Toplumsal Huzur ve Sulh Nasıl Sağlanabilir?

İslam kardeşliği nedir ve nasıl olmalıdır? islam kardeşliğini korumak için neler yapmalıyız?

İslâm kardeşliği; bütün mü’minleri gönlün muhabbet iklîmine alabilmek, kardeşinin sevinciyle sevinip derdiyle dertlenmek, zor zamanında tesellî kaynağı olup gerektiğinde nefsinden fedâkârlıkta bulunabilmekle gerçekleşir.

Âyet-i kerîmelerde, kardeşlik husustaki emirler çok açıktır:

“…O hâlde siz (gerçek) mü’minler iseniz Allah’tan korkun, (mü’min kardeşleriniz ile) aranızı düzeltin, Allah ve Rasûlü’ne itaat edin.” (el-Enfâl, 1)

“Hep birlikte Allâh’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın...” (Âl-i İmrân, 103)

Bu sâyededir ki mü’minler; asırlarca ırk, kavmiyet ve mezhep gibi farklılıklarına rağmen dâimâ birlik ve beraberlik içinde yaşamışlardır. Bu kardeşlik, fertlerin ve toplumların en büyük huzur, sürûr ve saâdet kaynağı olmuştur. Bu huzuru kaybetmek ise, ferdî ve ictimâî kayıpların en hazinidir.

İSLAM KARDEŞLİĞİ VE TOPLUM HUZURU

Lâkin zamanımızda maalesef menfî neşriyat, müstehcenlik ve aşırı tüketimi kamçılayan reklamlar ve onlarla yan yana yürüyen kontrolsüz basın, genç dimağları şaşırtmakta, yormakta ve âdeta narkoze ederek kendi kalıbına sokmaktadır. Diğer taraftan televizyon, internet ve modanın menfî ve yıkıcı tesirleri karşısında İslâm kardeşliği ve toplum huzuru büyük yaralar almakta ve îman bağı sanki bir hazâna yakalanmaktadır. Zira daha evvel, düşenin düştüğü yerde kalmasına göz yumulmaz, düşen elbirliği ile kaldırılır, sıkıntısı giderilerek insanlık haysiyeti içerisinde yaşaması temin edilirdi. Fakat günümüzde nefsânî hesaplar ve dünyevî menfaatler uğruna nice gönüller arasına dargınlık, kırgınlık ve soğukluk girmekte; böylece cehâlet, bencillik ve duygusuzluk neticesinde İslâm kardeşliği gitgide zayıflamakta, maddeye esir olmak sefâleti, gönüllerde İslâm’ın feyz ve rûhâniyetini âdeta eritip yok etmektedir.

Mâlum olduğu üzere, Cenâb-ı Hak, her insanın gönül dünyasını bir yaratmamıştır. Bu sebeple topluluğun bulunduğu yerde görüş ayrılıklarının vukû bulması kaçınılmazdır. Mühim olan, her ayrılığı İslâm’ın telkîn ettiği kardeşlik rûhu etrâfında bertaraf ederek gönüllerde kin ve hasedin oluşmasına mahal vermemektir.

Bu cümleden olarak mü’minler, din kardeşlerinde görmüş oldukları bir hata sebebiyle, öncelikle kendi nefislerini sorgulamalıdırlar. Nitekim Abdullah bin Mübârek Hazretleri, kötü huylu biriyle yapmış olduğu yolculuk sonrasında, onun kötü huylarını niçin düzeltemediğinin muhâsebesiyle içli içli ağlamıştır.

KAŞ YAPAYIM DERKEN GÖZ ÇIKARMAK

Mü’minlerin din kardeşlerinde gördükleri hataları düzeltmeye çalışırken kullanmaları gereken üslûp da çok mühimdir. Zira kullanılan kaba ve yanlış bir üslûp, kaş yapayım derken göz çıkarmakla neticelenebilir. Bu sebeple hatalı insanların benliğini tahrik ederek, yanlışlarını kabul etmemelerine sebep olabilecek sert ve haşin bir hitap tarzından uzak durmak gerekir. Nitekim Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- muhâtaplarında gördüğü bir hatayı onlara yakıştıramadığını hissettirecek şekilde son derece nâzik ve hassas bir üslûp kullanır:

“–Bana ne oluyor ki, sizleri böyle görüyorum!” buyurarak kendilerine galat-ı ru’yet (yanlış görme) izâfe ederlerdi.

Bilhassa insanlığa örnek olacak nesillerin yetiştirildiği okullar ve Kur’ân Kursları, kardeşliği zedeleyecek davranışlara karşı daha hassas olunması îcâb eden yerlerdendir. Zira eğitim müesseseleri, İslâm kardeşliğinin en güzel ve zirve seviyede yaşandığı yerler olmalıdır. Nitekim insanlığa hakkı, hayrı ve güzel ahlâkı tavsiye edecek insanların, bizzat kendi yaşayışları ile bu kardeşliği sergilemeleri elzemdir.

Mevlânâ Hazretleri ne güzel buyurmuştur:

“Hâl ile öğüt veren, sözle öğüt verenden iyidir.”

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Gönül Yolculuğu, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

TOPLUMSAL GÖREVLERİMİZ NELERDİR?

Toplumsal Görevlerimiz Nelerdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.