Sultana Yaraşan Ders

Gururla geldiği dergahtan tevazuyla ayrılan Sultan...

Ebu’l-Hasan Harakânî Hazretlerinin şöhretini duyan Gazneli Mahmut, adamlarıyla birlikte bir gün, Şeyhi ziyaret etmek üzere Harakân’a gelir. Lâkin sultânın gönlündeki asıl niyet, bir Allah dostunu ziyâret ederek mânen istifâde etmek değil, bilâkis soracağı sorularla Harakânî Hazretlerini imtihan etmektir.

Harakânî Hazretleri, Cenâb-ı Hakk’ın lûtfuyla sultânın gönlündeki bu kötü niyeti sezer. Bunun üzerine, Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine tevdî ettiği, en alt kademeden en üst kademeye kadar bütün insanları irşad vazifesi sebebiyle, Sultâna belindeki kibir taşıyla yücelere kanat açamayacağını ve bir sultâna şeref kazandıran asıl vasfın tevâzû olduğunu bildirmek ister. Bu sebeple de Harakânî Hazretleri, huzûruna çıkan Sultâna husûsî bir alâka göstermediği gibi, ayağa dahî kalkmaz.

Harakânî Hazretlerinden görmüş olduğu bu mukābeledeki sırrı henüz kavrayamayan Sultan, hazırlamış olduğu soruları bir bir Harakânî Hazretlerine yöneltmeye başlar. Aldığı tatminkâr cevaplar ve şeyhin mehâbeti karşısında irkilir. Başlangıçta, bir Allah dostunu imtihan etmek niyetiyle bulanıklaşmış olan gönlü, sonunda târifsiz bir huzur ve sükûnete bürünür; Şeyhe muhabbet ve hürmetle dolar.

BİR TEBERRÜK VE HÂTIRA

Bu muhabbet ve hürmetin bir nişânesi olarak Harakânî Hazretlerine bir kese altın vermek isterse de, Harakânî Hazretleri bunu nâzik bir üslûb ile reddeder. Bu defa Sultan, Şeyhten “bir teberrük ve hâtıra olsun diye” herhangi bir eşyasını ister. Harakânî Hazretleri de Sultânı kırmayarak ona bir gömleğini verir. Nihâyet görüşme tamamlanır ve Gazneli Mahmut vedâ edecekken Şeyh Harakânî Hazretleri onu ayakta uğurlar. Şeyhin kendisini yolcu ederken ayağa kalktığını görünce merâkını yenemeyen sultan şöyle sorar:

“−Efendim, geldiğimizde ayağa kalkmadınız; ama yolcu ederken ayaktasınız. Sebebini öğrenebilir miyim?” Harakânî Hazretleri ise şu mukābelede bulunur:

“−Sultânım! Buraya ilk gelişinizde gönlünüzde Sultanlık gururu ve bizi imtihan etmek niyeti vardı. Ama şimdi tevâzû hâliyle ayrılıyorsunuz. Tevâzû hâline ise saygı gerekir.” (Attar, Tezkiretü’l-Evliya, II, 209)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Gönül Yolculuğu, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.