Türkiye Mazlumlara Kucak Açmaya Devam Ediyor!

Türkiye, Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan 2014 Küresel Eğilimler Raporu’na göre; dünyada en fazla mazluma sahip çıkan ülke oldu. 2014 yılında 1 milyon 590 bin mülteciye kapısını açan Türkiye’nin aynı zamanda ‘mazlumlar’ ülkesi olduğu da gözler önüne serilmiş oldu.

Tarihten beri mazlum ve mağdur insanlara kucak açan Türkiye, dünyaya adeta ders verdi. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) tarafından yayımlanan rapora göre Türkiye, 2014'te dünyada en çok mülteciye kucak açan ülke oldu. UNHCR Yüksek Komiseri Antonio Guterres’in çarpıcı rakamlar sunduğu raporda, Türkiye'nin mültecilere her türlü imkânı seferber etmesi dikkat çekti.

2014’DE EVİNİ TERKEDEN KİŞİ 59,5 MİLYON

Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan 2014 Küresel Eğilimler Raporu’na göre, 2014 yılında savaş, çatışma veya baskılar yüzünden evlerini terk edenlerin sayısının rekor düzeye ulaştığını bildirildi. UNHCR raporunda 2014'ün sonuna kadar evlerini terk edenlerin sayısı 59,5 milyonu bulduğu belirtilirken, Türkiye’nin ilk kez dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumuna geldiği ifade edildi.

TÜRKİYE’DEN SONRA EN ÇOK YARDIMSEVER ÜLKE PAKİSTAN

Başta Suriye’deki Esad zulmü olmak üzere Türkiye birçok ülkeden 2014 yılında 1 milyon 590 bin mülteciye kapılarını açarken, Türkiye'yi 1 milyon 510 bin mülteciyle Pakistan ve 1 milyon 150 bin mülteciyle Lübnan izledi. İran 982 bin, Etiyopya da 659 bin 500 mülteciye kapılarını açtığı öğrenildi. Öte yandan BM verilerine göre Türkiye’deki kayıtlı Suriyeli mülteci sayısı 1 milyon 772 bin 535.

MÜLTECİLERİN ÇOĞUNLUĞU ÇOCUK

Suriye'deki savaş da bu artıştaki en önemli etkenlerden biri olarak gösteriliyor. UNHCR raporuna göre, evlerini terk edenlerin 19,5 milyonu mülteci, 38,2 milyonu kendi ülkeleri içinde yerlerinden edilenler, bir kısmı da sığınma hakkı başvurusunun sonucunu bekleyenlerden oluşuyor. Mültecilerin yarısından fazlasının çocuk olması da yürek burkuyor.

MÜLTECİLER: TÜRKİYE ‘MAZLUMLAR’ ÜLKESİ

Dünya tarihi boyunca en fazla kanın akıtıldığı bu yüzyılda, milyonlarca insan sebepsiz yere hayatını yitirirken, milyonlarcası da evinden yurdundan oldu. Büyük bir insanlık dramı yaşayan mülteciler, bugün aynı acıyı yaşamamak için göç etmek zorunda kaldıkları Türkiye’nin mazlumlar ülkesi olduğunu ifade ediyorlar.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.