Tarihi Yazanlar ve Bozanlar

Hayvanlar için bir havyanlar tarihi yoktur. Canlı ve cansızların tarihi de insanlar tarafından insanlar için hazırlanmıştır. Hayvanlar geçmişlerinden yararlanarak geleceklerini ayarlama gücüne sahip değildirler. Bazı tecrübeleri de kendileriyle beraber yok olur.

İnsan geçmişin kırık, dökük, silik ve dumanlı hatıra aynasına bakarak geleceğine ışık tutma eylemi ve geçmişi merak neticesinde tarihî kalıntılarla meşgul olmaya başlamış ve tarih usulünü koyarak neticede tarih ortaya çıkmıştır.

Her millet, her toplum hatta her aile kendisine bir tarihi dayanak aramıştır. Bir çok insanın taşıdığı, soyunu tesbit eden şecereler bunun delilidir. Bir kısım insanlar mezar taşından kuvvet alırken, bir kısmı da şecere kağıdına yazılı cisimleri toprak olmuş isimlerden kuvvet aramaya gitmiştir. Halbuki Peygamber Efendimiz “Hepiniz Adem Aleyhisselamdansınız. Adem de topraktan yaratıldı.’’ diyordu. Aslımızın toprak olduğunu öğünmemek gerektiğini haber vermiştir.

Kur’an-ı Kerim’de kıssaların en güzelini en güzel şekilde(2) bize haber verdiğini bildirerek tarihi araştırmalarda en doğru kaynağın Kur’an olduğunu Rabbimiz haber verir.

Ashab-ı Kehf’in adedinin kaç olduğu konusunda ehli kitap (Yahudi ve Hıristiyanların ihtilafa düştüğünü ve gaybı taşladıklarını haber verdikten sonra bu konuda ehli kitaba bir şey sormamasını Peygamberimize emretmiştir.(3) Çünkü tarihî olaylardan hangisinin daha faydalı olduğunu, ve bilinmesi gereken yönlerini en iyi bilen Allah’tır. Olayın kahramanlarını yaratan, yaşatan ve öldüren O’dur. Onun için kesin bilgiye sahip olmayan ve aralarında ihtilafa düşen bu insanlara “sorma” demiştir.

TARİHİ OLAYLARI ARAŞTIRMADA BAŞVURULAN KAYNAKLAR

Bugün insanımızın tarihî olayları araştırmada başvurduğu kaynaklar: Sanat eserleri, kitabeler, kabir taşları, paralar, kitaplar, halk hikayeleri, efsaneleri, şiirleri, atasözleri, arşivleri, istatistikleridir.

Bütün bunlar insanı bazı doğru bilgilere götürebildikleri gibi yanıltabilirler de. Çünkü bunları hazırlayanın insan olması, insanın doğru, dürüst olduğu gibi yanıltıcı bilgi vermeye de müsait olması şüpheler uyandırmış ve şüphesiz de doğru çıkmıştır.

İlkokul yıllarında tarih dersinde yazının icadının milattan önce 4 bin yılında olduğunu öğrenmiş ve kabul etmiştim. Daha sonra ise peygambere imanı, peygamberlere inen kitabı ve Hazret-i Adem’e (a.s.) inen on sahifeyi öğrendim. Sahifenin olduğu yerde sözün ve yazının da olması gerektiğini düşündüm. Hazret-i Adem’in (a.s.) o Allah kelamını çamurdan levhalara eliyle yazıp kuruttuğunu (4) Hazret-i İdris’in (a.s.) kalemle ilk yazıyı yazdığım (5) öğrendim ve bu ilkokulda bize öğretilenin kesin olmadığına inandım.

Dedelerinin maymun olduğunu iddia edenlerin “konuşmada sonradan hayvan seslerini ve tabiattaki diğer sesleri taklit ederek gelmiştir” diyenlere karşı Allah kelamı Kur’an-ı Kerîm’de isimlerin ilk insan Hazret-i Adem’e (a.s.) öğretildiği (6) haber verilmekte. Bu ayetin haberi doğrultusunda olarak Mox Müller de: “Bütün dünya dillerinin dört yüz tane ana kökü vardır ki bunlar hiçbir eşyanın sesine veya taklidine benzemez. İnsan hançeresinden çıkmıştır ve insana şuurla beraber dil ve söz de verilmiştir.” (7) diyor.

