Sultan Rükneddin Süleyman Şah Kimdir?

Rükneddin Süleyman Şah (2. Süleyman Şah) kimdir? Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı Rükneddin Süleyman Şah’ın (II. Süleyman Şah) hayatı...

2. Süleyman Şah ya da Rükneddin Süleyman Şah; babası 2. Kılıçarslan’ın ölümünden sonra parçalanan Anadolu Selçuklu Türk birliğini yeniden kurdu, ülkede istikrarı sağladı.

RÜKNEDDİN SÜLEYMAN ŞAH’IN HAYATI

Rükneddin Süleyman Şah hakkında kaynaklarda yer alan ilk bilgi babası 2. Kılıçarslan’ın, ülkesini oğulları arasında paylaştırdığı sırada onu merkezi Tokat olan eyalete melik tayin etmesiyle ilgilidir. Samsun ve çevresiyle Karadeniz sahilinde Bizans hâkimiyetindeki birçok şehir ve kasaba onun melikliği döneminde fethedildi. Rüknettin Süleyman Şah, babasının ölümünün ardından saltanatı ele geçirmek için harekete geçti ve bu hususta önemli bir engel olarak gördüğü ağabeyi Kutbüddin Melikşah’la mücadeleye girişti. Kutbüddin kısa bir süre sonra ölünce onun topraklarını ele geçirmek istediyse de kardeşi Ankara Meliki Muhyiddin Mesut ile aralarında anlaşmazlık çıktı. Rüknettin Süleyman Şah, Mesut’u mağlûp ederek itaat altına aldı. Böylece hükümran olduğu Tokat’a Kutbüddin’in idaresindeki Sivas, Kayseri ve Aksaray’ı da ilâve edip hâkimiyet sahasını genişletti.

Diğer kardeşi I. Gıyâseddin Keyhüsrev dışında kendisine rakip olabilecek kimse kalmadı. Rüknettin Süleyman Şah, I. Keyhüsrev ile mücadeleye girişmeden önce onun halk nezdindeki saygınlığını ortadan kaldırmaya çalıştı. Ardından Tokat’tan Konya’ya doğru hareket etti. Ordusu kendi emrindeki kuvvetlerden başka Türkmenlerden ve yardımına gelen en az beş kardeşinin kuvvetlerinden meydana geliyordu. I. Keyhüsrev’in ordusu, Uluborlu meliki tayin edilmesinden itibaren kendisine tâbi olan Batı ucundaki Türkmenler ile Konya’daki birliklerden ibaretti.

RÜKNEDDİN SÜLEYMAN ŞAH NASIL TAHTA GEÇTİ?

Konya’ya gelen Rüknettin Süleyman Şah şehri kuşattı. Kuşatmanın uzun süre devam etmesi şehirdekilerin durumunu gittikçe kötüleştirdiğinden Keyhüsrev’e bağlı beyler, Rüknettin Süleyman Şah ile anlaşmak için kendisine bir elçi gönderip kuşatmaya son verdiği takdirde sefer masraflarını karşılamayı taahhüt ettiler. Bu teklifi kabul etmeyip saltanat konusunda ısrar ederse bu durumda Keyhüsrev’e, çocuklarına, hazinesine ve maiyetine zarar verilmeyeceğine, Konya’dan istedikleri yere gitmelerine müsaade edileceğine dair kendisinden bir ahidnâme istediler. Saltanatı tercih eden Rükneddin Süleyman Şah, yanında bulunan beylerin ve şehir eşrafının şahitliğinde bir ahidnâme yazdırdı. Konya’daki beylerden ve şehrin ileri gelenlerinden her biri adına mülk, iktâ ve mansıb menşurları verdi.

