Sünnetsiz İslam Olmaz!

“Dinin elden çıkışı sünnetin terkiyle başlar. Halat nasıl lif lif kopup parçalanırsa, din de sünnetin birer birer terkiyle ortadan kalkar.” (Dârimî, Mukaddime 16) Aşağıdaki bütün bu ayet ve hadisler, Müslümanların ancak sünnete sarılıp ondan ayrılmamak suretiyle İslâmî kimliklerini koruyabileceklerini ifade etmektedir. Zira açık bir gerçektir ki, sünnetin terkedilmesiyle doğacak boşluk, sünnetin tam zıddı olan bid'atle doldurulacaktır.

Allah Teâlâ, insanlar arasından seçtiği "Nebî" veya "Rasul" denilen peygamberleri kendisiyle kulları arasındaki irtibatı kurmak ve mesajını onlara açıklamakla görevlendirmiştir. Bütün peygamberler, Allah'ın emir ve nehiylerini O'nun kullarına ulaştırmak ve onlara doğru yolu göstermekle görevlendirilmiş hidayet rehberleridir. Peygamberler bu kutsal elçilik görevlerini hakkıyla yerine getirmeye çalışmışlardır. Peygamberimiz Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem de Allah Teâlâ’dan aldığı bu görevini yerine getirmiş ve ümmetine hayatıyla örnek olmuştur.

"Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan, O'nun elçiliğini yerine getirmemiş olursun" [1]

“Eğer o peygambere itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz.” [2]

“Peygamber size ne verirse onu alın, neyi yasaklarsa ondan da kaçının!” [3]

SÜNNETSİZ BİR İSLAM MÜMKÜN DEĞİL

Peygamber Efendimiz vahiy yoluyla Allah'tan aldığı Kur'an ayetlerini, vazifesi gereği, insanlara sadece ulaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda onları açıklıyor, anlatıyor ve bizzat yaşıyordu. Tebliğ ettiklerini açıklamak, anlatmak ve yaşamak onun aslî vazifesidir.

Gerçek şu ki, yüce kitabımız yeterli derecede açık ve açıklayıcıdır. Ancak, insanların anlayış seviyeleri farklı olduğu için onu her zaman tam olarak anlamaları mümkün olmayabilir. İnsanları anlamadıkları şeylerden sorumlu tutmak da mümkün değildir. Bu sebeple herkese ihtiyacı olan şeyleri anlatmak lazımdır.   En iyi, en güzel, en doğru ve en doyurucu açıklamayı da elbette Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yapacaktır. Allah'a kul olmaktan başka görevleri bulunmayan insanlar, ancak bu açıklamalar sayesinde O'na nasıl kulluk edeceklerini öğrenmiş olacaklardır. Bu sebeple, Sünnet’siz bir İslam’ mümkün değildir. Zira Sünnet, Kur’an’ın evrensel planda Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem tarafından yorumlanması ve hayata geçirilmesidir.

PEYGAMBERE VE SÜNNETE NEDEN İHTİYACIMIZ VAR?

Bunun böyle olduğunu hem Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e itaati emreden Kur'an-ı Kerîm, hem de Hazreti Peygamber'in bizzat kendisi ifade etmektedir.

Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmaktadır:

“De ki: Allah'ı seviyorsanız, bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” [4]

 “Allah'a ve kıyamet gününe kavuşacağını uman sizler için Allah'ın Rasûlü'nde güzel bir örnek vardır” [5]

“Allah'a ve Rasûlü'ne inanıyorsanız, anlaşmazlığa düştüğünüz konuları Allah’a ve Rasûlü'ne arz ediniz.” [6]

“Hayır, Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin edip verdiğin hükmü, içlerinde hiç bir sıkıntı duymadan kabul edip teslim olmadıkları sürece tam mü'min olamazlar.” [7]

Hazreti Peygamber efendimiz de şöyle buyurmaktadır:

“...Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.” [8]

ÖĞRENELİM

Bid’at: Dinin aslından olmadığı halde dinden kabul edilen inanç, ibadet ve adetlere denir.

Örneğin; Nazar boncuğunun insanı koruyacağına inanmak, baykuş öttüğünde birinin öleceğine inanmak veya mezarlara kurban adamak gibi.

DİPNOTLAR

[1] Maide, 67 [2] Nur, 54 [3] Haşr, 7 [4] Ali İmran, 31 [5] Ahzab, 21 [6] Nisa, 59 [7] Nisa, 65 [8] Buharî, Nikâh 1; Müslim, Nikâh 5

Kaynak: İslamveihsan

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.