Türkiye Neden Hedefe Konuldu?

Arap halk devrimlerinin Mısır’da darbeyle, Libya’da iç savaşla, Suriye’de kanla, hem de en acımasız bir şekilde akâmete uğratılmasının ardından da Türkiye hedef konuldu. Neden mi? 

Onların “Siyasal İslam” dedikleri, islami hassasiyetler adına ortaya çıkan, siyasi ve ekonomik anlamda bir başarı hikâyesi ortaya koyan, diktatör ve darbeci yönetimlerin yanında değil, ezilen Ortadoğu halklarının yanında duran,  kapılarını onlara sonuna kadar açan, onların sesi olan bir yönetim Ortadoğu halklarına “kötü örnek” oluyordu çünkü!

Tabi Türkiye’nin hedefe konulmasında başka gerekçeler yok değil...

Mesela eğer Türkiye, yeniden şekillenen Ortadoğu denkleminde yerini almada bu denli diretmeseydi,  enerjide kilit ülke konumuna gelmek için hamleler yapmasaydı, Afrika’dan Orta Asya’ya varıncaya kadar geniş bir coğrafyada olup bitene bigâne kalsaydı, bir başka ifadeyle ona öngörülen çizgilerin dışına çıkmasaydı bugün Batı’nın hedefinde bu denli olur muydu?

TÜRKİYE'NİN EKONOMİK VE ASKERİ BAĞIMLILIĞI BİTTİ

Bu noktada bir de ekonomik ve askeri bağımlılık meselesi var…

Mesela Türkiye, PKK teröristlerini vururken F-16’larda artık kendi yazılımını kullanıyor. Yazılımdaki dost-düşman tanımlamasını ABD ve İsrail değil kendisi yapıyor.

Artık yerli malı akıllı füzelerimizle dağları taşları rast gele bombalamıyoruz.

Hangi silahı nerede nasıl kullanacağımıza ilişkin başkalarının yüksek müsaadelerini almak zorunda değiliz. Bu noktada Almanya’nın itirazlarını sıfırlamış durumdayız. Diyeceğimiz o ki askerî bağımlılıktan önemli ölçüde kurtuluşumuz söz konusu. Bu da Batı’da ciddi bir hazım problemini ortaya çıkartmış gözüküyor.

Sonra Türkiye, Mısır’da darbe mağduru Mursi’nin yanında değil de son iki yılda 2800 kişiyi katleden darbe lideri Sisi’nin yanında saf tutsaydı, zalime zalim, diktatöre diktatör demeseydi, bu anlamda ilkeli duruşunu değiştirseydi ne Sisi’nin kuklası konumundaki medyasının ne de onun hâmiliğini yapan Körfez sermayeli kimi Arap basınının yalan ve iftiralarına maruz kalırdı…

İRAN'IN TÜRKİYE OPERASYONU

İran, bırakın kendi ülkesindeki medyasıyla saldırmayı, finansa ettiği pek çok uluslararası yayın organlarıyla yaydığı yalan ve iftiralarla Türkiye hakkında bir algı operasyonu yürütüyor. Neden? Çünkü Türkiye’yi, kendisinin bölgedeki yayılmacı politikasının önündeki en büyük engellerden biri görüyor. Tahran yönetimi bir taraftan dostluk, komşuluk ilişkilerinden bahsediyor ama diğer taraftan Türkiye’nin altını oymaya çalışan terör örgütleri PKK ve PYD’nin hâmiliğine soyunmaktan geri durmuyor.

Toparlarsak, son yıllarda kontrol edilebilir bir ülke olmaktan çıkan Türkiye, yeniden kontrol edilebilir bir ülke haline getirilmek isteniyor… Dünyaya açılması değil iç sorunlarıyla boğuşması isteniyor… Sınırları içine hapsedilmek isteniyor… Bu yüzden içerideki sorunları çoğaltılıyor… Ortadoğu halkları için öykünülen, örnek bir ülke olmaktan çıkartılmak isteniyor… Bu uğurda her bir unsur kullanılıyor. Medya da terör örgütleri de…

TÜRKİYE KONTROL EDİLMEK İSTENİYOR

Bir taraftan PKK terörü azdırılarak Türkiye istikrarsızlaştırılmaya çalışılıyor, diğer taraftan yaptıkları dezenformasyonla “IŞİD’i destekliyor” algısı üzerinden Türkiye kontrol edilmek isteniyor.

Dolayısıyla yeniden tırmanışa geçen PKK terörünün arkasındaki nedenlere ilişkin evet pek çok iç faktörü dillendirmek mümkün. Ama dış faktörlerinde terörün tırmanışında çok ama çok önemli payı olduğunu ifade etmek gerekiyor. Tabi bu noktada, siyasi, ideolojik ve grup çıkarları için adeta ülkesine ihanet eden dâhili düşmanların oynadığı rolünde altını çizmemiz gerekiyor.

Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, Eylül 2015, 355. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.