Beyler ve şehir eşrafı Rüknettin Süleyman Şah’a yapılan teklifi ve ondan alınan cevabı I. Keyhüsrev’e arzettiler; Rüknettin Süleyman Şah’ın kendilerine yolladığı ahidnâme ve menşurları gösterdiler. Bunun üzerine Sultan I. Keyhüsrev saltanat makamından ayrılmayı kabul ettiğini bildirdi. Şehrin ileri gelenlerinden birkaç kişinin bu anlaşmayı gerçekleştirmek üzere ağabeyinin yanına gönderilmesini, anlaşma şartlarının kesin ifadelerle yazılmasını istedi. Rüknettin Süleyman Şah anlaşma metnini onun istediği şekilde yazdırdı ve güven vermek için yakınlarından iki kişiyi Sultan I. Keyhüsrev’e gönderdi. Keyhüsrev anlaşmanın yapıldığı günün gecesi başşehir Konya’yı terketti. Rüknettin Süleyman Şah ertesi gün 3 Ekim 1196’da şehre girdi ve Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı olarak tahta oturdu.

RÜKNEDDİN SÜLEYMAN ŞAH DÖNEMİ (1196-1204)

Rükneddin Süleyman Şah’ın cülûsu bütün eyaletlere, komşu devletlere ve Abbâsî halifesine bildirildi. Halife Nâsır-Lidînillâh saltanat menşuru, çetr ve sancak göndererek onun hâkimiyetini tasdik etti. İstanbul’a gitmekte olan I. Keyhüsrev’in Lâdik köyünde tâciz edildiğini, yakın adamlarına ve eşyalarına zarar verildiğini haber alan Rüknettin Süleyman Şah suçluları yakalatıp idam ettirdi. Daha sonra yeğenleri İzzeddin Keykâvus ile Alâaddin Keykubad’ı yanına getirtip onları Konya’da kalmaları veya babalarının yanına gitmeleri hususunda serbest bıraktı. Babalarının yanına gitmek istediklerini söylemeleri üzerine onları da gönderdi. Anadolu’da Selçuklu birliğini yeniden kurmak için çalışmalarına hız veren Rüknettin Süleyman Şah bu amaçla önce Niksar’a, ardından Amasya’ya yürüdü. Kardeşlerinden Melik Berkyaruk’un elinden Niksar’ı, Melik Arslanşah’ın elinden Amasya’yı aldı. Bu arada Elbistan Meliki Tuğrul Şah Kasım-Aralık 1197’de ona tâbi olduğunu bildirdi. Rüknettin Süleyman Şah, Ankara Meliki Muhyiddin Mesud ile Malatya Meliki Kayser Şah dışında bütün meliklerin idaresinde bulunan toprakları elde etmekle Anadolu’da Selçuklu Türk birliğini yeniden kurma yolunda önemli mesafeler almış oldu.

SELÇUKLU DEVLETİ’NİN BİZANS’I VERGİYE BAĞLAMASI

Rükneddin Süleyman Şah’ın, ülkesindeki iç sorunlarla uğraşmasından faydalanmak isteyen Bizans İmparatoru III. Aleksios Angelos, Frangopulos lakaplı Konstantinos kumandasındaki bir filoyu Karadeniz’de yük gemilerine baskınlar düzenlemekle görevlendirdi. Kendisine ulaşan şikâyetler üzerine Rüknettin Süleyman Şah, imparatora elçi gönderip Konstantinos’un aldığı esirlerin serbest bırakılmasını ve gasbedilen malların iadesini istedi ve yeni bir antlaşma yapılmasını teklif etti. İmzalanan barış antlaşmasına göre Bizans imparatoru, Rüknettin Süleyman Şah’a yıllık vergiden başka gasbedilen malların bedellerini ödemeyi kabul etti. Böylece iki devlet arasında siyasî ilişkiler yeniden başladı.

ERMENİLERİN SELÇUKLU’YA BAĞLANMASI

Kilikya Ermeni hâkimi II. Leon, Rüknettin Süleyman Şah’ın Bizans’la uğraşmasını fırsat bilerek Ereğli’yi zaptedip Kayseri’yi kuşattı. Rükneddin Süleyman Şah topraklarını geri almak için 1199 yılında Kilikya’ya bir sefer düzenledi ve Ermenileri Toroslar’ın güneyine çekilmeye mecbur etti. Ereğli Kalesi ve Adana’ya kadar Kilikya’nın bazı yerleşim merkezleri ele geçirildi. Bu tarihten itibaren Ermeniler Selçuklulara tâbi oldu.