Tarihi kaynaklardan olan paralar da yanıltıcı olabilir. O parayı yorumlayanın yanlışı olabilir veya o paranın basıldığı dönemin bir tersliği olabilir. Mesela bir para bulunur üzerinde başak ve insan portresi vardır. Bu paranın geçerli olduğu ülke halkının zevki ve isteği bu değildir ama Sezar böyle istemiştir ve onun Mısır’da gördüğü şekilde çıkacaktır. Bugünkü tarihçi paraya bakarak Romalıların bereket tanrısı bu imiş diyemez. Veya parayı yorumlayanlardan birisi o portreyi o dönemin komutanı olarak tanıtırken öbürü gök tanrısı olarak tanıtır. Her ikisinin de gaybı taşlamaktır.

KİTABELERDE OYNANAN OYUNLAR

Kitabelere gelince: Bunlarda da iki ihtimal vardır. Birincisi kitabenin sonradan uydurulmuş, sahte olması ikincisi kitabenin yanlış olarak okunması.

Uydurulmuş kitabeye misal: Kırım’da Karayim Yahudi alimlerinden Firkoviç Karayim mezhebinin diğer Yahudi mezheplerinden daha evvel olduğunu ispat eden milattan öncesine ait kabir taşları buldu. Dünya ilim alemini bir müddet inandırdı fakat daha sonra bu taşları kendisinin hazırlayıp toprağa gömdüğü ortaya çıktı. (8)

Kitabenin yanlış okunması: Alman asıllı isveçli subayın 1709’da bulduğu, Danimarkalı Vilhelm Thomsen’in 1893 yılında okuduğu söylenen bu üç abide daha önce kimse tarafından okunamazken Osmanlı içinde ırkçılık cereyanına bir dayanak olsun diye 1893’de okunuverirler. (9) “Senin töreni kimse bozamaz” diyor derler.

Halbuki bu bir taraftan Türk milletine bir hakarettir de. Çünkü abidelerin yapıldığı tarihten bize kadar gelen başka tek bir sahife yok.

Aynı tarihlerde Ebu Hanîfe 36 yaşlarındadır. Ve Arap aleminden bize binlerce eser kalmıştır. Günümüzde okunmaktadır. Aynı dönemde yaşayan İmparatorluklar kurmuş Türk devletinden bir tek yazılı evrak veya alfabe kalmamıştır.

Sonra bu üç kitabeden Bilge ile Kültigin kitabelerinde yazı sağdan sola istif edilirken Tonyokuk kitabesinde soldan sağa doğru istif edildiği iddia edilmekte.(10) Bu nasıl olur. Latin alfabesi kuruluşundan bugüne kadar soldan sağa Arabınki de sağdan soladır. Ve hiç değişmemiştir. Bu ne biçim devletti ki on beş sene içinde istif değiştirmiş, sonra da alfabeyi unutmuş ve bir başka yazı yazmamış. Hatta kitabelerdeki aynı harfler arasında da şekil bakımından farklılık varmış. Thomson yazının nesir olduğunu Rus bilgini ise manzum olduğunu söylemiş “Bütün bunlarla bu Danimarkalı Türklerin, geçmişini kitapsız ve on senede iki şekilde yazı yazan sonra da unutan bir millet olarak mı göstermek ister. Yoksa bazılarına sırtım dayayacak bir dayanak mı bulmak ister?” Bu kitabeleri şeksiz, şüphesiz kabul eden Prof. Dr. Muharrem Ergin bakınız nasıl iman telkini yapıyor: “Türk’ün şehadet parmakları olarak yükselen bu mübarek taşları kana kana okumak, kelimeleri üzerinde derin derin düşünmek, resimlerini huşu içinde seyrederek, ruhu yıkamak her Türk için milli bir ibadettir. (Orhun Abideleri kitabinin arka kapağı), bunlar benim araştırma yapacak gençlerimize sorumdur.”

