Sünnetin Terki İslam’ın Çökmesidir

Resûlullah’ın (s.a.v.) sünnetini uygulamak, İslâm’ın varlığını ve ilerlemesini korumak demektir. Sünnetin terki ise, İslâm’ın çökmesidir. Sünnet, İslâm binasını tutan çelik iskelet idi. Sen, herhangi bir binanın iskeletini yok edince, kâğıttan bir baraka gibi onun çökmesine şaşar mısın?

İslâm vücudunun, hem sağlık hem de hastalık zamanında yönelebileceği, bünyesine sindirerek organlarının tam mânâsıyla kuvvetlenmesini ve hayat imkânı kazanmasını temin edeceği tek ilâç, Resûl-i Ekrem’in (s.a.v.) sünnetidir.

Sünnet, on üç asırdan fazla bir zaman içinde vâki İslâmî diriliş ve gelişmeyi anlamanın anahtarı olmuştur; şimdiki çöküş ve çözülüşümüzü anlamanın da anahtarı niçin olmasın?

Resûlullah’ın (s.a.v.) sünnetini uygulamak, İslâm’ın varlığını ve ilerlemesini korumak demektir. Sünnetin terki ise, İslâm’ın çökmesidir.

Sünnet, İslâm binasını tutan çelik iskelet idi. Sen, herhangi bir binanın iskeletini yok edince, kâğıttan bir baraka gibi onun çökmesine şaşar mısın?

VAHYİ TEBLİĞ EDENE UYMADIKÇA KUR'ÂN'IN HAKKINI ÖDEMİŞ OLAMAYIZ

Biz burada “sünnet” kelimesini, “Resûl-i Ekrem’in (s.a.v.), yapma ve söyleme şeklinde ortaya koyduğu örnek” diye en geniş mânâsıyla kullanıyoruz. Onun şâyân-ı hayret olan hayâtı, Kur’ân-ı Kerîm’in getirdiği esasların tefsîri ve canlı temsili idi. Vahyi bize tebliğ edene uymadıkça, Kur’ân’ın hakkını  ödemiş olamayız.

İslâm’ı diğer sistemlerden ayıran esaslar içinde bizce en önemlisi, insan hayâtının rûhî ve maddî tarafları arasında kurduğu tam âhenktir. İslâm’ı, altın çağında, her girdiği yerde zafere ulaştıran âmillerden biri de işte budur! İslâm, âhirette kurtulmak için dünyayı küçümsemeyi şart görmeyen yepyeni bir dâvetle gelmiştir.

Risâleti, insanlığa doğru yolu gösterme hikmetini taşıyan Peygamberimiz’in (s.a.v.), insan hayâtının maddî-rûhî her iki cephesine de niçin önem verdiğine, İslâm’ın bu açık özelliği ışık tutmaktadır. Resûlullah’ın (s.a.v.) şu hadîs-i şerifi de bunu teyit eder: “Ebedî yaşayacakmışsın gibi dünyan için, yarın ölecekmişsin gibi âhiretin için amel et (çalış).”

Birimizin kalkıp da Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz’in sırf rûhî ve teabbüdî (ibadet sayılan) alan ile ilgili emirleriyle günlük hayâtımıza ve sosyal meselelere âit emirlerini uygunlaştırmaya teşebbüs etmesi İslâm’ı bilmemesinden ileri gelir. Bunun gibi, birinci neviden olan emirlere uymaya mecbur olduğumuz, ikinci kısım emirlere ise uymaya mecbur bulunmadığımız şeklindeki görüş de sathîdir ve özünde İslam’a karşı direniştir. “Kur’ân-ı Kerîm âyetlerinden bazılarının, yirminci asırda yaşayan biz -ileri zekâlılar- için değil, vahyin indiği asırda yaşayan Araplar için gelmiş olduğu” şeklindeki anlayış da böyledir (İslam’a aykırıdır). Bu, Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) taşıdığı ve temsil ettiği nurun kadir ve kıymetini inkâr mânâsı taşır.

Bir Müslümanın hayâtının, onun rûhî ve bedenî varlığı arasında tam ve mutlak bir dayanışma üzerinde durması nasıl gerekli ise, Peygamberimiz’in yolunun da hayâtımızı bir bütün olarak (en derin ahlâkî, amelî, şahsî ve ictimaî davranışların tümünü) kucaklaması gereklidir. İşte, sünnetin en derin mânâsı budur!

BUGÜNKÜ MÜSLÜMAN NESLİN YABANCILAŞMASI

Hadîsi kıymetten düşürmek isteyen tenkitçiler, kendilerine ve çevrelerine ait kusurları meşrû göstermek için sünnete uymanın kaçınılmaz bir esas olduğunu inkâra yelteniyorlar. Çünkü onlar bunu yapınca, Kur’ân-ı Kerîm’in öğrettiği esasları -her biri kendi meyline ve şahsî düşünüşüne göre- istediği gibi tevil etmek ve anlamak imkânını elde edecektir. Fakat İslâm’ın, ahlâkî ve amelî, ferdî ve sosyal bir nizam olarak sahip bulunduğu mümtaz durum, o yolu çıkmaz kılmaktadır.

İslâm âleminde, Garb medeniyetinin tesirinin arttığı şu günlerde, bu mesele (sünnete uymak) karşısında, münevver adını verdiğimiz kimselerin aldıkları garip durumun yeni bir sebebi daha vardır; bu da onların şu sözlerinde ifadesini bulur: Aynı zamanda, hem sünnete uymamız hem de Garb’ın hayat yoluna ayak uydurmamız mümkün değildir.

Ayrıca bugünün Müslüman nesli, sırf yabancı olduğu, parlak ve maddî bakımdan kuvvetli bulunduğu için Garb’a ait olan her şeyi büyütmeye ve yabancı her medeniyete tapınmaya hazır bulunmaktadır. İşte bu yabancıya ve garblılığa özenme, Resûlullah (s.a.v.)’ın hadislerinin ve onlara bağlı olan sünnet nizamının kabul görmemesinin en kuvvetli sebebi olmaktadır.

Sünnet, Garb medeniyetinin dayandığı fikrî temellere açıktan açığa karşıdır. İkincisinin (Garb medeniyyetinin) câzibesine kapılanlar, bu müşkül durumdan kurtulmak için -mevsûk olmayan hadislere dayanması sebebiyle- Müslümanlara sünnete uymanın gerekli olmadığını söylemekten başka bir çare bulamıyorlar.

İşte bu vecîz (!) muhâkemeden sonra Kur’ân-ı Kerîm esaslarının, Garb medeniyetinin rûhuna uyacak şekilde tahrif edilmesi daha kolay bir hale gelmektedir.*

*Muhammed Esed, Yolların Ayrılış Noktasında İslam. (Hadis ve Sünnet bölümünden) Çeviren: Hayreddin Karaman. İz Yayıncılık.

Kaynak: Muhammed Esed, Altınoluk Dergisi, 379. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.