Sohbette Fethedilen Gönüller

Gerçek fetih, gönüllerin fethidir. Bu ise ancak gönüllerini aşk, vecd ve muhabbet dergâhı hâline getirebilenlerin harcıdır.

Aşk, şevk ve heyecanını sürdüremeyen, donuk, câmid bir sohbetçi, tesirini kaybeder. Dolayısıyla sohbet eden kişi dâimâ etrafına enerji, rûhâniyet ve muhabbet tevzî etmelidir. Sohbetlerine muhabbet havası hâkim olmalıdır. Şunu unutmamalıyız ki, ancak kardeşlerimize muhabbet duyduğumuz kadar muhabbete nâil olabiliriz.

Bursevî Hazretleri şöyle buyurur:

“Denilmiştir ki:

«Eğer insanlar birbirini sevseydi ve karşılıklı muhabbet duysaydı, adâlete ihtiyaçları kalmazdı. Çünkü adâlet, muhabbetin yerine kāim olur. Muhabbetin olmadığı yerde adâlete ihtiyaç duyulur.»

Yine denilmiştir ki:

«Muhabbetten doğan itaat, korkudan kaynaklanan itaatten daha üstündür.» Çünkü itaat, muhabbetten dolayı yapılırsa gönülden, içten olur. Korkuyla olan itaat ise dıştan yapılmış bir itaattir. Sûfîlerin birbirleriyle sohbetlerinin ve beraber olmalarının tesiri de işte bu sebeptendir. Çünkü onlar Allah için birbirlerini sever ve Allah için birbirlerine güzel ahlâkı tavsiye ederler. Yaptıklarını muhabbetle yaptıkları için de sözleri kabul görür. Yine bu sebeple hepsi birbirinden istifâde eder.” (Rûhu’l-Beyân, VII, 168)

Demek ki bir sohbetçi, âdeta kendisine zimmetli olan din kardeşlerine dâimâ muhabbet ve rûhâniyet, yani pozitif bir enerji tevzî etmek mecbûriyetindedir. Bunun için de “muhabbet ehli” olması zarûrîdir.

MUHABBETLE GÖNÜLLERE İLHAM VER

Muhabbetin kaynağı “el-Vedûd” olan Cenâb-ı Hak’tır. Bu doyulmaz kaynağa götürecek vâsıta, Hazret-i Peygamber’e muhabbetle itaattir. Bunun en bâriz göstergesi ise mü’minin mü’min kardeşine olan muhabbetidir. Zira âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Muhammed, Allâh’ın Rasûlü’dür. O’nunla beraber olanlar, küffâra karşı pek çetin, kendi aralarında ise gâyet merhametlidirler…” (el-Fetih, 29)

Yine bu muhabbet, mü’mine, Yaratan’dan ötürü bütün yaratılanları sevme hasletini kazandırır. Zira bütün mahlûkât, yaratılışları îcâbı Cenâb-ı Hakk’ın kudret ve azamet mührünü taşımaktadır.

Hâsılı, sohbetler dört duvar arasında kuru bir beraberlik değil; canlı, hareketli, gönüllere ilham verici ve muhabbet dolu bir beraberlik olmalıdır. Zira sâlih insanların bulunduğu ve sâlihlerin güzel hâllerinin konuşulduğu bir meclisteki beraberlikten müsbet bir neticenin hâsıl olabilmesi, evvelâ kalplerin muhabbet harcıyla birbirine kenetlenmesine ve böylece kalpten kalbe feyz akışının sağlanmasına bağlıdır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Sohbet ve Adabı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.