Tarihte Yahudiler vergi vermemek için sahte evrak düzenleyerek zamanın devlet başkanına gelmişler ve Peygamberiniz Muhammed (s.a.v.) “Hayber Yahudilerinden vergiyi almayınız” diye bir ferman yazmış derler. Devlet başkanı zamanın alimlerinden Hatib-i Bağdadî’ye gösterir. O da “bu sahtedir” der. Çünki fermanda şahit olarak gösterilen Süfyan oğlu Muavîye, Hayber’in fethinde daha Müslüman olmamıştı. Muaz oğlu Sa’d ise Hayber’in fethinden önce şehit olmuştu. (12) der.

AVRUPA’DAKİ TÜRK NÜFUSU DOĞRU MU?

Vesika uydurulduğu gibi arşivlerdeki vesikalar da imha edilebilir. Bir kral öldükten sonra kendisini kötü gösterecek vesika bırakmaz. istatistikler ise çıkarlar doğrultusunda olur. Rusya, Bulgaristan, Yunanistan’daki Türklerin sayısı hiçbir zaman olduğu gibi gösterilmez, olduğundan aşağı gösterilir.

Basılı eserlerde daha ziyade halkın nabzına veya hakim gücün nabzına göre yazılmış olabilir. Hicrî 1290’da basılan Davud-u Karsi’nin Kasîde-i Nüniyye şerhinin 13 nolu beytinin şerhi daha sonra 1316’daki ikinci baskısında dört sahifesi kitaptan çıkartılmıştır. Çünkü birçok okuyucunun yanlış anlayışını düzeltmeye çalışan bu dört sahife kalbi eğriler nezdinde kitabın satışını engelleyebilirdi.

EN GÜVENİLİR KAYNAKLAR

İşte bütün bu ihtimaller nedeniyledir ki, tarih konularında güvenilir kaynak Kur’an ve sünnettir. Kur’an’da baba ile oğul (Nuh ile Kenan), oğul ile baba (İbrahim bir rivayete göre babası Azer), koca ile hanımı (Lut ile eşi), bir tek fert (Peygamber Musa) ile kafir devlet ve bir aile (Yakup’un ailesi) içinde geçen olayları haber verir. Dünyanın en güzel kadınının haram isteğine bir defa boyun eğmeyen Yusuf’un aynı kadına helal olarak sahip olduğunu dünya ve ahiret saadetini elde ettiğini haber verir. Belalara sabretmemiz(13), düşünmemiz (14), ibret olmamız (15) , için Kur’an’da bize tarihi bazı olaylar bildirilmiş, haklı olanlar görünüşte zayıf da olsalar zafere kavuşacağı müjdelenmiştir.

Günümüzde varlığını sürdüren birçok felsefi veya iktisadi akımların düşünceleri daha önce Firavun, Nemrut, Kabil veya şeytanın dilinden ifade edilmiş, onlara verilecek cevaplar da Hazret-i İbrahim, Musa, İsa (a.s.) ve diğer Peygamberlerin dilinden bize öğretilmiştir.

Dipnotlar: (1) Tefsîr-i ibn-i Kesir 4/217  (2) Kur’an-ı Kerim 12/4  (3) Kur’an-ı Kerim 18/22  (4) Keşfü’z-zünün 1/25-26  (5) Elmüzhir 2/243  (6) Kur’an-ı Kerim 2/31  (7) Ruhi/yat M.Şekip S. 107  (8)Tarihte Usul Z. V. Togan s:77  (9)Büyük Türk Tarihi Y.Öztuna 1/92  (10) Orhun Abideleri M. Ergin s:11  (12) El-i’lan bittevbih, Sehavî s:10

(13) Kur’an-ı Kerim 11/120  (14) Kur’an-ı Kerim 7/176  (15) Kur’an-ı Kerim 112/111

Kaynak: Mahmut Toptaş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 1

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.