Terör Örgütünün Ne İstediğini Kürtler De Anlamadı

Hiç kuşkusuz cevabı aranan soruların başında terör örgütünün, siyasi kolu olarak görülen partinin parlamentoda oldukça güçlü bir biçimde temsil edilecek olmasına rağmen neden yeniden şiddete başvurduğu geliyor.

Kürt halkının hakları için savaştığını iddia eden örgüt acaba Kürt halkının verilmeyen hangi hakkını almak için yeniden silaha sarıldı?

Kürt halkı ne istedi de onu alamadı ve tek çare olarak silaha başvurmak kaldı?

Bu soruların cevaplarına ilişkin makul, somut gerekçeler dillendirilemiyor.

Kürt siyasetçi ve yazar Kemal Burkay, PKK’nın ne istediğini, ne için savaştığını anlamakta zorlanan Kürt aydınlardan biri. Şu ifadeler ona ait;

“PKK’nın ne istediğini ne için savaştığını anlamak çok zor. Biz Kürtler anlayamadık. Siz Türkler anlayabildiniz mi? Bilmiyorum. Ama en başta biz Kürtler anlayamadık. Bu arkadaşlar niçin savaşıyor biz anlayamadık, çünkü bir şey istemiyorlar. Bu arkadaşlar galiba Kürtleri yönetmek istiyorlar ellerinde sopayla. Yani bu Kürtlerin idaresini bize bırakın diyorlar.”

Kürt siyasetçi ve yazar Kemal Burkay’ın ifadelerine yansıdığı gibi örgütü harekete geçiren gerekçeler Kürt halkının alamadığı bir takım siyasi, ekonomik ya da sosyal haklarla alakalı değil. Gerekçeler çok daha farklı.

Öncelikle bugün çok daha net bir biçimde görülüyor ki terör örgütü Kürt halkının hakları için savaşmıyor. O kendisinin, Kürtleri sopayla, silahla, yöneteceği bir alan istiyor. Bunu elde etmek için de terör estiriyor, haince tuzaklar kuruyor, kan döküyor, Kürt halkına dahi şiddet uyguluyor, baskı yapıyor. Bu uğurda döktüğü kanın Türk’e ya da Kürt’e ait olması, binlerce Kürt gencini ölüme sürüklemesi önemli değil. Önemli olan bu alanın ne pahasına olursa olsun ele geçirilmesi…

Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, Ekim 2015, 356. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.