Ticarette Yanlış Yola Sapmak İslam'dan Çıkarabilir

Kapitalizm, bir kısım dindarların dahi daha çok kazanma uğruna yanlışa adım atmalarına neden oluyor. Osman Nuri Topbaş Hocaefendi, kapitalistleşen dünyada para kazanma ölçüsünü anlatıyor.

DİNDARLAR BİLE TİCARETTE YANLIŞA ADIM ATIYOR

Günümüzde kapitalist zihniyet, mânevî değerleri o kadar tahrip etti ki bâzı dindarların ticârî faaliyetlerinde bile İslâm ahlâk ve şiarlarına uymayan işler âdeta tabiî hâle geldi. Hacca giden ve namaz kılan birçok kimse dahî; «Ben daha çok hayır yapmak için daha çok kazanmalıyım!» diyerek, kabul edilemez nice yanlışlara, gözü kapalı adım atabiliyor. Yani helâl ile haram, iç içe yaşanıyor.

İSLAM’IN DIŞINA ÇIKMA TEHLİKESİ VAR

Hâlbuki haramı mübah addetmek, o cürmü fiilen işlemekten çok daha tehlikelidir. Zira bu durumun, böyle düşünen bir kimseyi, inanç itibâriyle İslâmʼın dışına çıkarma tehlikesi vardır. Yani gayr-i İslâmî bir tavrı meşrû saymaktaki asıl tehlike, onun amelî bir yanlıştan da öteye geçerek “îmân”a zarar verecek olmasıdır.

Bugün böyle hareket edenlerin bir kısmı, ticârî hayata hâkim olan kapitalist sistemin kâidelerine uymayı “mecbûrî” görerek kendilerini avutuyorlar. Hâlbuki kişinin geçimini temin maksadıyla ticâret sahasını seçip seçmemesinde bir mecbûriyet yoktur. Ayrıca, kazanç hırsıyla İslâm dışı tavırlara yönelmek ve hattâ bunları mübah veya meşrû addetmek de aslâ mecbûrî değildir.

Mevlânâ Hazretleri buyurur:

“Bu seher benden ilham kesildi. Anladım ki vücuduma şüp­heli birkaç lokma girdi. Bilgi de hikmet de helâl lokmadan doğar. Aşk da merhamet de helâl lokmanın mahsûlüdür. Eğer bir lokmadan gaflet meydana gelirse, bil ki o lokma şüpheli veya haramdır.”

HELAL BİR LİRA ŞÜPHELİ BİN LİRADAN DEĞERLİDİR

Kazançta helâliyeti mutlak olan 1 lira, şüpheli 1000 liradan daha değerlidir. Haram veya şüpheli para, kişinin mâneviyâtını ve gönül huzurunu ifsâd ederken; helâl ve temiz para ise maddî-mânevî feyz ve bereket vesîlesidir.

Her zaman olduğu gibi günümüzde de insanların çoğu, inandığı gibi yaşayamadığı takdirde, yaşadığı gibi inanmaya başlıyor. Başlangıçta mecbûrî görülerek yapılan gayr-i İslâmî bâzı ticârî faaliyetler, zamanla zihinde meşrûlaşarak kişinin îmânına zarar verecek noktaya gelebiliyor.

Bu bakımdan ticâretle iştigâl edenler, meselenin îtikāda taalluk ederek îmâna zarar veren bu noktasından dolayı, daha en başından itibâren “haramdan korunma”ya son derece titizlik göstermelidirler.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş / Müslümanın Para ile İmtihanı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.