zaaf

Fitne Zamanında En Zor İş

İnişler çıkışlar, zorluklar kolaylıklar, darlıklar bolluklar olacak. Bu kaçınılmaz. Bazan zenginlik fitne olacak, bazan fakirlik. Bazan güç-kudret fitne olacak, bazan zaaf. Bazan savaşta fitne yaşanacak bazan barışta... İstikameti korumak için çare ne? Allah’ı görüyormuş gibi yaşama disiplini.

Kim Daha Mutlu?

Günümüzde makinenin terakkîsi ile meydana gelen icatlar medeniyet zannedilmekte, ruhsuz bir demir parçası olan makineden medet umulmaktadır. Maddiyâtın gücüne dayanan ham nefisler, kendi huzur ve saâdetini, her şeyin üstünde tutacak bir egoizme, bencillik ve enâniyete sürüklenmektedir.

Ruhun Üçüzleri: Akıl, İrade ve Vicdan

“Akıl göz, vahiy ışıktır.” Gözünü yuman kendini karanlıkta bırakır. Müslüman ne gözden ne ışıktan geçebilir. Bu zor şartlarda şeytanlaşmış düşmanlar içinde yaşamak zorundaysak, “mankurtlaşmış zombiler üzerimize salınacaksa gözümüzü de, gönlümüzü de dört açmak zorundayız demektir.

Flört Ayırıyor Evlilik Birleştiriyor

Ayet-i kerimede “Zina etmeyin” denilmeyip de “zinaya yaklaşmayın” buyurulması dikkat çekicidir. Buna göre yalnız zina değil, kişiyi zina etmeye sevkeden yollarda yasaklanmıştır. Esasen bir kere bu yollara tevessül edildikten, yani insanı zina etmeye zorlayan ve cinsi arzuları kabartan bir ortama girdikten sonra, artık, bu arzuların baskısı karşısında iradenin gücü oldukça yetersiz kalır ve zinadan korunmak son derece güçleşir. İnsanın bu psikolojik zafını dikkate alan Kur’an-ı Kerim, prensip olarak insanı kötülüklere sevkedici sebepleri ortadan kaldırmayı amaçlar. Buna sedd-i zerîa prensibi denir.

Gençlik Sırrı

Bir milletin istikbâlini önceden görebilmek kerâmet değildir. Zira gençlerin temâyüllerini seyretmek, bunu teşhis için kâfîdir. Her devrin gençliği kendi karakterine uygun bir şekilde enerjisini harcayabileceği ayrı bir heyecan âleminde yaşar. Bu yaşayış da bütün bir milletin âdeta nabzı olur. Başka bir ifadeyle her millet, gençliğinin his ve fikir dünyasına göre şekil alır.

Çilelerdeki Hikmet ve Kerâmet

İnsanlığa örnek şahsiyet olarak gönderilen peygamberler, başa gelebilecek çilelerin en ağırlarıyla sadâkat imtihanından geçirilmişlerdir. Kimi hanımının ve çocuğunun küfre ve helâke sürüklenmesi ile imtihan edilmiş, kimi sağlıktan, kimi kardeşlerinin hasedinden, kimi iftirâdan, kimi mal ve sevdiklerini bir anda kaybetmekten ve kimi de kör bir testere ucunda canını Allâh’a takdîm etmekten… Ancak onların her biri, sıradan insanların kaybedeceği bu ağır imtihanları, büyük bir îman, teslîmiyet ve itaat ile kabullenmişler ve Rablerini râzı edecek şekilde imtihanlarını yüz akı ile vermişlerdir.

Gerçek İman Edenler Nasıl Ayırt Ediliyor?

Başımızdan geçen mtihanın sebebi, niyeti samimi olanla; olmayanın belli olması ve ihlâssız olanların hâlis mü’minler arasından ayrılmasıdır. Çünkü bozuk niyetlerle araya karışanlar yüzünden îman edenler arasında zaaf belirtileri görülür. Ve bu da topyekün mağlubiyeti getirir.

Flörtte Üçüncü Kişi Şeytandır

Ayet-i kerimede “Zina etmeyin” denilmeyip de “zinaya yaklaşmayın” buyurulması dikkat çekicidir. Buna göre yalnız zina değil, kişiyi zina etmeye sevk eden yollarda yasaklanmıştır. Esasen bir kere bu yollara tevessül edildikten, yani insanı zina etmeye zorlayan ve cinsi arzuları kabartan bir ortama girdikten sonra, artık, bu arzuların baskısı karşısında iradenin gücü oldukça yetersiz kalır ve zinadan korunmak son derece güçleşir. İnsanın bu psikolojik zafını dikkate alan Kur’an-ı Kerim, prensip olarak insanı kötülüklere sevk edici sebepleri ortadan kaldırmayı amaçlar.

Allah'ı Tercih Eden Mü'minin Farkı

Gerçek bir müʼmin; “amelimin ecri kaybolmasın” düşüncesiyle, fânî iltifatlara dahî muhatap olmaktan sakınan kimsedir. Bütün insanların övgüsüne nâil olsa bile, buna değil, Hak katında ne kadar kıymetinin bulunduğuna ehemmiyet veren kimsedir.

Derdin mi Var Kardeşim? halep’i Düşün!

Halep ile ilgili okuduğum son haberin başlığı şuydu: “Halep’te kefen kalmadı…” Evet, hâli içler acısıydı Halep’in… Hâlimiz içler acısıydı. Ailesini, eşini, dostunu şehâdete uğurlamış, evi barkı yıkılan, o enkâzın içinden Kur’ân-ı Kerim’leri toplayan Halepli bir adamın gözyaşları içindeki şu feryâdı hâlimizin ne denli içler acısı olduğunu ortaya koyuyordu.

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.