Türkiye-mısır İlişkileri Nasıl Düzelir?

Türkiye Suudi Arabistan yakınlaşması ile birlikte en çok dillendirilen husus, Riyad yönetiminin Türkiye ile Mısır’ın arasını bulma gayretleri oldu. Hatta Kral Selman’ın İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesine Sisi’yi de getireceği dahi konuşuldu. 

Türkiye- Mısır ilişkilerinin düzelmesini Suud yönetimi gerçekten çok istiyor. Ancak bu normalleşmenin nasıl sağlanabileceğine ilişkin bir formül bulunmuş değil. Türkiye darbe lideri Sisi’ye yönelik kararlı tutumunu sürdürüyor. Darbe yönetiminin de başta Müslüman Kardeşler olmak üzere siyasi muhaliflerine yönelik baskı politikasındaki kararlılığı sürüyor.

Siyasi istikrarı sağlayamamış, baskıcı uygulamalarıyla toplumun tüm kesimlerinin tepkisini toplamış, ekonomik kötü gidişatın önüne geçememiş, güvenliği temin edememiş bir görüntü çizen Sisi yönetimine karşı aslında Mısır kamuoyunda ciddi bir tepki var. Bu yapının daha ne kadar dış destekle ayakla tutulabileceği yoğun bir biçimde tartışılıyor.

Sokaktaki vatandaşın yanı sıra Mısır ordusu içinde de Sisi’ye yönelik güven bunalımının derinleştiği yönündeki haberleri okumak mümkün.  Mısır’da siyasi bir değişimin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği, Sisi’nin gidici olup olmadığı şu sıralar Ortadoğu’nun tartışılan sıcak gündemlerinden biri. Peki bu değişim en sorunsuz ya da en az zararla nasıl gerçekleşebilir?

MISIR'IN GELECEĞİ NE OLACAK?

Ortadoğu’yu en iyi takip eden gazetecilerden biri olarak takdim edilen Guardian’ın eski dış politika yazarı David Hearst’e göre, “Sisi giderse, olabilecek en iyi şey, yerine bir başka generalin geçmesi. O kişinin de kademeli olarak mahkûmları bırakması, bu kişinin aynı zamanda ‘Rabia'da yaşananlardan ben sorumlu değildim’ diyecek bir kişi olması gerekiyor.”

Hearst’ın bu formülü yakın zamanda hayata geçebilir mi bilinmez ama Türkiye-Mısır ilişkilerinin, Suudi Arabistan kralı Selman’ın yoğun arabuluculuk gayretlerine rağmen normalleşmesi mevcut konjonktürde bir hayli zor gözüküyor. Bu normalleşmenin sağlanabilmesi için Riyad’ın Ankara’yı değil, Ankara’nın Riyad’ı siyasi baskıları kaldırması, bütün siyasi oluşumların katıldığı adil bir seçime gidilmesi yönünde Sisi yönetimi üzerindeki baskısını artırması yönünde ikna etmesi gerekiyor.

Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, 363. Sayı, Mayıs 2016

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.