Tehlikeli İnsanlardan Korunmanın Yolu

Sükût; âlimlerin süsü, câhillerin örtüsüdür. Sükût zırhına bürünen insan, pek çok tehlikeden korunmuş olur. Bilhassa haset ehlinin zehir saçan nazarlarından kurtulur. Bu itibarla insan çok konuşmaktan ziyâde, bol bol sâlih ameller işlemeli, hayırlı ve güzel işler ortaya koymalıdır.

Yoksa bol bol konuşup da yapacağı güzel şeyleri anlatmaktan, onları yapmaya fırsat bulamayan bir insan, derin bir gaflet ve aldanış içinde demektir. Nefsi dizginleyerek yapılan bir sükût, yerine göre câhillere verilmiş en fasih bir cevap olur.

Nitekim İslâm âlimleri;  “Ahmağa verilecek en güzel cevap, sükûttur.” demişlerdir.  Şu hâdise bunun ne güzel bir misâlidir: Bir gün Rasûlullah –sallallahu aleyhi ve sellem-, ashâb-ı kirâmın arasında otururken, bir kişi gelip Hazret-i Ebû Bekir’e hakaret etti. Ebû Bekir –radıyallahu anh- cevap vermeyip sükût etti. O kimse ikinci defa aynı şekilde hakaret etti. Ebû Bekir –radıyallahu anh- yine sükût etti.

Adam üçüncü defa hakaret edince, Ebû Bekir Bekir –radıyallahu anh-  daha fazla dayanamayıp ona hak ettiği cevâbı verdi. Bunun üzerine Rasûlullah –salllahu aleyhi ve sellem- hemen oradan kalkıp yürümeye başladı. Hazret-i Ebû Bekir Bekir –radıyallahu anh-  ardından yetişerek: “–Yâ Rasûlâllah, yoksa bana darıldınız mı?” deyince Rasûlullah –salllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz: “–Hayır, darılmadım. Semâdan bir melek inmiş, o kimsenin sana söylediklerini yalanlıyor, senin adına ona cevap veriyordu. Sen karşılık verip intikamını alınca melek gitti, onun yerine şeytan geldi. Bir yere şeytan gelince ben orada durmam!” buyurdular. (Ebû Dâvûd, Edeb, 41/4896)

KONUŞMAK GEREKİRKEN SUSMAK, SUSMAK GEREKİRKEN KONUŞMAK

Öte yandan, susmak gerekirken konuşmak kadar, konuşmak gerekirken susmak da ayrı bir hatâdır. Zira hakkın zâyî olacağı durumlarda yanlışa müdâhale etmeyip sessiz kalmak, ağır bir vebâl sebebidir.  Nitekim Ebû Ali ed-Dekkâk Hazretleri şöyle buyurmuştur: “Hakkı söyleme mevkiinde olup da susan, dilsiz şeytan gibidir.” Konuşmak veya sükût etmek bahsinde müʼminler olarak hepimizin ölçüsü; Peygamber Efendimizʼin şu tâlimâtına riâyet etmek olmalıdır: “Allâh’a ve âhiret gününe îman eden kişi, ya hayır söylesin ya da sussun!” (Buhârî, Edeb, 31, 85; Müslim, Îman, 74)

Dolayısıyla insanın mutlakâ konuşması lâzımsa, sükûttan daha kıymetli olan, kalplere huzur verip ruhları dinlendiren hikmetli sözler söylemesi gerekir. Böyle güzel sözler söyleyebilmek için de evvelâ, hikmetli sözleri rûha sindirerek yaşamak îcâb eder.

Nitekim Cenâb-ı Hak da insana, çok dinleyip az ve öz konuşması için iki kulak, bir dil bahşetmiştir. Bu hakîkate dikkat edilmediği takdirde ise, Şeyh Sâdî-i Şîrâzîʼnin ifâdesiyle: “Her kim düşünmeden konuşursa, sözü çoğu kere yanlış olur.”

Bunun içindir ki Hazret-i Ebû Bekir –radıyallahu anh- da: “Ne söylediğini, kime söylediğini ve ne zaman söylediğini iyi düşün!” buyurmuştur.

Ayrıca sözü haddinden fazla uzatmak, insanı kısa zamanda gözden düşürür. Zira Hazret-i Mevlânâʼnın buyurduğu gibi;  “Uzun sözü, maksadını anlatamayan söyler.”  Böyle uzun konuşanı da kısa dinlemek gerekir.

Cenâb-ı Hak, sükûtumuzu tefekkür, bakışımızı ibret, konuşmamızı hikmet eylesin. Ömür sermayemizi rızâsı istikâmetinde en verimli şekilde değerlendirme firâsetini hepimize lûtfeylesin. Âmîn!..

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hak Dostlarından Hikmetler -1- , Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.