Terbiyede İlk Adım

Evlat yetiştirmek, nesillere sahip çıkmak; bir mü’minin en mühim vazifeleri arasındadır.

Evlât yetiştirme vazifesinin hakkıyla îfâsının en güzel örneğini Peygamberler vermiştir:

İNSAN NEDEN YARATILDI?

Cenâb-ı Hak, insanı Cennet için yarattı. İnsanlığın atası Hazret-i Âdem’i (a.s.) ve beşeriyetin vâlidesi Hazret-i Havva’yı (a.s.) da Cennete yerleştirdi. Fakat şeytanın hilesine düşerek itaatsizliğin vuku bulması üzerine, insanlığın imtihan macerası başladı. İnsanlık, Hazret-i Âdem ve Havva’nın (a.s.) neslinden meydana geldi.

Tefekkür edildiğinde görülür ki; Cenâb-ı Hak, ilk insanı bilhassa bir aile içinde yaratmıştır. Hazret-i Âdem’i (a.s.) halk eden Cenâb-ı Hak; aynı anda yüzlerce, binlerce insan yaratmaya elbette kādirdi. Lâkin insanlığın; nefsi ve şeytanı, hatayı ve tevbeyi bilen Peygamber bir baba ve ona bu konularda refâkat etmiş bir anne eliyle, bir ailede neşv ü nemâ bulmasını takdir etti.

PEYGAMBERLER SİLSİLESİ

Yine tefekkür edildiğinde görülür ki; Cenâb-ı Hak; insanlığa gönderdiği sonraki Peygamberleri de, belli şecereler içerisinde, temiz, asil, nezih aileler ve zürriyetlerden seçti. Hazret-i İbrahim, oğlu İshak, oğlu Yâkub, oğlu Yûsuf (a.s.)...

Yine o zürriyetten Hazret-i Musa ve Harun (a.s.) kardeşler... Dâvud ve oğlu Süleyman (a.s.)... Zekeriyya ve oğlu Yahya (a.s.)... İmran’ın hanımı ile kızı Meryem, dolayısıyla Hazret-i İsa (a.s.)...

Hazret-i İbrahim’in diğer oğlu İsmail’in zürriyetinden de Kâinâtın Fahr-i Ebedîsi, Muhammed Efendimiz (s.a.v.)...

Efendimiz’den sonra ilim ve irfan meş‘alesini taşıyanlar içinde, bilhassa ehlibeyt hazerâtı...

Diyebiliriz ki; Cenâb-ı Hak; insanlığın terbiye edicileri, beşeriyetin en büyük muallimleri olan Peygamberleri de, önce evleri, aileleri ve nesilleri üzerinde gayret ve muvaffakiyetlerini göstermekle mükellef tutuyor.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nesil Endişesi, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

MÜMİNİN NESİL ENDİŞESİ

Müminin Nesil Endişesi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.