Öte yandan Bizans İmparatoru III. Aleksios, Rükneddin Süleyman Şah ile yaptığı antlaşmayı bir türlü kabullenemeyip onu öldürtmeye karar verdi. İmparatorun büyük vaatlerde bulunarak Selçuklu ülkesine gönderdiği suikastçı yakalandı. Bunun üzerine Rükneddin Süleyman Şah, Bizans sınırındaki şehirlere akınlar düzenledi. III. Aleksios’a karşı ayaklanan Komnenoslar sülâlesine mensup Mikhail’e askerî yardımda bulundu.

ANADOLU’DA TÜRK BİRLİĞİNİN SAĞLANMASI

Selçuklu hâkimiyetini Batı ve Orta Anadolu’da güçlendirdikten sonra Doğu Anadolu’da Türk birliğini kurmaya çalışan Rükneddin Süleyman Şah, Eyyûbîlerden aldığı destekle kendisine tâbi olmamakta direnen kardeşi Malatya Meliki Muizzüddin Kayser Şah’a karşı harekete geçti ve 23 Haziran 1201’de şehri kuşatıp ele geçirdi. Böylece devletin sınırları, Muhyiddin Mesut’un hâkimiyetindeki Ankara hariç babası II. Kılıçarslan devrindeki sınırlarına ulaşmış, Fırat vadilerine kadar uzanan Selçuklu şehirleri Rüknettin Süleyman Şah’ın hâkimiyeti altında toplanmış oldu. Doğu Anadolu’da hüküm süren Artukluların Harput kolu ile Mengücüklüler bu dönemde Selçuklu Devleti’ni metbû tanıyordu. Artuklu Karaarslan’ın oğlu İmâdüddin Ebûbekir ölünce 1203’te yerine geçen oğlu Nizâmeddin, Artukoğullarının Hasankeyf kolu hâkimi Nâsırüddin Mahmud’a karşı topraklarını koruyabilmek için Rüknettin Süleyman Şah’ın himayesine girmeyi tercih etmişti.

Mengücüklülerin Erzincan kolu hükümdarı Behram Şah, kayınpederi II. Kılıçarslan’dan sonra kayınbiraderi Rükneddin Süleyman Şah’a itaat arzetmişti. Aynı hânedanın Divriği kolu hükümdarı Turanşah da (Şahanşah) Selçuklulara tâbi olmayı sürdürüyordu.

GÜRCİSTAN SEFERİ

Rükneddin Süleyman Şah, Gürcülerin Doğu Anadolu’da Erzurum’a kadar ilerlemeleri ve bölgede önemli bir tehdit olarak ortaya çıkmaları üzerine onlarla savaşmaya karar verdi. Kardeşlerine ve kendisine tâbi olan hükümdarlara haber göndererek askerî yardım istedi. Kardeşi Mugīsüddin Tuğrul Şah kendi idaresinde olan Elbistan ve çevresinde hazırlıklarını kısa sürede tamamladı. Erzincan Mengücüklü Beyi Behram Şah, Erzincan’a giden Rüknettin Süleyman Şah’ı törenle karşıladı ve Selçuklu ordusu ile Erzurum’a hareket etti. Bu sırada Erzurum, Saltuklu Beyi Melikşah’ın idaresindeydi. Selçuklulara tâbiiyeti kabulde samimi olmadığını düşündüğü Melikşah’ı hapsettirip Saltuklu hânedanının bölgedeki hâkimiyetine son verdi.

25 Haziran 1202’de asıl hedefi olan Gürcistan üzerine yürüyen Rükneddin Süleyman Şah, Gürcü Kraliçesi Thamara’ya bir mektup göndererek Selçuklu tâbiiyetine girmeyi kabul edip savaşmadan teslim olmasını, Müslümanlığı kabul ettiği takdirde kendisiyle evleneceğini, Gürcistan’ı da çeyiz olarak kabul edeceğini bildirdi. Selçuklu ordusu Erzurum’un doğusunda Micingerd Kalesi civarındaki Pasinler ovasında ordugâh kurdu. Gürcü ordusu, Selçuklu ordusunu istirahat halinde oldukları bir anda pusuya düşürdü. Temmuz 1202 başlarında meydana gelen savaşta Rükneddin Süleyman Şah mağlûp oldu. Başta Mengücüklü Behram Şah olmak üzere bazı büyük kumandanlar esir düştü.

