Son Zafer Kut'ül Amare Belgesel Oluyor

Birinci Dünya Savaşı'nda Çanakkale Zaferi'nden sonra Osmanlı Devleti'nin kazandığı son zafer olan Kut'ül Amare, şehit yakınlarının tanıklıklarıyla belgesel haline getirilecek.

Birinci Dünya Savaşı'nda Çanakkale Zaferi'nden sonra Osmanlı Devleti'nin kazandığı son zafer olan Kut'ül Amare, şehitlerin yakınlarının tanıklıklarıyla belgesel haline getirilecek.

Türkiye'nin birçok bölgesindeki şehitlerin çok sayıda yakınıyla yapılacak görüşmelerin yer alacağı 13 bölümden oluşacak belgesel, kısa süre sonra TRT AVAZ'da yayınlanacak.

"Zaferin Çocukları-Kut’ül Amare" isimli belgeselin yapımcısı ve yönetmeni Feridun Cesur, geçen yıl 100. yılı olan zaferin yeni nesillerce tanınarak tarihi hafızaya kaydedilmesi ve kamuoyunda "unutturulan zafer" olarak bilinen Kut'ül Amare'nin en doğru şekilde anlatılması amacıyla belgeseli çekmeye karar verdiklerini belirtti.

Cesur, Türkiye’de alanında ilk olacak belgeselde, o dönemdeki resmi belgeler, gazete haberleri ve çeşitli dergilerin yanı sıra Kut'ül Amare'ye giden süreçte akademisyenlerin paylaşacağı tarih bilgilerinin de yer alacağını kaydetti.

"Gönül sınırları siyasi sınırların çok ötesindedir"

Cesur, konunun kamuoyuna hatırlatılmasının çok önemli olduğunu ifade ederek uzun yıllardır bu zaferin halka unutturulduğunu ve neticesinde de özellikle gençlerin Kut’ül Amare Zaferi'nden habersiz olduğunu dile getirdi.

Birinci Dünya Savaşı'nda binlerce vatan evladının, toprakları uğruna canını kaybettiğini anlatan Cesur, "Bu nedenle unutturulan Kut'ül Amare Zaferi'nde şehit olanları hatırlatmak ve geleceğe not düşmek bizim görevimiz. Bazı kesimler 'Neden Irak'ta veya Suriye'deyiz' diye soruyor. Kutül Amare'de, Şam'da Halep’te dedelerimiz kanını döktüğü için olabilir mi? Bazı ülkeler vardır, gönül sınırları siyasi sınırlarının çok çok ötesindedir. Türkiye de onlardan biridir. Türkiye, onun için Balkanlar'da, Kafkaslar'da ve Ortadoğu'da olmak zorundadır." diye konuştu.

Kaynak: milligazete.com.tr

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.