Tevhid İnancı Kalbe Nasıl Yerleşir?

Tevhîd inancının aslâ ortaklığa tahammülü yoktur. Tevhîd ehli bir müslüman, nasıl ki dış dünyadaki bâtıl ilâhları reddedip yalnız Cenâb-ı Hakkʼı Rab olarak bilirse; iç dünyasından da, tevhîdin mânâ ve rûhuyla tezat teşkil eden bütün hâl ve tavırları bertaraf etmelidir.

Tevhid ehli bir müslüman, Hazret-i İbrahimʼin puthânedeki putları kırması gibi, îmânın mekânı olan kalbini de gurur, kibir, riyâ, ucub, hevâ, heves ve ihtiras gibi nefsânî putlardan temizlemelidir.

KELİME-İ TEVHİD KALPTE YER ETMELİ

Kelime-i tevhîd, sadece lafızda kalmamalı, mutlaka kalpte yer etmelidir. Vahdâniyyet-i ilâhiyye, engin bir tefekkür ve şuurla gönle tam bir şekilde işlemelidir. Tevhîd inancı, eksik telâkkîlerle bir yara almamalıdır. Zira kalp, nefsâniyetin işgaline mâruz kalırsa, tevhîd anlayışı da yaralanacaktır. Bu itibarla kalbin, nefsin şirretinden ve hoyratlığından korunması gerekiyor.

"LÂ İLÂHE" İLE KALPTEKİ PUTLARI KIRMALIYIZ

Seherde çekilen kelime-i tevhîdlerin mânâ ve muhtevâsının gündüzlere de intikâl etmesi lâzımdır. Gündüz ne kadar “Lâ ilâhe”nin mânâsıyla yoğrulup mâsiyetten uzaklaşabiliyor ve “İllallâh”ın muhtevâsına girip Cenâb-ı Hak’la beraberliği temin edebiliyoruz? “Muhammedün Rasûlullâh”ın hakkını verme adına, Efendimiz’i ne kadar örnek alabiliyoruz? İşte kelime-i tevhîdlerimiz, gönlümüzde böyle telkinlere vesîle olabilmelidir.

Cenâb-ı Hak, kelime-i tevhîdi yaşamamızı, Zât-ı ulûhiyetini sevmemizi istiyor. Bunun için de “Lâ ilâhe” diyerek, bilhassa kalpte putlaşmaya başlayan her ne var ise reddetmek ve kalbi onlardan bütünüyle boşaltmak gerekiyor. Zira Rabbimiz, nefsimizin veya başkalarının putperesti olmaktan, yani zâhir ve bâtın bütün putperestliklerden sıyrılmamızı istiyor.

"İLLALLÂH" İLE DE KALBİMİZİ CENAB-I HAKK'A TAHSİS ETMELİYİZ

“İllallâh” diyerek de kalbin yalnız Cenâb-ı Hakk’a tahsîs edilmesi gerektiğini bizlere hatırlatıyor. Kelime-i tevhîdi kâmil mânâda yaşayabilmenin neticesi, Rabbimizin cemâl sıfatlarının üzerimizde tecellî etmesidir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Îmandan İhsâna HAK YOLCULUĞU, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Rabbim(cc)sizlerden razı olsun böyle güzel bir konuda bizleri aydınlattığınız için,Allah(cc)yar ve yardımcınız ve yardımcımız olsun.

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.