Rükneddin Süleyman Şah kardeşi Tuğrul Şah, diğer beyler, kumandanlar ve askerleriyle birlikte Erzurum’a çekildi, ardından Konya’ya döndü. Savaştan sonra Gürcüler, Doğu Anadolu’da Selçukluların aleyhinde herhangi bir toprak ilhakında bulunamadılar. Bu yenilgiye rağmen Doğu Anadolu’da Selçuklu hâkimiyeti güçlenerek devam etti. Mugīsüddin Tuğrul Şah, Erzurum meliki olarak kaldı. Mardin Artuklu Beyi Artuk Arslan, Mardin’i kuşatan Eyyûbî Hükümdarı el-Melikü’l-Âdil’e karşı Rüknettin Süleyman Şah’tan yardım istedi. Diyarbekir ve Hasankeyf Artuklu Beyi II. Sökmen de Selçuklu tâbiiyetine girdi. Böylece Selçuklu hâkimiyeti Mardin ve Diyarbekir yörelerine kadar uzandı.

EYYÜBİLERDE SALTANAT MÜCADELESİ

Bu arada Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin büyük oğlu el-Melikü’l-Efdal Ali, saltanat mücadelesi sırasında hâkimiyetindeki birçok şehri kaybettikten sonra elinde kalan Samsat’ı koruyabilmek için Rükneddin Süleyman Şah’a bir elçi göndererek Selçuklulara tâbi olmak istediğini bildirdi. Eyyûbî hânedanı arasındaki saltanat mücadelesinden faydalanmak isteyen Rükneddin Süleyman Şah, el-Melikü’l-Efdal’in tâbilik teklifini kabul edip kendisine tâbiiyet alâmeti olarak hil‘at gönderdi. el-Melikü’l-Efdal, Samsat’ta amcası el-Melikü’l-Âdil’in adına okuttuğu hutbeyi Rükneddin Süleyman Şah adına okutmaya başladı ve 1203-1204 yılında onun adına sikke kestirdi. el-Melikü’l-Efdal’den başka Harput Artuklu hâkimi de Selçuklu tâbiiyetine girdi.

Rükneddin Süleyman Şah, Gürcülere karşı yeni bir sefer düzenlemeyi düşünüyor, ancak Ankara merkez olmak üzere bulunduğu bölgede bağımsız bir hükümdar gibi hareket eden kardeşi Muhyiddin Mesud’un Bizans topraklarında fetih hareketlerine girişerek hâkimiyet sınırlarını Safranbolu’ya kadar genişletmesi onu çok rahatsız ediyordu. Bu sebeple Gürcistan seferini erteleyip kardeşi Mesud’u bertaraf etmek için Ankara’ya yöneldi. Uzun süren kuşatmanın ardından şehri Rükneddin Süleyman Şah’a teslim etmek zorunda kalan Mesud, 1 Temmuz 1204’de iki oğlu ile birlikte kendisine verilen beldeye giderken Rükneddin Süleyman Şah’ın emriyle öldürüldü.

RÜKNEDDİN SÜLEYMAN ŞAH NASIL ÖLDÜ?

6 Temmuz 1204 tarihinde vefat eden Rüknettin Süleyman Şah Konya’da Alâaddin Camisi’ne bitişik türbeye defnedildi. es-Sultânü’l-kāhir Ebü’l-Feth Rüknettin Nâsırü emîri’l-mü’minîn unvanı ve lakaplarıyla anılan Rüknettin Süleyman Şah’ın ölüm sebebi bilinmemektedir.

Kaynak: DİA

İslam ve İhsan

ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ SULTANLARI

Anadolu Selçuklu Devleti Sultanları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.