Şener tarafından kaleme alınan “Medyadaki Alevilik ve Alevilerin Medyası” başlığını taşıyor.

Şener, medyada temsil edilmenin önemine binaen, Alevilerin özellikle ana akım medyada kendilerine yer bulamadığını ve bu nedenle kendi yayınlarını oluşturmaya gayret gösterdiklerini anlatıyor. Türkiye’de Alevilerin karşılaştıkları sorunlar ve zorluklara temas eden Şener, ana akım medyada alevi kimliğinin tezahürüne ilişkin pek çok örnek veriyor.

Şener ardından, böylesi bir medyatik kuşatmada, Alevi medya organlarının kurulmasındaki nedenleri aktarıyor ve günümüzde yayın yapan Alevi medya kuruluşları olan Cem TV, Yol TV, TV 10, Barış TV, Pir Sultan Abdal Kültür Sanat Dergisi ve internet siteleri hakkında bilgiler sunuyor.

REKLAMLARDA DİNSEL SEMBOLLERİN KULLANIMI

Gülay Öztürk, Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam’a ait dini sembollerin reklamlarda nasıl kullanıldığını incelemiştir.

Öztürk, farklı dinlere mensup insanların satın alma davranışlarına ilişkin çalışmalar üzerinde durarak, reklamlarda kullanılan dinsel sembollerin müşteri üzerindeki etkilerine dair yapılan çalışmalara yer vermiştir. Öztürk, gıda, temizlik, giyim, iletişim, bankacılık ve diğer sektörlerle ilgili yayınlanan reklamlarda, dinsel sembollerin kullanımını örneklerle aktarmıştır.

MARKA SADAKATİ YARATMADA DİNİN ROLÜ

Dindarlık, bireylerin tüketici davranışlarını etkiler mi? Bu makalede bu sorunun cevabını detaylarıyla bulmak mümkün. Gözde Öymen Kale, makalesinde dine yakınlık ile dine bağlılık kavramlarına açıklık getiriyor ve bunların tüketimle olan ilgisini kuruyor.

Yazar, “dinler ile marka dünyası arasında şaşırtıcı ve çok güçlü paralellikler” bulunduğunu ifade ederek, Lindstorm’un yapığı araştırma çerçevesinde, markaların dinlerden esinleneceği 12 temel faktörü (Ait olma duygusu, ileriyi gören vizyon yaratma, rekabetin gücü, özgünlük, tutarlılık, mükemmellik, semboller, gizem yaratma, ritüeller, duyusal cazibe, hikayeye sahip olma, misyonerlik) detaylarıyla izah ediyor.

MEZHEP FARKLILIKLARI VE MEDYA TEZAHÜRLERİ

Mustafa Canbey, din ve mezhep çatışmalarının medyada nasıl yansıdığını Suriye’de yaşanan iç savaş esnasında sosyal medya aracılığıyla paylaşılan içerikler ve medyanın çarpıtma haberleriyle aktarıyor ve zaman zaman propaganda, zaman zaman da din ve mezhep ayrımcılığını körükleyen yayınlan yapılabildiğini anlatıyor.

DİN GÖREVLİLERİNİN SOSYAL MEDYA KULLANIM ALIŞKANLIKLARI

Hakan Aydın ve Metin Eken tarafından yapılan ve imam-hatip ve müezzin kayyımların sosyal medya kullanım alışkanlıklarını ortaya koyan çalışma, kitabın son makalesi. Diğer makaleler “metin” odaklıyken, bu makale “okuyucu” odaklıdır. Diğerleri medya içeriklerini incelerken bu makale, insanların medyayı nasıl kullandığını açıklıyor. Yakın dönem içinde din görevlileri üzerine yapılan böylesi bir makaleye rastlamamıştık.

Diyanet’in medya üzerine yaptığı çalışmalar, yayınlar, dikkate alındığında, sosyal medyanın din görevlileri tarafından nasıl kullanıldığını tespit etmek oldukça ilginç bir çalışma olarak kitapta yerini almış.

Aydın ve Eken’in araştırmasına göre, din görevlileri en çok televizyonu kullanırken, internet ikinci sırada, gazete üçüncü ve radyo dördüncü sırada geliyor. Din görevlileri bir oturumda, ortalama yarım saat sosyal medyayı kullanıyor…

Medya ve Din, Editörler: Mete Çamdereli, Betül Onay Doğan, Nihal Kocabay Şener, Köprü Yayınları, 412 Sayfa

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.