uhud dağı

Uhud Savaşı

Uhud dağı nerededir? Uhud Savaşı ne zaman, nerede ve kimler arasında yapıldı? Uhud Savaşı’nın sebep ve sonuçları nelerdir? İbret tecellîleriyle dolu bir savaş: Uhud Savaşı...

Uhud Dağı Nerededir?

Uhud Dağı nerededir? İslam tarihinde Uhud Dağı'nın yeri, önemi ve fazileti nedir? Uhud Dağı'nın hikayesi nedir? Uhud Dağı şehitleri hakkında kısa bilgiler..

Uhud Dağı Kadar Altınım Olsa…

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, sadece kendilerine mahsus bir fazîlet olmak üzere, dünyalık nâ­mına bir şey saklamaz, elin­de ne varsa onu Allah yolunda harcardı.

Uhud Dağının Fazileti

Uhud ne demektir? Uhud dağının fazileti nedir? Uhud dağı ile ilgili bilmemiz gerekenler...

Efendimizi Seven Dağ!

Rasûlüllah Efendimiz’e (s.a.v.) muhabettiyle bilinir Uhud dağı. Medîne-i Münevvere’nin kuzeyinde yer alır. Mescid-i Nebî’ye o kadar yakın ki, sâdece beş kilometre var arada. “Uhud” ismi, ona “tek dağ” olduğu için verilmiş. Yani etrafında herhangi bir dağ silsilesine bağlı değil.

Allah'ı Aramanın İbretlerle Dolu Hikayesi

Selmân-ı Fârisî -radıyallâhu anh- [v. 654], fıtraten çok temiz yürekli ve mütevekkil bir zât idi. Her ne pahasına olursa olsun, Hicaz’dan doğacak hidâyet güneşinin işrâkı esnâsında orada bulunmak istemiş ve bunun için sayısız meşakkatlere katlanmıştı. Onun bu ibretli hayat hikâyesi, bizim için; Hakk’ı ve hakîkati aramanın, bu uğurdaki fedâkârlığın ve îmânı aşkla yaşama heyecanının canlı bir misâlidir.

İslam Medeniyetinin İlk Mescitleri

Skyroad'un Haziran ayı özel sayısında Müslümanların göç etmesiyle birlikte İslam medeniyetinin şekillenmeye başladığı Medine'de yer alan mescitleri konu aldı. M. Ata Emiroğlu'nun kaleminden Mescid-i Nebevi, Uhud Şehitliği ve Okçular Tepesi'nin de aralarında bulunduğu birbirinden kıymetli mescitlerin anlamları ve bulunduğu yerleri.

Mahlûkatın Efendimize Muhabbeti

Mevlânâ Hazretleri buyurur: “Ey gâfil! Mûsâ ve Ahmedʼin mucizelerine nazar et. Asâ nasıl ejderha oldu ve hurma kütüğü nasıl irfan sahibi oldu ve inledi? Hazret-i Mustafa -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kendisinden ayrı düştüğü için inleyen Hannâne direğini okşadı. Sen bir ağaçtan da aşağı değilsin. Hannâne direği ol da sen de ayrılıktan inle…”

Mahlukatın Zikri ve Şükrü

Mahlûkâtın hepsi, bizim idrâkimiz dışında, kendi dillerince ve husûsiyetleri mûcibince, tabiî ve periyodik bir zikir hâlindedir.

Dağlar ve Ağaçlar Efendimiz'e Selâm Veriyordu!

İnsanlar İslâmî terbiyeden geçtiğinde, hareket etmeyen, câmid varlıklara bile güzel davranmayı öğrenirler. Zira onlar da Allah Teâlâ’yı -bizim idrâkimizin dışında- zikretmekte ve binbir hikmet taşımaktadırlar.

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.