timur

Allah Yolunda Yürüyen Devlet Adamının İki Kuralı

Allah Teâlâ’nın râzı olduğu yolda yürümek isteyen devlet adamına Emîr Külâl Hazretleri, takvâdan ve adâletten aslâ ayrılmamasını söylüyor.

Yavuz Sultan Selim'in Kerameti

Yavuz Sultan Selim Han, Mısır seferine çıkmadan önce gördüğü rüya ve seferde yaşadığı manevi haller Osmanlı ordusunu geçilmez çöllerden geçirmiş âdeta orduya manevi rehberlik yapmıştı.

1. Ahmed'in Mânevi Eğitimi Nasıl Oldu?

I. Ahmed Han, Kânûnî’den sonra devlet işleri ile bizzat ve yakînen meşgûl olan nâdir sultanlardan biri idi. Çocuk yaşta pâ­di­şah olmuş, daha o yaşta bile zekâsı ve rûhî derinliği sâ­ye­sinde mükemmel kararlar alıp, devleti yönlendirmiştir. O, dâimâ ilim ve irfan sahipleri ile istişâre ederdi. Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri gibi bir velînin başarılı bir talebesi idi.

Osmanlı'yı Yücelten Müessir

Müslüman kanı akmasın diye, galip gelinecek bir harbi çok mâhirâne bir sû­ret­te bertaraf edebilmek, elbette ki Allah yolunda duyulan pek yüce bir mes’ûliyetin parlak bir tezâhürüdür. İşte Osmanlı’yı yücelten en müessir âmillerden biri de bu zihniyettir!

Osmanlı'yı Osmanlı Yapan Sultan

Ta­rihimizin en büyük şahsiyetlerinden biri olan Çelebi Mehmed Sultân’ın hayatı incelendiği zaman, on senelik bir fetret devrini ortadan kaldırmak husûsunda, yerine göre maddî kuvvet, yerine göre af ve iknâ yollarını kullanmış olduğu görülür.

Osmanlı'nın İkinci Bânîsi

Osmanlı’nın ikinci bânîsi Çelebi Sultan Mehmed Han’ın (1389-1421) bânîsi ta­rihin şan ve şeref sayfalarına altın harflerle adını yazdırmıştır.

"ihanet" Osmanlı'yı Az Kaldı Yıkacaktı

Ankara Savaşı'nda Timur'un ordusuna yenilen Osmanlı, bu savaştan sonra Fetret devrine girmiş ancak kısa bir sürede kendisini toparlamıştı. Bu savaşın arka planında ve sonucunda neler yaşandığı ise bize tarihin ne kadar önemli olduğunu bakın nasıl kanıtlıyor.

Bu Hadise Osmanlı'yı 150 Yıl Geriletti

Her müslüman fâtih için ideal olan İstanbul’u fethetme gâyesi, Yıldırım Hân’ın da en büyük arzusu idi. Bu yolda takdîre şâyan gayretleri oldu.

Aklın Zirvesindeki Zâlimler

Tarih boyunca kendisini aklın zirvesinde gören birçok zâlim, yaptıklarından en ufak bir rahatsızlık duymamıştır. Çünkü yaptıkları zulümler, kendilerine göre en akıllıca(!) hareketlerdi.

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.