Osmanlı Toplumunun Sosyal ve Kültürel Yapısı Nasıldı?

Osmanlı toplumunun sosyal ve kültürel yapısının temel unsurları nelerdir?

Osmanlı devrinde caddelerde “Vatandaş, yerli malı kullan!” diye levhalar asılı olurdu.

OSMANLI TOPLUMUNUN SOSYAL VE KÜLTÜREL YAPISI

Yerli sanayi tekâmül etmediği hâlde her vatandaş yerli malı kullanırdı. O zamanki mâmuller, cins bakımından bugünkü kadar kaliteli değildi. Bilhassa erkek kumaşları yerli yünden îmâl edildiği için kaba ve sertti. Buna rağmen herkes seve seve yerli kumaş giyerdi. Yerli malı giymek ve kullanmak, iftihar vesîlesi idi. Tek tük yabancı malı kullananlar olurdu. Onlar da ayıplanır, kendilerine âdeta vatan hâini gözüyle bakılırdı.

Bugünkü yerli mâmuller, her bakımdan kaliteli ve en iyi cinsten olmasına rağmen, gerek dış propagandaların tesiri, gerek bugünkü halkımızın rûhî, dînî ve millî çöküntüsü sebebiyle maalesef hak ettiği rağbeti görmüyor. Fakat yazık ki dış memleketlerden gelen hatâlı, çürük mallar dahî kapışılıyor, daha yüksek fiyatlara alınmakta beis görülmüyor.

Diğer taraftan o zamanlar israf, savurganlık diye bir şey de yoktu. Herkes bütçesini, gelirine göre ayarlardı. Hattâ me’murlar derece ve sınıflarına göre giyim eşyâsı, yağ, sabun vesâire alırlardı. Meselâ, az maaşlı bir me’mur, yüksek maaşlı me’murun kullandığını kullanmaz, yediğini yemez, giydiğini giymezdi. Fakat mes’ûddular, müreffeh idiler.

Bugünkü şımarıklık, hazımsızlık ve yarışmanın yüzde biri bile yoktu. O günün insanları, bugünün bencillik ve hoyratlığını görselerdi, dilleri tutulur, söz edemezlerdi.

Maddecilikten uzak bir hayat yaşadıkları için rûhî sıkıntılar görülmüyordu; psikiyatri hastası yok kadar azdı. Hele o avâm telâkkî edilen tulumbacılar, külhanbeyler, balıkçılar, arabacılar ve emsâli zümre bile o kadar nâzik bir lehçe ile konuşurlardı ki, târifi mümkün değil. Keşke hayatta olsalar ve bugünkü cemiyet insanlarının kaba, haşin ve duygusuz hareketlerini görselerdi de nezâket, terbiye ve âdâb-ı muâşeret dersi verselerdi. Konak ve yalılardaki bahçıvanlar dahî vakarlı, ciddî, emniyetli insanlardı. Hem bahçeleri zevk-i selîm üzere tanzîm ederler, hem de vekîl-i harçlık ederlerdi.

Günlük satışını yapan esnaf, müşterinin diğer esnaftan alışveriş ettiğine üzülmez, bundan bilâkis bir gönül rahatlığı ve huzur duyarak ihtirastan uzak bir hayat yaşardı.

Çünkü herkes birbirini yapmacık olarak değil, ciddî ve samimî bir gönülle severdi.

OSMANLI’DA HAREMLİK SELÂMLIK

Köşkler ve yalıların sahipleri ekseriyetle seciyeli, mûteber insanlardı. Bu binâlardan fakir olsun zengin olsun herkes istifâde ederdi. Selâmlık kısmında evin efendisi, harem kısmında da evin hanımefendisi bulunur, misâfirleri ağırlarlar, ikram ederlerdi. Fakir-zengin tefrîki yapılmaz idi.

Misâfirlerin giriş, çıkış zamanları belli idi.

Bugünkü gibi helâl-haram demeyip, mal toplama yerine o günlerde kanaat vardı. Herkes kendisinden evvel, komşu ve yakınlarının menfaat ve rahatını düşünürdü. Âile hayatında erkek, âilesini taltifkâr lâkaplarla çağırır, kendisine lâyık olan nezâket ve şefkati gösterirdi. Allâh’ın emirlerini beraberce noksansız olarak îfâ etmeye sa‘y ü gayret ederlerdi.

Evin hanımı da kocasına karşı çok itaatli idi. Olur olmaz şeylere itiraz etmez, her hususta kocasına yardımcı olurdu. Kocasının alamayacağı şeyler için ısrar etmezdi. Bu sebeple bütçelerinde açık olmaz, mâlî sıkıntıya düşmeden mes’ûd ve bahtiyar bir şekilde ömürlerini idâme ettirirlerdi. Giyim ve ev eşyâları îtinâ ile kullanılır, eskidi diye hemen atılmaz, değiştirme sevdâsına düşülmezdi. Saâdet, para-pul, makam ve mevkîde değil, kalp huzûrunda idi.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Âbide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

OSMANLI ÖRF VE ADETLERİ

Osmanlı Örf ve Adetleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Harika bir yazı

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.